Bu Anıları
Hava Kuvvetleri Komutanlığımızın geleceğine kanatlanan değerli
kadın pilotlarımıza ithaf ediyorum.
BİR SAĞLIK SORUNU
1959-1960 yılları arasında uçuş eğitimimizin son bölümü
olan Jet eğitimini gerçekleştirmek üzere, o zamanlar Eskişehir,
1.Tak.Hv.K.lığına bağlı, jet eğitim filosunda eğitime başlamıştık.
Filo komutanımız çok değerli Kur.Kd.Bnb.Tevfik Alpaslan (Hv.Pilot
Korg. E.) idi. 40 kişilik grubumuzda kadın olarak ben ve bröve
almaya çok yakın bir zamanda yer görevine ayrılan, sevgili
arkadaşım Asimet Karahasan’la birlikteydik.
Ayrı ayrı da olsa verildiğimiz değerli hocalarımızın
sayesinde, uçuş programının büyük bir bölümünü gerçekleştirmiş,
neredeyse yolun sonlarına yaklaşmıştık.
Birçok eğitim birliğinde olduğu gibi, her
sabah filonun bir odasında toplanan biz öğrenciler, filoya
gelen görevli bir hekim tarafından o gün uçup, uçamayacağımız
konusunda kontrolden geçerdik.
Şikayeti olanlar, sorulduğunda, sorunlarını
doktor’a tek tek, yüksek sesle iletir, rahatsızlıkları
saptananlar tedaviye başlatılırken, bizim gibi her sabah
“Turp gibi sağlam” olduğunu beyan edenlerde, koçlar gibi
uçuş hattına yollanırdı.
Bu böyle sürüp giderken, bir gün doktorun,
benimle görüşmek istediğini ve beni odasında beklediğini söylediler.
Doktorun beni niye çağırdığını doğrusu merak etmiş, ama
hiçbir tahminde bulunamamıştım. Odasına girdiğimde beni güler
yüzle karşılayan, sempatik doktorumuz, beni oturtmuş ve
hemen sözün özü olan sorusunu patlatıvermişti.
“Kuzum siz hiç hasta olmaz mısınız?
7-8 aydır bu filoya gelirim, her gün onlarca arkadaşınız,
hastalanıp mazeret beyan ederken, siz........
Doktor sözlerine devam ederken, ben galiba biraz
anlar gibi olmuştum da anlamıyor gibi görünmeye çalıştığımı
anımsıyorum.
Ve o devam ediyordu :
“Siz Teğmen Çiper (evlilik öncesi soyadım)
siz gerçekten hiç hasta olmadınız ve uçmamak için bir gün
bile mazeret ileri sürmediniz”
Doktorun sözünü
kesmiş:
“Evet, şey hasta veya keyifsiz olsaydım size
mutlaka söylerdim, deyivermiştim”
“Biliyorum ve kutluyorum, çok sağlıklı bir bünyeniz
var, ama... Doğal olarak tüm sağlıklı genç kızlar da
periyodik olarak hastalanırlar, devam ediyordu doktor :
“Benim merak ettiğim, hiçbir şekilde dışarı yansıtmadığınız
bu tür bir engelle bu kadar zaman nasıl ve neden uçtunuz?
Bununla büyük bir risk altına girdiniz?”
Olan olmuştu. Sanki tüm kutsal değerlerim yerle
birdi, ve çok utanmıştım. Bana göre kendi cinsime özel bir
durumun ortaya saçılmasındansa, yaşamsal bir tehlikeyi göze
almak o gün için daha uygundu.
Bir anlık suskunluktan sonra :
“Kimseye, benimle alay etme fırsatı vermek
istemiyorum, öylece uçuyorum, hiçbir şey olmuyor demiş,
sonrada biraz bilgiçlik taslayarak”
“Ben dayanıklıyımdır, acı patlıcanı kırağı
çalmazmış” diye eklemiştim.
Doktor sorunun kaynağını, sanırım anlamıştı.
