|
|
|
|
|
ZATÜRRE
|
Akut solunum yolları hastalıkları özellikle 5
yaşından küçük çocuklarda, daha çok kış
aylarında görülen yaygın hastalıklar olup,
bunlardan “pnömoni” (zatürre) dünyanın pek çok ülkesinde
olduğu gibi ülkemizde de çocuk ölümlerinde birinci sırayı
almaktadır.
Hastalığa neden olan “pnömokok”
adlı bakteri, damlacık enfeksiyonu şeklinde aksırık
ve hapşırıkla hasta insanlardan sağlam kişilere
bulaşmakta, solunum yolları vasıtası ile kısa
sürede akciğerlere yerleşmekte ve halk arasında
zatürre olarak bilinen akciğerlerin iltihaplanmasına
neden olmaktadır. Zatürre hastalığı yüksek
ateş, iştahsızlık, öksürük ve halsizlik
ile seyretmekte ve etkin şekilde tedavi edilmez ise
solunum yetmezliğine neden olmakta ve yaşamsal
tehdit oluşturmaktadır.
Eğer öksürüklü bir çocuk,
normalden çok daha sık ve hızlı nefes alıp
veriyor ise (dakikada 50’nin üzerinde yada siz bir kez
nefes alıp verene kadar çocuk 2-3 kez yada daha fazla
nefes alıp veriyorsa), çocuk nefes alırken, göğüs
(kaburgalarının) alt kısmı normalde olduğu
gibi dışarıya doğru genişleyeceğine,
içe doğru çöküyor ise, ememiyor yada hiçbir şey içemiyorsa,
aile vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurmayı
ihmal etmemelidir.
Erken dönemde ve etkin tedavi
edilemeyen kişiler bu hastalık nedeniyle yaşamlarını
yitirebilmektedirler. Dünyada her yıl bir milyon, Türkiye’de
ise her yıl yaklaşık olarak 65.000 çocuk zatürreden
ölmektedir. Ülkemizde yapılan çeşitli araştırma
ve çalışmalar çocuk ölümlerinin %25 ila
32’sinin zatürre’den kaynaklandığını
göstermektedir.
Pnömokok bakterisinin bir başka
özelliği ise, çocuklarda sık görülen orta kulak
iltihaplarının (otit) %30 ila 60’ında hastalık
etkeni olmasıdır. Öte yandan pnömokok mikrobunun,
kan yoluyla yayılması ve beyine ulaşması
sonucunda, “menenjit” adı verilen beyin zarı
iltihaplanması da oluşabilmektedir. Yapılan araştırmalar
sonucunda, çocukluk dönemi bakteriyel menenjit etkenleri sıralamasında,
Hemofilus Influenza (HiB)’dan sonra ikinci sırada Pnömokok
bakterisi yer almaktadır. Yetişkinlerde görülen tüm
menenjitlerin nedenleri arasında ise %60-70 oranla pnömokok
bakterisi birinci sırada sorumlu tutulmaktadır.
Son zamanlarda oldukça artan ve
doktor kontrolü dışındaki antibiyotik kullanımı,
özellikle pnömokok bakterisinin ilaçlara karşı
direncini artırmış, sonuçta birçok
antibiyotik bu mikroba karşı etkisiz kalmıştır.
Yine yapılan birçok araştırmaya göre pnömokok
tiplerinin %50’sinden fazlası en az bir, yada daha
fazla antibiyotiğe karşı direnç geliştirmiştir.
Pnömokok bakterisi çocukluk dönemi
dışında, özellikle 65 yaşın üzerindeki
yaşlılarda yine benzer enfeksiyonların oluşumuna
ve ölümlere neden olur. Bağışıklık
sisteminde yaşa bağlı olarak meydana gelen
olumsuz değişiklikler ve kronik hastalıkların
sık görülmesi, ileri yaştaki kişilerde akciğer
absesi, kalp zarı iltihabı, peritonit, ve beyin ödemi
gibi ciddi komplikasyonların oluşumuna yol açmaktadır.
