6- |
Askerlik
mesleğini çok seven Nuri Bey, 1891 yılında İstanbul’da doğdu.
15 Teşrîn-i sânî 1323 (28 Kasım 1907) tarihinde Mühendishâne-i
Berr-i Hümâyun’a (Harp Okulu) girdi. 2 Nisan 1326 (15 Nisan
1910) ‘ da Sahra Topçu Mülâzım-ı sânî (Teğmen) rütbesiyle
mezun oldu ve 2’nci Ordu emrine atandı.
1909-1910’lu yıllarda Avrupa ordu teşkilatı içerisinde yer
alan havacılığın bizdeki başlangıç süreci İtalyanların
Trablusgarp’a saldırdığı döneme rastlar. Dönemin Harbiye
Nazırı Mahmut Şevket Paşa’nın emriyle Kurmay Yarbay Süreyya
Bey başkanlığında, Fennî Kıtalar ve Müstahkem Mevkîler
Umum Müfetttişliğine bağlı "Tayyarecilik
Komisyonu" kurulmuştur. Bu komisyon uçak satın alımı
ve pilot yetiştirilmesi amacıyla yetenekli ve yabancı dil
bilen subayların Avrupa’ya gönderilmesiyle işe başlamıştır.
REP uçak fabrikasıyla yapılan anlaşma gereğince sekiz subayımız,
Fransa’daki "Bucq Uçuş Okulu"na gönderilmişlerdi.
Bu subaylar arasında Nuri Bey’de bulunmaktaydı. 1 Nisan 1912
günü Bucq Uçuş Okulu’na giden genç subaylar arasında Yüzbaşı
Refik Bey ve Teğmen Nuri Bey, yetenekleri ile hemen kendilerini
göstermişlerdir. Bu iki yetenekli subay, 22 Haziran 1912’de
pilot olarak bu okuldan mezun oldu.
Nuri
Bey pilot olarak yurda döndükten sonra, Yeşilköy Tayyare
Mektebi’nde uçuş eğitimine ve tecrübesine devam etti. Bu uçuşlar
sırasında bir defa Hadımköy, iki defa da İstanbul üzerinde
1500 metre yüksekliğe kadar çıktı. Bu uçuşlardaki başarısı
nedeniyle kendisine Harbiye Nezareti Fennî Kıtalar ve Müstahkem
Mevkîler Umum Müfettişliği tarafından 26 Aralık 1912
tarihinde bir başarı belgesi verildi.
Fransız İhtilali ile dünyaya yayılan milliyetçilik
hareketleri, Osmanlı İmparatorluğunun tebası olan ulusları
da etkilemekteydi. İmparatorluğun gittikçe zayıflamasını fırsat
bilen devletlerin kışkırtmalarıyla 30 Eylül 1912’de
Balkan Devletleri seferberliklerini ilan ederek 16 Ekim 1912
sabahı Osmanlı topraklarına saldırdı. Teğmen Nuri Bey,
savaşın çıkmasından beş gün önce Yüzbaşı Fesa, Üsteğmen
Fethi ve Teğmen Abdullah ile birlikte Garp Ordusu emrine atanmıştı.
Selanik’e gelmiş olan uçaklar buradan müfreze hâlinde Köprülü’ye
gönderildi. Yunanlılar’ın Selanik’e yaklaşması üzerine
burada bulunan uçaklar yakıldı ve tayyarecilerimiz Mısırlı
Prens Ömer Paşa’nın gönderdiği bir gemiye kıyafet değiştirerek
gizlice binmeyi başardı. Bu şekilde Yüzbaşı Fesa ve Teğmen
Nuri Bey’ler İstanbul’a geldi.
Havacılığın gittikçe önem kazanması üzerine genç ve
yetenekli subayları havacılığa teşvik etmek amacıyla
havada en az bir saat kalabilecek tayyareciye 5000 kuruşluk ödül
verilmesi kararlaştırıldı. Bu ödülü ilk defa alan, İstanbul
ve Çatalca üzerinde bir kaç kez bir saatten fazla uçan Teğmen
Nuri Bey oldu. Selanik’ten kaçmayı başaran pilotlara elde
kalan uçaklar taksim edilmiş, Nuri Bey’e ise REP uçağı
verilmiştir. Osmanlı Ordusu Trakya’yı kurtarmak için
ilerledikçe uçaklarımız da ordunun harekât rotasını takip
etti ve önemli keşiflerde bulundu. Nuri Bey, "Prens
Celaleddin" isimli uçağıyla başarılı uçuşlar yapmış
ve kendisine verilen keşif görevlerini de başarıyla yerine
getirmiştir.