Bana, başarmak için illa da hayatın tehlikeye atılamayacağını,
o dönemlerde uçuşun, özellikle yüksek irtifada, şoklara ve
bayılmalara neden olabileceğini, sade ve basit bir dille
anlatmış, o günlerde kesinlikle uçmamamı, istediğim anda
kendisine özel olarak ulaşabileceğimi ekleyip beni rahatlatmıştı.
Bu tür olaylar, yıllar önce yaşarken beni ne
denli zorladıysa, bu gün yazarken de aynı zorluğu yaşıyorum.
Kıssadan hisse, bu hikayem Türk kadınının, ilklere imza
atma misyonuna soyunurken, her adımda karşısına dikiliveren
dogmatik geleneklere karşı sezsizce direnişinin ve, tümüyle
erkeğe göre biçimlendirilmiş bir düzene uyum sağlamak üzere
gereğinde kendini ortaya koyarak, riskli çözümlere yönelebileceğinin
basit bir örneklemesidir.
Oysa doktor’a tüm dünyanın gözleri üzerinde
olduğu bir dönemde, hele başarıp başaramayacağımız
konusunda tartışmalar sürerken, “Zaten
eksik etek ne olacak ! Elinin hamuruyla ... , diye takılmak
için fırsat kollayan onca alaycı bakış arasında kalkıp
da, uçuş için böylesine bir mazeret ileri sürmemin kendi
ipimi çekmek demek olduğunu nasıl söyleyebilirdim.
*
*
*
BİR SINAV İPTALİNİN HİKAYESİ
Hava Harp Okulu 2.sınıf öğrencisiydim. Hava
Kuvvetleri K.lığı her yıl A.B.D. ile anlaşmalı olarak, Hv.H.O.
öğrencileri arasından seçtiği 2 öğrenciyi, jet eğitimi
almak üzere, A.B.D.’nin Texas eyaletindeki Hava üssüne
yolluyordu. Komutanlıktan gelen bir emirle bu iki kişinin seçimi
için İngilizce sınavı düzenlendi.
Yapılan sınav sonucunda, kazananlardan biri
bendim, diğeri arkadaşım Ergin Celasin (Hv. Pilot Orgeneral)
idi. Sınavdan sonra, Tabur komutanı bize, okul komutanımız
Zeki Belgin Paşa’nın bizleri tanımak istediğini söyleyerek
bizleri bölük komutanımızla Zeki Paşa’nın makam odasına
yolladı.
Kazanma sevinci üzerine komutan karşısına
dikilme heyecanı da eklenmişti. Kolay da değildi hani, büyük
komutanların önlerine çıkmak. Üstümü başımı şöyle
bir düzelttim, botlarımı, her zaman cebimde sakladığım bir
kadife parçasıyla yeniden parlattım.
Bölük K. önce, E. Celasin’i yanına çağırdı,
kapalı duran,kapıyı tıklattı. Ve hafifçe açıp, kapının
eşiğinde... Numaralı E.Celasin, Komutanım diyerek, arkadaşımı
içeri saldı. Kapıyı kapatır kapatmaz bana hazır ol dedi.
Ben ayakta, ve hazır vaziyette sanırım 3-5 dakika bekledikten
sonra, kapının açıldığını Ergin’in alı al, moru mor dışarı
çıktığını bana ;
“İyi şanslar dediğini anımsıyorum.!”
Bölük komutanı yine kapıyı tıklatmış, ve
bir saniyelik bekleyişten sonra, kapıyı açıp; “1013 Şenay
Çiper –evlilik öncesi soyadım-komutanım” diyerek beni eşiğe
doğru yönlendirip, kapıyı kapamıştı.
Oda uzunca bir oda idi, ve ben girdiğim andaki
noktada, ayağımı vurarak, esas duruşa geçmiştim. Komutan
uzaktaki büyük
makam masasında oturuyordu. Yer yer dökülmüş saçları,
hafif kırlaşmıştı, ve burnuna doğru kaymış numaralı gözlüklerinin
üzerinden bana bakıyordu.
Bir süre, belki birkaç saniye, ama nefesini
tutmuş, bekleyen ben garibe bir yıl gibi gelen bir
suskunluktan sonra, ağzından “Ama....” lafı döküldü.