İyi beslenmeme, sigara ve alkol kullanımı
tabloyu daha da zorlaştırmaktadır.
Pnömokok enfeksiyonu (zatürre) yaşlılar
ve çocuklar haricinde “yüksek risk grubu” diye adlandırılan
kronik hastalığı bulunan her yaştaki kişiler
için de ölümcül bir tehlike oluşturmaktadır.
Kronik bronşit, astım, yada kalp yetmezliği
olan hastalar, kronik böbrek ve diyabet hastaları,
kanser tedavisi gören ve bağışıklık
sistemi baskılanmış çocuk ve erişkinler
Pnömokok enfeksiyonu gelişimi açısından yüksek
risk gruplarını oluşturmaktadır. Özellikle
bu riskli gruplardaki hastalarda pnömokokların hassas
olduğu antibiyotikler kullanılsa bile, ölüm oranı
maalesef % 40-50 arasında değişmektedir.
Unutulmamalıdır ki ; Pnömokok enfeksiyonları
artan bir hızla toplum sağlığını
tehdit eden, antibiyotiklere hızla direnç gösteren
ancak, aşı ile koruna bilinen hastalıklardır.
Hastalar tarafından gayet iyi tolere edilen aşının,
nadiren enjeksiyon bölgesinde kızarıklık, ağrı,
hafif şişkinlik, hafif ateş gibi yan etkileri
olabilmekte ancak bu belirtiler genellikle 24 saat içerisinde
kendiliğinden yok olmaktadır. Gebelerde ise ancak
gerçek bir risk söz konusu olduğunda aşı
uygulanmalı ve riskli anne adaylarının gebe
kalmadan önce aşılanması önerilmektedir. Pnömokok
aşısı, grip aşısı ve
Tetanoz aşısı ile birlikte aynı anda
ve farklı bölgelerden güvenle uygulanabilmektedir. | |
|
|
|
|
|
|
|
|
SU ÇİÇEĞİ
|
Su Çiçeği
yeni doğan dönemi dahil olmak üzere her yaşta
görülebilen yaygın, çok bulaşıcı,
viral bir hastalıktır. Etken herpes virüs
ailesinden varisellazoster virüsü adlı bir virüstür.En
sık okul öncesi yaşlarda görülür. Hastalığın
en fazla görüldüğü yaşlar 5 yaş civarıdır.
Buna rağmen ileri yaşlarda da görülmesi söz
konusudur. Kuluçka dönemi 10 – 21 gündür. Ancak
hastalık genellikle temastan 14-16 gün sonra başlar.
Hassas olan hemen bütün çocuklarda döküntü yapar.