Avrupa’da
hızla gelişen havacılık Türkiye’de de yakından
izlenmekteydi. Bu konudaki çalışmalar, Türk havacılığının
gelişmesini ve verimli sonuçlar alınmasını sağlamaktaydı.
Bu gelişimin yaşandığı sıralarda bir Fransız uçağı İstanbul’a
uğrayarak Türkiye üzerinden Mısır’a geçecekti. Dönemin
Genelkurmay Başkanlığı, Fransız havacıları karşılamak
üzere Edirne Uçak Müfrezesi’nden Pilot Teğmen Nuri Bey ile
Kırklareli Müfrezesi’nden Pilot Yüzbaşı Salim’i İstanbul’a
çağırdı. Üsteğmen Nuri Bey, Edirne-İstanbul arasındaki
240 kilometrelik hava yolunu hiçbir yere inmeden bir defada geçebilmek
için rasıdı Teğmen Hami Bey ile birlikte havalanmışlar ve
24 Ekim 1913 günü sabahı kalkış yapmışlardır. Kalkıştan
itibaren kalın bir sis tabakasının içine girerek sis yoğunluğundan
kurtulmak için 800 metreye kadar tırmanmışlar, Çorlu’ya
geldikleri zaman sis daha da yoğunlaşmış ve yedi pistonlu
olan uçağın motorunun bir pistonunun bozulmasına rağmen, tüm
bu zorlukları aşarak Safraköy’e inmeyi başarmışlardır.
Bu Edirne - Babaeski - Çorlu - Çatalca üzerinden Yeşilköy’e
kadar yapılan uçuş, havacılık tarihinde yapılan ilk uzun
mesafe uçuş olmuş ve Nuri Bey 10 altınla ödüllendirilmiştir.
İstanbul - Kahire arasında yapılan uçuşun Türk havacılık
tarihinde önemli bir yeri vardır. Bu uğurda birçok şehit
verilmiştir. Balkan savaşının acı hatıralarının
silinmesi ve Fransız havacılarının yarattığı hayranlığın
Türk pilotlarına çevrilmesi amacıyla Harbiye Nazırı Enver
Paşa, iki uçaklık bir filonun Kahire’ye gitmesini kararlaştırdı.
Bu uzun uçuş birtakım aşamalara ayrılmış, uçakların
inecekleri alanlar önceden hazırlanarak, yakıt ikmal noktaları
Konya ve Halep olarak belirlenmiştir. Bu yolculuğa Pilot Fethi
ve Nuri Bey’ler seçilmiştir. Rasıt olarak Fethi Bey’e Sadık
Bey, Nuri Bey’e de Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey refakat etmek
üzere görevlendirilmiştir.
Bu
tarihî yolculuk, 8 Şubat 1914 günü yağmurlu bir havada başladı.
Nuri Bey, 09.10’da İstanbul’dan havalandı. Havanın gittikçe
kötüleşmesi üzerine Bursa üzerinden geriye döndü ve Yeşilköy’e
indi. Öğleden sonra sisin dağılması üzerine yeniden
havalanmış ve Karamürsel üzerindeyken motor arızalandığı
için İznik’e inmek zorunda kalmıştır. Arızanın
giderilmesinden sonra İznik’ten hareket ederek Lefke’ye
geldi. Burada kendisine Bilecik ve Eskişehir postaları
verildi. Böylece Türkiye’de ilk posta uçuşu Nuri Bey
idaresindeki uçuşla gerçekleştirilmiştir. Diğer uçakla
hareket eden Fethi Bey, 12 Şubat’ta Adana’ya inerken aynı
gün Nuri Bey’de Eskişehir’e geldi. 14 Şubat’ta Eskişehir’den
hareket eden teğmen Nuri Bey, yoğun sis nedeniyle uçağın
rotasını Bolvadin’e yönlendirmiş ve buraya inerek bir süre
bekledikten sonra Akşehir’e ulaşmıştır. 15 Şubat’ta Akşehir’den
hareketle motor arızası nedeniyle Osmaniye’ye ve yine hava
muhalefeti nedeniyle buradan da Karakaya köyüne inmek zorunda
kalmış ve 17 Şubat’ta Konya’ya gelebilmiştir. Yolculuğun
en zor bölümüne gelinmişti. 18 Şubat günü Konya’dan
havalanan Nuri Bey, Karaman’ı geçip Toros eteklerine gelince
ters rüzgârlar nedeniyle yükselemediği için Karaman’a dönmek
zorunda kaldı. Uçağın rasıtla beraber Toroslar’ı aşmasının
mümkün olamayacağı anlaşılınca Nuri Bey, 19 Şubat’ta
Karaman’dan hareket ederken; Rasıt Yüzbaşı İsmail Hakkı
Bey, trenle Tarsus’a gitmek zorunda kalmıştır. Bu defa
Toroslar’ı aşmak mümkün olmuş ve iki arkadaş Tarsus’ta
buluşarak 22 Şubat günü yaptıkları uçuşla Adana’ya ulaşmışlardır.
