DELİ TAHİR ( MANER )
Efsane
Tayyareci Mustafa “Deli” Tahir Maner hangi semtte oturduğunu
daha geçen hafta öğrendim. Oysa kim olduğunu tam yedi sene
önce öğrendim. Torunu
Najla “sanırım dedem Atatürk’ün pilotu olmuş” diye
anlattı bana 1999 yılında. Arada yedi seni oldu ve artık kim
olduğunu iyice öğrenmiş oldum. Tabii ki onun sayısız
meslektaşların çabası! THY Başpilot Şakir Akkartal, THY Başpilot
Talip Demirkol, THY Ticaret Müdür Cemal Özcivelek, DHY Baş
Teknisyen Suat Yelkin, THY Pervane Tamircibaşı Süleyman Şirikçi,
THY Başpilot Orhan Suyolcu, THY Genel Müdürü Atilla Çelebi,
THY Başpilot İsmail Kalıpçı ve daha niceler. Daha geçen
hafta Kalıpçı anlattı bana, “Tahir, Rumeli Kavağı’nda
oturuyordu. No. 18, firin üstünde.”
Eşim
Serpil ve oğlumuz Jonathon Meriç’le birlikte oralara en son
yedi sene önce geçtik. Garipçe’li Şener ve eşi Birsen Şengül
ile birlikte Bizans kulenin harapların etrafında saklambaç ve
yakalamaca oynadık, Jonathon daha iki yaşındaydı. Şener,
Karadeniz’e hamsi yakalamaya çıkacaktık fakat o günden
beri takasına binip denizlere açılamadık gitti.
Dün,
Şener ve Birsen’in ikinci çocuğu dünyayı geldi, güzel,
gri gözlü bir kız çocuğu. “Analı babalı büyüsün, inşallah.”
Dün,
başkaların doğum günü kutlamak için Sarıyer’e geldim.
Atatürk’ün manevi kızı Ülkü, Kasım ayının sonu 1932
tarihinde doğdu. Kendilerinin 75. doğum günü Sultan Su Yalısı’na
eşi Öke ve oğlu Ahmet’le kutlamak amacıyla saat 21.30’da
buluşacaktık. Fakat kısmet olmadı. Yalıya gitmeden iki üç
saat boş vaktim vardı. Zamanı değerlendirmek için Sarıyer’den
geçip “Deli” Tahir’in izlerine peşine düştüm…
“Tahir
kimdi?” diye soran varsa, izinizle bildiklerimi izah edeyim;
1900 yılların başında doğan Tahir, Türkiye’nin ilk sivil
pilotlardandır. O konuma gelmeden önce Fransa’da yaşadıkları
aktaralım size;
İKİ
AŞK ARASINDA – Fikret Arit 1966 “Türk Havacılık
Hikayeleri”
Fransa’daki
Caudron uçak fabrikasının tamir atölyesinde hummalı bir çalışma
vardı. Tamirleri tamamlanan Gnome-Rhone uçak motorları vinçlerle
yerden kaldırılarak 1,80 yüksekliğindeki tecrübe tezgahlarının
üstüne konuyor; bir yandan onların tecrübeleri yapılırken
bir yandan da öbür motorların tamirlerine devam ediliyordu.
İşçiler
yine bir motoru tecrübe tezgahına kaldırmak için vinci hazırlıyorlardı.
Uzun boylu, geniş omuzlu, siyah saç ve siyah gözlü bir genç,
ustaya Fransızca olarak:
“Kaç
kilodur bu motorların ağırlığı?” diye sordu.
Usta:
“Yüz elli kilo” dedi.
Uzun
boylu genç, vinci hazırlayan işçileri araladı. Eğildi.
Motorun iki yanından tuttu. Teraziledi. Usta onu önlemek
istedi:
“Ne
yapıyorsun Tahir? Delirdin mi sen?