Bu döküntülerin sayısı değişik
olabilir. Döküntülerin çıkmasından 24 ila
48 saat önce ateş, halsizlik, iştahsızlık,
baş ağrısı ve bazen karın ağrısı
görülür.Ateş orta derecede yüksektir ki bu yükseklik
vakaların üçte birinde görülür. Bu belirtiler
ilk döküntünün görülmesinden sonra 2 ila 4 gün
daha devam edebilir. Döküntü önce topluiğne başı
gibi, kırmızı lekeler halindedir.Bunların
çoğu birkaç saat içinde papül dediğimiz
kabarık, kırmızı görüntüyü veya
vezikül şeklini alır, yani içi sıvı
ile dolar ve vücuda dağılır.Yayılma
önce yüz ve saçların arasından başlar,
sonra aynı gün sırt, göğüs, karın,
kol ve bacaklara doğru yayılır; yani
merkezden etrafa doğru sentripedal denilen bir dağılma
şekli vardır. Veziküller, yani içi sıvı
dolu su çiçeği döküntüleri, ince duvarlı
şeffaf olup yuvarlak veya oval şekildedir;
kendiliğinden kolayca açılabilir ve içlerinden
berrak bir sıvı akar. Eğer bu sıvı
akmaz da vezikül kendi halinde kalırsa ortasında
göbeklenme görülür. İlk döküntüleri izleyen
günlerde hafif ateş yükselmesi görülebilir ve sonra
başka döküntüler de çıkar. Döküntülerin
bir kısmının üzeri giderek kurur ve
esmer bir kabukla örtülür. Su çiçeği döküntülerinin
bir özelliği vardır; döküntülerin her biri
ayrı bir yaştadır. Bu nedenle yeni döküntü
çıkarken diğer döküntü göbeklenir veya öteki
döküntü kabuklanır; dolayısıyla değişik
bir tablo ortaya çıkar, bu tabloya yıldız
haritası denir. Su çiçeği döküntüleri boğaz,
yanak, dudak, dişeti, dil, damak, gırtlak ve
genital organlarda bile çıkabilir. Ses telleri
kenarında olursa su çiçeği krupu adını
alır. Döküntülerin devamı ortalama 6 gün
kadardır. Kabuklar iki haftada düşer. Bu döküntüler
genelde kaşıntılıdır.Hastalıkta
ortalama döküntü sayısı 300 kadardır.
Bu sayı 10 ila 1500 arasında değişebilir.
Büyük yaş gruplarında, döküntü sayısı
daha fazla olur, yeni döküntülerin ortaya çıktığı
süreç daha uzun bir süreçtir ve yaş ilerledikçe
hastalık daha ağır seyretme meylindedir.
Egzamalı çocuklarda veya yakın zamanda güneşte
yanmış çocuklarda döküntülerin daha yaygın
olarak görüldüğü bilinmektedir. Kabuklar döküldükten
sonra o bölge derisinde renk açılması veya
kahverengileşme (hiperpigmentasyon) görülebilir.
Bu geçici bir durumdur; bir kaç gün veya hafta sonra
deri normal rengini alır. Eğer döküntünün
içindeki sıvıda mikrop çoğalırsa
veya çocuk kaşır da bu şekilde döküntü
enfekte olursa o zaman su çiçeği ile ilgili ciddi
yan etkiler ortaya çıkabilir. |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hepatit Nedir?
Hepatit halk arasındaki adı
ile sarılık karaciğer dokusunun infeksiyonuna
(iltahabına) verilen isimdir. İnfeksiyona neden
olan mikro canlılar çoğunlukla virüslerdir.İnfeksitona
neden olan virüslerin çeşitlerine göre hepatitler çeşitli
türlere ayrılır.
Hangi Tür Hepatitler Bulaşıcıdır
?
Virüsler çok küçük ve bulaşıcı
olduklarından, bütün hepatit türkeri insana bulaşabilir.
Ancak virüslerin bulaşma yolları, bulaşma
yetenekleri ve bulaşma güçleri birbirinden farklıdır.
Bulaşma açısından bakıldığında
hepatitleri iki guruba ayırabiliriz.
Birinci gurupta uer alan hepatitler
(A ve Etipi hapatitler) insandan insana, hasta insanların
dışkılarıyla bulaşmış,
kirlenmiş yiyecek veya içeceklerin (meyve, sebze, içme
suyu vb.) tüketilmesi ile bulaşırlar Çünkü
hasta insanların dışkılarında bol
miktarda virüs bulunur. Özellikle kanalizasyon ve su
şebekesi gibi alt yapı hizmetlerinin sağlıklı
olmadığı az gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerde bu bölgelerde salgınlar yaparlar. Bu tür
hepatitlerin bulaşması özellikle temizlik
kurallarına dikkat edilmeyen ortamlarda son derece
kolaydır.