Yolculuğun en zor kısmı aşılmış ama aksiliklerin önü
bir türlü alınamamıştı. 21 Şubat’ta Adana’dan
hareketlerinden kısa bir süre sonra buji arızasından dolayı
Misis’e inmişler, 22 Şubat’ta Misis’ten ayrılarak ancak
23 Şubat’ta Halep’e ulaşabilmişlerdir.
Bu
tarihî uçuşun diğer kahramanı Fethi Bey, 24 Şubat
1914’te Şam’a varmış ve 27 Şubat günü Fethi Bey ve Rasıdı
Sadık Bey, Şam’dan Kudüs’e doğru hareket etmiştir.
Ancak Şam yakınlarındaki Taberiye Gölü civarındaki
Cehennem Vadisi’nde düşerek şehit olmuşlardır. Bu elim
kazanın olduğu gün, Nuri Bey’de Şam’a gelmiş ve çok
sevdiği arkadaşlarının cenazeleriyle karşılaşmıştır.
İlk plan gereğince Nuri Bey’in Kudüs ve El Ariş üzerinden
Kahire’ye uçması gerekiyordu. Ancak İstanbul’dan gelen
emirle eski rotadan vazgeçerek sahil üzerinden uçuşa devam
etmesi istendi. Bu emir üzerine Nuri Bey, sahili izleyerek
Beyrut’a, oradan da 9 Mart 1914 günü Yafa’ya geldi. Artık
Mısır’a yaklaşılmış, arada yanız bir aşama kalmıştı.
Hem dinlenmek, hem de uçağın bakımını yapmak amacıyla uçuşa
bir gün ara verildi. 11 Mart 1914 günü halk yafa meydanında
toplanmış, uçağın havalanacağı anı merak ve heyecanla
bekliyordu. Bu sıralarda Mısır hükümeti de Nil kıyılarına
gelecek olan Türk uçağını karşılamak için büyük bir
hazırlık yapıyordu.
Yafa’dan
uçulacağı gün, rüzgâr denize doğru karadan esiyordu. Bu
durumda rüzgârı önden alabilmek için dağlara doğru
kalkmak gerekiyordu. Meydanın konumu gereği ancak denize doğru
kalkış yapılabilirdi. Bu durumda rüzgârın deniz yönüne
doğru eseceği ana kadar beklemek gerekiyordu. Bu bekleyiş
belki de bir kaç gün sürecekti. Bu ise, planlı ve programlı
ve son aşamasına gelmiş tarihî uçuşa gölge düşürebilecekti.
Nuri Bey, rüzgârı arkasına alarak alanda toplanmış olan
halkın coşkun tezahüratlarıyla birlikte kalkış yaptı.
Yerden kesildikten sonra bir süre deniz seviyesine yakın
olarak uçtu. Uçağın yükselmediğini gören Nuri Bey, yavaşça
dönüş yapmak suretiyle rüzgârı önden almak istedi. Bu dönüş
uçağın hızını daha da düşürdü. Zaten sürati yeterli
olmayan uçak, bu durumda havada tutunamadı ve denize düştü.
Rasıdı İsmail Hakkı Bey, yüzme bilmediği için uçağın
üzerine çıktı. Nuri Bey, üzerindeki deri elbiseleri ile
sahile doğru yüzmeye başladı. Suda daha da ağırlaşan
elbiseleri ile bir süre yüzdükten sonra yoruldu ve uçağa
geri dönmek zorunda kaldı. Bu dönüş sırasında son gücünü
de harcadı ve çok su yuttu. İsmail Hakkı Bey, batmaya başlayan
uçağa zorlukla arkadaşını çekebildi. Bu sırada uçağa
ulaşan kayıklar iki kazazedeyi alarak kıyıya çıkardı.
Hastaneye kaldırılan Nuri Bey, bütün çabalara rağmen
kurtarılamadı. Kendi grubunda ilk bröveyi alan, ilk kez 1500
metre yüksekliğe çıkan, Türk havacılık tarihinde 240
kilometrelik mesafeyi tek uçuşla ilk kez aşan ve birçok ödüllerin
sahibi olan kahraman havacımız Nuri Bey, ne yazık ki İstanbul-Kahire
uçuşunu tamamlamaya bir etap kalmışken 11 Mart 1914 günü
şehit oldu ve adını Türk tarihine altın harflerle yazdırdı.
Bu yolda şehit olan Nuri Bey Şam’da yatan arkadaşları
Fethi ve Sadık Bey’lerin yanına defnedildi.
Ruhu şâd olsun!
|