Tahir
(Maner) onu dinlemedi. Motoru göğsüne doğru kaldırarak tecrübe
tezgahının üstüne koydu. Aynı anda da bütün atölyede:
“Bravo
Türk” diye bir feryat koptu.
Aradan
birkaç gün geçmişti ki, fabrikanın sahibi Mösyü
Caudron’un geldiği haberi yayıldı. Patron neredeyse
fabrikaya hiç uğramadığı için bu geliş herkesin merak
uyandırdı. Yanında orta yaşlı, balık etinde, 1,65 boyunda,
kibar tavırlı bir kadın ve zayıf, uzun boylu, siyah saç ve
siyah gözlü, 18-19 yaşlarında güzel bir kız olduğu halde
tıknaz, uçları aşağı sarkık pos bıyıklı, yuvarlak yüzlü,
sağlam yapılı bir Fransız olan Mösyö Caudron ve fabrika
ileri gelenleri tamir atölyesine girdiler.
O
sırada Tahir’in yanında olan Mühendis Mösyö Vergeille:
“Oooo…”
dedi. “Madam Caudron ile kızları Lucienne de geldi.”
Gelenler
Tahir ile Mühendis Mösyö Vergeille’in olduğu tezgaha doğru
yürüdüler. Mösyö Caudron mühendisi ve genç işçiyi
selamladı. Ellerini sıktı. Sonra dikkatle Tahir’e bakarak:
“Demek
150 kiloluk Gnome motorunu bir hamlede kaldırıp tecrübe
tezgahının üstüne koyan stajyer Türk sizsiniz?” diye
sordu.
Tahir
mahcup olarak başını eğdi. Cevap vermedi. Mösyö Caudron
devam etti.:
“Ben
de, Madam Caudron ve kızım da bugün buraya sizi merak ederek
geldik… Nasıl kaldırdınız bu ağırlığı, ne sporları
yaparsınız siz?”
Tahir
cevap verdi:
“Türkiye’de
iken Kumkapı Kulübü’nde boks yapar ve Greko-Romende ağır
siklette güreşirdim.”
“Niye
kaldırdınız motoru peki?”
“Vinç
takmak uzun sürüyor, zaman alıyor. Vakit kazanmak için.”
“Kaç
yaşındasınız?”
“Yirmi
iki Mösyö.”
“Bekarsınız,
değil mi?”
“Evet,
bekarım.”
Bu
konuşmalar sırasında ana-kız Caudronlar gözlerini
Tahir’den ayırmıyorlardı. Nihayet Mösyö Caudron:
“Sizi
tanıdığıma memnun oldum Mösyö Tahir” dedi. “Bir akşam
bize gelin de beraber çay içelim. Bize kendinizden, Türkiye’den
bahsedersiniz.”
“Memnuniyetle
Mösyö”.
Caudron
ailesi güleryüzle genç Türk stajyeri selamlayarak fabrikadan
çıktılar. Tahir derin bir soluk koyuverdi:
“Caudron
ailesi ile konuşmak, motoru kaldırmaktan zor geldi bana.”
Mühendis
Mösyö Vergeille onun omzunu okşadı:
“Matmazel
Lucienne’in bakışlarına dikkat ettin mi?”
“Hayır.
Yüzüne bile bakamadım.”
Gözlerini
bir an senden ayırmadı. Bu kızın bakışlarını beğenmedim
ben.”
Sonra
gülümseyerek manalı bir şekilde ekledi:
“Haydi
hayırlısı…”
*
* * * * *
Çayı
akşam yemeği, akşam yemeğini, Tahir’in pilotluk öğrenmek
için girdiği Caudron Havacılık Okulu’nun bulunduğu
Sommer’de gezintiler takip etti. Caudron ailesinin, Paris’e
üç yüz kilometre uzaktaki Sommer’de köşkleri olduğu için
bu arkadaşlık bütün yaz devam etti.