İkinci gurupta yer alan
hepatitler (B,C,D tipi hepatitler) insandan insana, kan
nakli, hastada kullanılan enjeksiyon iğnesinin sağlam
kişiye batması ve ameliyat malzemesinin sağlam
kişiye kullanılması, yaralı vücut bölgelerine
hasta kişinin kanının veya tükürük gibi başka
vücut sıvılarının teması ve cinsel
ilişki ile bulaşır.
Hepatit B ve daha az oranda Hepatit
C taşıyıcı annelerden doğan
bebeklere de hastalık bulaşabilir. İnsandan
insana kolay bulaşmadıklarında B, C, D,
hepatit türleri salgın yapmazlar.
Hepatit Taşıyıcılığı
Nedir ?
Taşıyıcılık
bazı kişilerde savunma mekanizmalarının
yeterince çalışmaması sonucunda hepatit virüsünün
vücuttan tamamen atılamamasıdır.Virüs
karaciğer hücrelerinde yaşamaya devam eder. Taşıyıcıların
birçoğunda virüs karaciğerin içindeki hücrelerde
uyur durumda kalır. İşinde bulunduğu
karaciğer hücrelerine zarar vermediği gibi yeni hücrelere
de bulaşmaz. Bu durumda kişiye hiç bir zarar
vermez. Ancak taşıyıcılık arlıklı
olarak kontrolde olmalıdır.
Hepatit Taşıyıcılığı
Tehlikeli midir ?
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
KABAKULAK
|
Çocukluk çağının en sık rastlanan ancak,
çocukluk döneminde hastalığı geçirmemiş
yetişkinlerde de görülebilen “Kabakulak”,
damlacık enfeksiyonu ile insandan insana geçen bulaşıcı
bir hastalıktır. Sık ve yaygın görülen
bu hastalık özellikle bahar aylarında salgın
yapmaktadır.
Kabakulak, ateş, baş ağrısı, kulak ağrısı
şeklinde belirtiler ile kendisini gösterir. Bu
belirtiler virüse maruziyet gününden sonra, 12 ile 25 gün
arasında ve genellikle 18. günde ortaya çıkmaktadır.
Tükürük bezlerinin iltihaplanması nedeniyle kulak
memesi hizasında yanaklarda tek veya çift taraflı
şişlik oluşur ve ağrı yapar. Nadiren,
hastalığın herhangi bir belirti vermeden
kendiliğinden geçirilmesi de mümkün olabilmektedir.
Hastalığı yapan
Kabakulak mikrobu, vücuda girdikten sonra kan yoluyla yayılmakta
ve ayrıca pankreasın iltihaplanmasına, beyin ve
omuriliği saran zarların iltihaplanmasına
(Menenjit), erkek ve kadınlarda yumurtalıkların
iltihaplanmasına neden olabilmekte ve sağırlık,
kısırlık gibi kalıcı hasarlara yol açabilmektedir.
Aşının bulunmasından önce viral menenjite
en fazla sebep olan etkenlerden birisi olduğu tespit
edilmiştir. Ayrıca beyne etki eden bir enfeksiyon
olması nedeniyle sonradan oluşan sağırlığın
da başlıca nedenlerindendir. Gebeliğin ilk üç
ayı içerisinde bu hastalığa yakalanan kişilerde
düşüğe yol açabilmektedir. Kalıcı
sakatlıklar ve nadiren de olsa ölümle sonuçlanabilen
bu hastalığın tedavisi yoktur. Ayrıca önemli
ölçüde okula-işe devamsızlığa ve
ekonomik kayba neden olmaktadır.
Kabakulak Hastalığından
Korunma Yolu Nedir?
Toplum sağlığını tehdit eden geçirilmesi
değil, korunulması zorunlu olan bu hastalığa
karşı en etkin ve tek korunma yöntemi AŞILANMADIR.
Aşılama ile hastalık ve komplikasyonların
oluşma sıklığı büyük oranda azaltılır,
sağlık harcamalarındaki kayıplar
engellenir ve bir tek doz aşı ile etkin, güvenli ve
uzun süreli korunma sağlanır.