Ardından, “Ama dedi tekrar, “Sen kızmışsın” durdu,
“Olmaz ki” dedi, yavaş sesle ve önündeki kağıda
bakarak,
O anda, neden tereddütle “ama” dediğini
kafamda birleştirmiş, bir gariplik, bir olumsuzluk havası
sezmiştim.
İçimde bir burkulma bir kopukluk hissediyordum.
Komutanın o bir çift sözü, cinsiyet ayrımının hiç
olmaması nedeniyle alındığım bu okulda yine hortlatılmış,
ve şahsımda, cinsiyetime karşı indirilen bir şamar gibi şaklamıştı
yüzümde. Neye uğradığımı şaşırmış, alt üst olmuştum.
Komutanım “Buyrun siz çıkın kızım” dediğini
ve palaspandıras, geriye dönüşle komutanı tekrar
selamladığımı hayal meyal hatırlıyorum.
Kendimi dışarıda bulduğumda ise bölük K’nın
ve arkadaşların “ne oldu, ne oldu? Sorularına cevap
vermek, olayın en zor yönü olmuştu. Elimden geldiğince
sakin görünmeye, boğazımda düğümlenen bir şeyleri baskılayarak
cevap vermeye çalışmış ve hızla koğuşa yollanmıştım.
Ertesi gün, sınav sonucunun değiştiğini, adımın
silinerek, yerime yedekteki bir başka arkadaşın isminin kaydırıldığını
söylediler.
Bu karara, Zeki Paşa’nın kişisel eğilimleri
mi yoksa yukarının verdiği emir mi yansımıştı, onu asla
öğrenemedim., sormadım da.
Ancak bize çok yakın gördüğümüz bölük
komutanımız, belkide teselli için “Kızlara göre A.B.D. de
yer yokmuş” gibi bir neden ortaya koymuştu.
Oysa, makamına kabul edildiğim ilk an, paşa’nın
gizleyemediği hayret dolu bakışları, ve ağzından dökülen
sözleri onun duygu ve düşüncelerini ölçmeme yetmişti.
Salt kadın olduğum için, cinsiyetimden dolayı,
daha sonraları birçok kez yaşayacağım, ve ağır bedeller
ödeyeceğim utanç duygusunu, ilk kez, 19 yaşımda bir genç kız
olarak o gün yaşamış ve çok sarsılmıştım.
Bu olayda suçlu, yine ve her an, karşımıza
yasaklar koyan ve aşılmayı bekleyen, toplumun katı değer
yargılarıydı ve biz bunları aşmak için vardık.
Nitekim olumsuzlukların, beni, olumlu yönde
motive ettiğini ve sırtımda şaklayan bu kırbaçtan sonra
hedefime koşar adım gittiğimi söylemek isterim.
Sonuçta A.B.D.’ye ben gidememiştim. Ama, benim
yerime çok değerli arkadaşlarım gitmişlerdi. Bense, yurt dışında
değil de, yurt içinde
değerli hocalarım sayesinde 1960 yılında pilot brövesi takmıştım.
Şimdi düşünüyorum, 1958 yılında
dünyanın hiçbir ülkesinde yokken, Türk Hava
Kuvvetlerinde uygulanan bu eğitimin bir temsilcisi bir Türk kızı
olarak A.B.D.ye gönderilseydim, orada jet eğitimi alarak pilot
olsaydım, dünyanın en ilerici ülkelerinden biri olmasına
karşın ancak 1970’ler sonrası kadınları Harp Okullarına
alan Amerika’da ve diğer tüm ülkelerde bu olay nasıl yankılanacaktı!!!
Ülkemin, Türk toplumunun, hele o yıllar, az da
olsa, gelebilecek her olumlu puana onca ihtiyacı vardı ki !
Bunları yıllarca sorgulayan ve geri kalmışlığımızda,
kadın erkek eşitsizliğinin büyük rol oynadığına inanan
biri olarak, sorunların aşılmakta olduğuna inanıyor ve Hava
Kuvvetlerimizin yeni nesil genç kadın pilotlarına mutlu yarınlar
diliyorum.
ŞENAY GÜNAY
EMEKLİ HAVA PİLOT ALBAY
|