Tahir altı ayda okulu bitirerek 1 Haziran 1925 günü bröve
aldı. 2700 frank aylıkla fabrikanın tecrübe pilotu Mösyö
Beshler’in yardımcılığına başladı. İki genç
birbirlerini deliler gibi seviyorlardı. Tahir duruma İstanbul’da,
İstanbul Belediyesi Bedestanı Mücevherat Kısmı Baş Münadisi
olan babasına bildirdi. Evlenmek için izin istedi. Baba izin
verince de, tamir atölyesindeki tanışmadan on dört ay sonra
Matmazel Lucienne ile nişanladı.
O
sırada uçak satın almak için Avrupa’da geziye çıkmış
olan Albay Muzaffer (Ergüder) başkanlığındaki bir Türk
heyeti Caudron fabrikasına da geldi. Tahir İzmir’de, Darağacı’ndaki
motor tamirhanesinde çalışırken Fransa’ya gitmeye karar
verdiği zaman Muzaffer Bey kendisine bir tavsiye mektubu vermişti.
Fabrikaya gelince Tahir’i aradı. Pilot brövesi aldığını,
tecrübe pilotu yardımcılığı yaptığını öğrenince:
“Buna
çok sevindin Tahir” dedi. “Türkiye’nin havacıya çok
ihtiyacı var. Artık burada durma, yurda dön.”
“Peki
efendim.”
“Söz
mu?”
“Söz
efendim.”
Madem
uçuyordu vatan göklerinde uçacak; yurduna, milletine faydalı
olacaktı. Gitme kararını Caudron ailesine açtı. Onu artık
iyice benimsemiş olan aile büyük bir üzüntüye kapıldı.
Bir tek kızlarını hiç tanımadıkları bir memlekete nasıl
gönderirlerdi? Tahir orada ne para alır, nasıl geçinirlerdi?
Mösyö Caudron ağlamaklı bir sesle:
Gitme
Tahir” dedi. “Kızım seni çok seviyor. Bizim de ondan başka
kimsemiz yok. Sen bizim hem damadımız olacaksın, hem de benim
vekilim. Ben ihtiyarladıktan ve öldüktan sonra bütün bu işlerin
başına sen geçeceksin. Senin için burada hazır bir istikbal
var.”
Caudron
fabrikasınd 1000 işçi çalışıyordu. Motor ve gövde dahil
iki kişilik okul ve on beş kişilik dört motorlu uçakları
yapıyorlardı. Doğu memleketlerine gönderilen uçakların büyük
çoğunluğu bu fabrikada yapılanlardı. Fakat varlıklı bir
aile çevresinde yetişmiş olan genç Tahir’e bu bir şey
ifade etmiyordu. Onun için tek ve en önemli konu, nişanlısına
olan büyük aşk idi. Lucienne’in kendisi ile beraber Türkiye’ye
gitmesine müsaade etmedikleri takdirde, bu vatan çağırısında
o da ikinci planda kalmaya mahkumdu. Müstakbel kayınpederine:
“Söz
verdim, dönmem lazım” dedi.
Ağlayarak
boyuna sarılan ve gitmemsini yalvaran nişanlısına da:
“Seni
çok seviyorum Lucienne” dedi. “Fakat yurdumu senden çok
severim.”
Hareket
edeceği akşam karkoca Caudron’lar ile Lucienne Caudron, Tecrübe
Pilotu Mösyö Beshler, Motor Mühendisi Mösyö Bergeille
istasyona onu uğurlamaya geldiler. Veda sırası Lucienne’e
gelince, iki genç bir anda birbirlerine sarılarak ağlamaya başladılar.
Gözlerinden
yaşlar boşanan bu iri-yarı gençle hıçkıra hıçkıra ağlayan
ve:
“Gitme
Tahir” diye yalvaran genç kızın halını görünce öbür
yolcular da gözyaşlarını tutamadılar.