Kabakulak aşısı,
hastalığı yapan mikrobun zayıflatılarak
hastalık yapma kabiliyetinden arındırılması
yolu ile elde edilmektedir. Aşının yapılması
için anneden geçen immunglobilinlerin (koruyucu
cisimciklerin) tamamen tükendiği birinci yaş sonrası
beklenmektedir. Bu aşı tek başına
uygulanabildiği gibi özellikle çocuklarda 12. aydan
itibaren Kızamık ve Kızamıkçık aşıları
ile birlikte bulunan üçlü karma aşı (MMR) şeklinde
de uygulanabilmektedir. Bu aşıların birlikte
yapılması, aşıların etkinliklerinde
bir azalmaya yol açmamaktadır, bununla birlikte maliyet
azalmaktadır. Karma aşı, yıllardır tüm
dünyada güvenle kullanılmaktadır. Doğumdan
sonra 9. ayda sadece Kızamık aşısı
yapılmış bir çocuğa Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak
aşının uygulanma zamanı 15. ay olmalıdır.
Kabakulak aşısı veya
üçlü aşı gebelerde kesinlikle uygulanamaz. Aşı
olan bir bebeğin ya da çocuğun gebe annesine ya da
bir yakınına bu hastalığı bulaştırması
söz konusu değildir.
Günümüzde Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak
aşısının, 5 - 6 yaş aralığında
veya ergenlik dönemi olan 11-12 yaş aralığında
yeniden uygulanması önerilmektedir. Daha önce herhangi
bir belirti vermeden Kabakulak geçirmiş bir kişiye
aşı yapılmasının herhangi bir sakıncası
yoktur, dolayısıyla Kabakulak geçirip geçirmediğinden
emin olmayan bir kişinin aşı öncesi kan testi
yaptırması gereksizdir.
Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak
aşısının yaygın olarak aşılama
programlarına alındığı toplumlarda bu
hastalıklara bağlı görülen vaka ve
komplikasyonların sayısında önemli boyutlarda
azalma olduğu yapılan klinik çalışmalarla
gösterilmiştir.
Aşı deri altına veya
kas içine uygulanır. Belirgin bir yan etkisi yoktur.
Nadiren aşıdan 5-12 gün sonra hafif ateş, aşı
yerinde ağrı, kızarıklık ve daha
sonra tükürük bezlerinde hafif bir şişme
olabilmektedir. Bu belirtiler tedaviye gerek olmaksızın
kendiliğinden iyileşmektedir. Bu bebeklere bir-iki gün
süreyle ateş düşürücü şurup ya da fitil
verilebilir.
Unutmayınız ki, “aşılama”
hastalıkların eziyet ve külfetinden korunmada en
etkin yöntemdir.
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
ÇOCUK FELCİ |
Çocuk Felci Nedir?
Çocuk felci hastalığının
nedeni, polio virüsü denilen bir mikroptur. Çevre
koşularının kötü olduğu
yerlerde suların, besinlerin mikroplu dışkı
ile kirlenmesi ve kalabalık ortamlarda havaya
yayılan mikropların solunmasıyla bulaşır.
Hastalığa yakalanan çocuklarda hafif ateş,
baş ağrısı, kas ağrıları,
bulantı -kusma gibi her hastalıkta görülebilecek
ortak bulgular mevcuttur. Bazı çocuklarda
hastalık bu bulgularla sınırlı
kalırken , bazılarında ise kalıcı
felçler meydana gelmektedir. Felçler çok tipik
olarak yumuşaktır. Yani kaslar sert ve kasılmış
durumda değildir. Felçler genel olarak, çocuğun
kendini ayağa kaldırmasında ve yürümesinde
güçlük şeklinde ilk bulgularını
verir. Çoğu hastada felç olan bacak ya da
kolda duyu kaybı yoktur. İğne batırıldığında
bunu hissederler. Bir yaşından büyük yaş
grubundaki hassas çocuklar ve yetişkinler
mikrobu kaptıklarında felç gelişmesi
açısından daha büyük risk altındadırlar.
Felç gelişen hastalarda ölüm oranı %2
ile % 20 arasında değişmekte ancak
beyindeki solunum merkezinin etkilenmesiyle bu oran
% 40'a kadar çıkabilmektedir.
Çocuk
Felcinden Korunma Yolu Nedir?
Çocuk felci hastalığının çiçek
hastalığında olduğu gibi ülkemizde
ve tüm dünyada kökünün kazınması için
yoğun çalışmalar yapılmaktadır.
Tedavisi bulunmayan , kalıcı sakatlıklar
ve ölümlere neden olan bu hastalığın
kökünün kazınması , ancak aşılanma
ile mümkündür. Hem bu açıdan hem de virüsün
çevremizde yaygın olarak bulunması
nedeniyle çocuk felci aşılamasının
önemi oldukça artmaktadır.
Çocuk felci aşıları
Günümüzde çocuk felci hastalığına
karşı kullanılan iki farklı aşı
vardır.
İnaktive çocuk felci aşısı
(enjeksiyon şeklinde uygulanır ) ve oral çocuk
felci aşısı (ağızdan damla
şeklinde verilir. ) inaktive çocuk felci aşısı
ölü aşıdır. Son derece güvenli ve
etkin olması en önemli özelliğidir. Yaşamın
ikinci ayından başlayarak 1- 2 ay arayla
toplam 3 doz enjeksiyon şeklinde uygulanır.
Bebek 18 aylık olduğunda bir hatırlatma
dozu daha yapılmalıdır.
Oral çocuk felci aşısı
ağızdan damla şeklinde verilerek
uygulanmaktadır. Oldukça etkin bir aşı
olmakla birlikte aşının verilmesi sırasında
çocuğun kusması ya da tükürmesi gibi
durumlardan olumsuz etkilenebilmektedir. Aşı
uygulanması esnasında ishali olan bebeklere
bir ay sonra bir doz aşının daha
uygulanması tavsiye edilmektedir. Çocuk felcine
karşı toplumsal korunmanın sağlanmasında
önemi vardır.
İnaktive ve oral çocuk
felci aşılarının birlikte kullanımı
Yapılan çalışmalar,bu hastalığa
karşı en iyi korunmanın inaktive ve
oral çocuk felci aşılarının ardışık
kullanılması ile sağlanabileceğini
göstermektedir. Ardışık kullanım
önce inaktive ,ardından oral olmak üzere çocuğa
farklı zamanlarda her iki aşının
da verilmesi prensibine dayanır. Birçok ülkede
tercih edilen bu uygulama ;aşılamaya 2,4,6
ya da 2,3,4. Aylarda beşli aşı ile başlanan
çocuklara 18. Aydaki hatırlatıcı dozun
ağızdan oral aşı şeklinde
verilmesi ile gerçekleştirilmektedir. İnaktive
ve oral çocuk felci aşılarını ardışık
kullanmanın sağladığı en büyük
avantaj ,inaktive aşı ile önce bireysel
korunmanın sağlanması,daha sonra oral aşı
ile toplumsal korunmanın sağlanmasıdır.
Böylece çocuk felci hastalığına karşı
hem bireyde hem de toplumda çok güçlü ve kalıcı
bir bağışıklama sağlanması
mümkün olur. Çocuk felci aşılarının
her iki çeşidi de ,difteri,tetanos,boğmaca
ve diğer çocukluk aşıları ile
birlikte ve aynı gün uygulanabilir. Aşı
uygulanmasından sonra annelerin bebeklerini
emzirmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Aşıdan
hemen sonra dahi bebeğe mama,süt ve diğer
besinler verilebilir,herhangi bir süre kısıtlaması
yoktur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
BOĞMACA |
Tanım:Bordetella
cinsi bakterilerle oluşan, oldukça bulaşıcı
olup solunum yolu silier epiteline seçici bir tropizm gösteren
infeksiyon hastalıgıdır.