Trenin
hareket kampanası çaldı. Tahir, iradesinin son gücünü
kullanarak kendini nişanlısından kopardı. Tekerlekleri dönmeye
başlamış olan vagona atladı…
Türkiye’ye
döndükten sonra Eskişehir Hava Okulu’nun 7. Bölüğü’ne
Baş Makinist olmuştur. Tahir, askerliğini havacı olarak yapmıştır
ve Ağrı Harekatı’na katılmıştır. Sonra Almanya’ya
gitmiş ve Brunswick Yüksek Hava Ticaret Okulu’nda ikmal
ederek uluslar arası hava kaptanı diplomasını kazanmıştır.
Bir müddet Lufthansa havayolları şirketinde pilot olarak çalışmış,
daha sonra tekrar ülkesine dönüp Eşkişehir Hava Okulu’nda
öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1932 yılında kurulan
Türk Hava Postaları’nın uçakları (tek motorlu Junkers
F-13, çift motorlu Curtiss Kingbird, çift motorlu Tupolev
ANT-9), 1933 yılında kurulan Devlet Hava Yolları’nın (çift
motorlu de Havilland DH.89A Dragon Rapide, dört motorlu de
Havilland DH.86B Dragon Express ve üç motorlu Junker Ju52m/3
tipi uçaklar kullandı. 1937 yılında DHY’nın ilk yurtdışı
sefer yapan Maner, İstanbul’dan Bükreş’e uçmuştur.
Yolcusu Atatürk değil, Bükreş’te 10 gün süren
uluslararası antropoloji konferansı katılmak için giden Atatürk’ün
manevi kızı Prof. Afet İnan idi. Atatürk ülkeye dönüşünde
uçağı karşılamak için Yeşilköy’e gitmiştir. Zaten
Tahir kendisi Atatürk’le beraber aynı fotoğraf karede
bulunan tek sivil pilotu idi.
Atatürk
uçtu mu? Uçmadı mı? Bence aşağıdaki metni göre uçmuştur:
Gazi Hazretleri
tayyareyle gezintiye çıktılar
“Gazi
Hazretleri, dün Devlet Hava Yollaarı’nın yeni getirtmiş
olduğu “de Havilland” tipi yolcu tayyarelerinden biriyle
yanındaki zevatla birlikte İstanbul üzerinde kısa bir
gezintiye çıkmışlardır. Boğaz üzerinden Adalar’a kadar
uzanan bu tayyarelerle, matbuatmızın tanınmış muharrir ve
muhabirleri de gezdirilmiştir. Tayyarelerin servise konulmasıyla
havadan seyahat edenlerin sayısında büyük artış olacağına
muhakkak nazarıyla bakılmaktadır.”
Temmuz
1979 Yıllar Boyu Tarih Dergisi , “Geçmiş Zaman Olur
ki”… sayfası.
Maalesef
bu uçuş ile ilişkin kesin bir kanıt henüz çıkmamıştır.
Kim bilir Yeşilköy – Adalar arasında yapılan uçuşunun
pilotu “Deli” Tahir idi.
Efsane
Harley Davidson motorsiklet varmış. Hangarlara uğradığında
makinistlere likörlü çikolatalar ikram edermiş, Fularla uçarmış.
“Deli” lakabı en az 1943 yılından beri kesin olarak
biliniyordu. Vefalıydı. Vecihi Hürkuş’un cenazesine katıldı.
1970’li yıllarda Elmadağ’da THY’nın bürosunda çalışmış.
DHY’nın C-47 Dakota tipi uçağının tam olarak uçamamış.
Alet uçuş sistemlerine alışamadı ondan.
Deli
Tahir hakkında başka ne deyim? Keşke anılarını yazsaydı.
Çok iyi olurdu.
Bu
arada hazırladığım ve yakında basılacak olan “Türkiye’deki
Ticari Havacılık Tarihi” adlı ikinci kitabımın Tahir’le
çekilmiş fotoğraf sayısı en az sekiz tane yer alacaktır.
Allah,
Rahmet Eylesin.
Saygılarımla,
Yazar/Araştırmacı
Stuart Kline
stukline63@yahoo.com
|