Klinik Bulgular:
Klasik olarak kataral, paroksismalve konvalesan dönem olarak
üç safha görülür. İnkübasyon periyodu 7-14 gün
olup, toplam hastalık süresi 6-10 hafta sürebilir .
Kataral dönem, konjunktival injeksiyon, göz yaşarması
ve hafif öksürük, hapşırma ile karekterize, hafif
üst solunum yolu infeksiyonları gibi başlar,
gitgide öksürük artar, ateş yoktur .7-10 gün kadar süren
bu dönem sonrası paroksismal döneme geçer, 2-4 hafta
kadar sürer. Nöbetler şeklinde kuru öksürük ve öksürük
sonunda tipik bir iç çekme şeklinde inspirium görülür
Kusma ve siyanoz gelişebilir.. Nöbetler soğuk, hava değişimi
ve yüksek sesle aktive olabilir. Nöbetler dışı
hasta kendini iyi hisseder. Peteşi, subkonjunktival
kanama, fasiyal veya göz kapaklarında ödem görülebilir.
Diğer muayene bulguları nöbetler arası normaldir.
Konvalesan dönemde öksürük nöbeti ve arası gitgide
azalır. 2 hafta-2 ay arası sürebilir. Altı
aydan küçük çocuklarda ağır seyreder, hipoksi, asfiksi
gelişebilir. Komplikasyonları; otitis media, diğer
bakterilerle pnömoni, bronşektazi, atelektazi, santral
sinir sistemi disfonksiyonu, subkonjunktival hemoraji, peteşi,
epistaksis, subdural ve spinal epidural hematom, herniler,
amfizem, pnömotoraks, diyafragma rüptürü.
Etiyoloji:
Asıl etken Bordetella pertussis olmakla birlikte B.parapertussis
ve B. bronchiseptica da insanlarda infeksiyona neden
olabilir.Son ikisi çok daha hafif hastalık tablosuna
neden olurlar.
Epidemiyoloji:
B. pertussis ve parapertussis sadece insan patojenleri iken,
B. bronchiseptica hayvanlarda da hastalık etkenidir.
Pertussis(bogmaca çok bulaşıcıdır. Damlacık
infeksiyonu yoluyla kişiden kişiye bulaşır
ve kataral safhası ile paroksismal safhanın ilk 2-3
haftasında bulaşıcılık devam eder. Doğal
infeksiyon sonrası bağışıklık genellikle ömür boyu
iken, aşı ile oluşan bağışıklık 5-10 yıl
kadardır. Hastalık en fazla 6 aydan küçük
infantlarda görülür. Erişkinlerde vaka sayısı
da gitgide artmaktadır.
Tanı:
Klinik bulgular ve kan beyaz küre sayısının
artması, eritrosit sedimantasyon hızında
degişim olmaması tanıyı destekler. Kesin
tanı kültür ile mikroorganizmanın üretilmesi ile
konur.Floresan antikor testi ile direkt antijen aranabilir.
Ayırıcı Tanı:Adenovirus,
Chlamydia trachomatis infeksiyonları, kistik fibrozis,
yabancı cisim aspirasyonu, transösefagiyal fistül,
gastroösefagiyal reflü ve trakeaya bası yapan kitle.
Tedavi:
6 aydan küçük infantların hastaneye yatırılarak
izlenmesi gerekebilir. Destekleyici tedavi önemlidir.
Gerekirse steroid ve inhale salbutamo ve beta2 adrenerjik
agonistlerl kullanılabilir. Anitmikrobiyal ajanlar yayılımı
engellemek açısından önemlidir. Kataral dönemde
klinik seyri engelleyebilir. Erythromycin ve diğer
makrolidler birinci seçenektir.Erythromycin en az 2 hafta önerilir.
Trimethoprim-sulfamethoxazole, erişkinlerde
florokinolonlar kullanılabilir.
Korunma:
Hastanın yakın temaslıları bağışıklık
durumuna bakılmaksızın erythromycin proflaksisi
uygulanır(14 gün). Hasta antibiyotik tedavisinin 5.gününe
dek solunum izolasyonu yapılmalıdır. Temel
korunma yolu aşılanmadır. Rutin çocukluk çağı
aşıları arasındadır. Hastalık
esnasında yakın çevredekilerin eksik aşıları
tamamlanmalıdır.
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
KIZAMIK
|
Kızamık, bir tür
virüsün neden olduğu döküntülü bir hastalıktır.
Önce basit bir üst solunum yolu enfeksiyonu gibi başlar,
ardından yüz ve enseden başlayan, gövdeye de yayılan
kırmızı renkte döküntü ortaya çıkar.
Henüz aşı olmamış
ve anneden geçen korumanın azaldığı
bebekler, okul öncesi dönemdeki çocuklar, bağışıklık
sistemi zayıf kişiler, 2 doz kızamık aşısı
yapılmamış kişiler hastalığa
yakalanma için yüksek riskli gruplardır.
Mikropla temastan sonra kuluçka
dönemi 10-12 gündür. Önce; ateş, halsizlik, iştahsızlık,
gözlerde sulanma ve kızarma, öksürük ve burun akıntısı
başlar. 2-3 gün içinde, yanak içlerinde beyaz
benekler, bundan 2 gün sonra da yukarıdan aşağıya
doğru ilerleyen kırmızı döküntü ortaya
çıkar.
Kızamık geçiren
hastalarda, özellikle iyi beslenmemiş çocuklarda bronşit,
zatürre, ishal, orta kulak enfeksiyonu, konjonktivit, körlük
gibi komplikasyonlar görülebilir. Yıllar sonra ortaya
çıkabilen nadir bir komplikasyon da, merkezi sinir
sistemini dejenere eden ölümcül bir tablo olan SSPE (
Subakut Sklerozan Pan Ensefalit ) denilen bir hastalıktır.
Kızamık çok bulaşıcıdır.
Hasta kişiyle solunum teması, öpüşme, aynı
kaptan yeme gibi yollarla virüs alınır. Hastalığın
en bulaşıcı olduğu dönem, ateş başlamadan
öncesiyle döküntü çıktıktan 4 gün sonrasına
kadarki dönemdir. Hasta çocuk, bu dönemde izole edilmeli, döküntü
başladıktan sonra en az 5 gün okula gitmemelidir.
Viral bir hastalık olduğu için,
etkene yönelik tedavi yoktur. Ancak; yatak istirahati, bol sıvı
alımı, öksürük için soğuk buhar yardımcı
olacaktır. Doktorun önerdiği ateş düşürücü
ve vitamin takviyesi kullanılabilir. Hastalık yaklaşık
1 hafta sürecek, ömür boyu bağışıklık
sağlayacaktır.
Kızamık aşıyla önlenebilen
bir hastalıktır. Ancak ilk yaş içinde (
genellikle 9 ay dolunca ) yapılan tek doz aşının
yeterli olmadığı, en az 2 doz aşı
gerektiği unutulmamalıdır. Gelişmekte olan
ülkelerde, halen tüm çocuklara aşılanması sağlanamamakta
ve 5 yaş altı çocuk ölümlerinde en sık
sorumlu olan enfeksiyon etkeni olarak kızamık karşımıza
çıkmaktadır. Hedefimiz, aşısı olan
bir hastalık yüzünden çocuklarımızın sıkıntı
çekmemesi, ölümcül olabilen komplikasyonlarla karşılaşmamalarıdır.
| |
|
|
|
|
|
|