Yazan |
Konu |
|
fuatulas
üye
Turkey
223
Cevap |
Gönderilme Tarihi - 21/10/2003 : 08:48:42
bülent abi istanbuldamı olacak / ankaradamı onu bildirirsen ve tabii istanbuldaysa mutlaka gelirimfulas |
fuatulas
üye
Turkey
223
Cevap |
Gönderilme Tarihi - 21/10/2003 : 08:50:35
abi çok özür dilerim koskoca istanbul yazmıssın göremedim :) orda olucamfulas |
yilmazer
üye
Turkey
49
Cevap |
Gönderilme Tarihi - 28/10/2003 : 20:31:12
Sevgili Tayyareciler,Sizlere buradan duyurduğum, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı (ATASE), Türk Askeri Tarih Komisyonunun düzenlediği “Dokuzuncu Askeri Tarih Semineri” 22-24 Ekim tarihleri arasında İstanbul Harbiye’de Askeri Müze ve Kültür Sitesinde gerçekleşti. Seminerle ilgili izlenimlerimi aktarmadan önce, mesaj göndererek veya telefonla arayarak seminerde başarılar dileyen ve iyi dileklerini ileten tüm tayyareci dostlarıma teşekkür ederim. Seminer boyunca sivil ve asker akademisyenler ve araştırmacılar tarafından her biri büyük emek verilerek araştırılmış, belgeye dayanan bilgilerle donatılmış bildiriler sunuldu. Tarihimizde bilinen olaylara belgelere dayanan gerçeklerle yeni boyutlar katan, yanlış bilinen olayların doğrularını belgelerle açıklayan, bilmediğimiz olaylara yerli ve yabancı arşiv belgeleriyle ışık tutan bildiriler, olayların içindeki askeri, siyasi, iktisadi ve toplumsal ilişkileri ve tarihten alınması gereken dersleri dünden bugüne taşıyarak işlediler. Askeri Müze ve Kültür Sitesinde iki salonda birden birbirine paralel olarak devam eden oturumlara sivil ve asker akademisyen ve araştırmacı kesimden ilgi büyüktü. Soru ve cevap kısımlarında, dinleyicilerin sorgulayan ve gerçekleri öğrenmeye yönelik soruları seminerin içeriğini daha da zenginleştirerek bu seminerde arzu edilen bilimsel verimliliğin en üst seviyeye çıkmasını sağladı. Ne yazık ki, basına duyurusu yapıldığı halde medya tarafından seminere ilgi gösterilmedi. Tarafımca açık çağrı ile davet edilen, gaflet, delalet ve hıyanet içindeki karanlık dünyalarının aydınlanması için asıl bu seminerlere katılması gereken, araştırmacı-tarihçi geçinen gazeteciler ve gazete yöneticileri de maalesef bir kez daha cehaletlerinin karanlık batağında kalmayı tercih ettiler. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak konusundaki ayıplarını, yazmaktan okumaya fırsat bulamadıkları için sergiledikleri iki yüzlülüklerini, erdem eksikliklerini gidermek üzere bu seminere gelmek, sunulan bildirileri dinlemek ve gerekiyorsa sorularına alacakları cevaplarla daha da aydınlanmak konusunda gerekli medeni cesareti gösteremediler. Artık hepimizce malum olan medya ahlaksızlarından bu kadarını beklemek fazlaydı belki ama, halen bir nebze insanlık onurları kalmış olabilir diye ümit ediyordum. Yanılmışım, ümitlerim boşunaymış! Seminerde, resmi arşiv belgelerine dayanarak sunduğum bildiride, Balkan Harbi ve öncesinde Osmanlı havacılığının dünya havacılık tarihine katkılarını aktardım. Tarihle ilgili çalışmalarda metot ve kaynak sorunu nedeniyle ve bazen de bilinçli olarak yanlış ve yanlı yayınlarda bulunulmasına değinerek; eksik eğitimleri, harbe uygun olamayan tayyareleri ve lojistik imkansızlıklara rağmen Balkan Harbi boyunca Fesa, Fethi, Nuri ve diğer tayyarecilerimizin son derece başarılı görev uçuşlarından örnekler verdim. Bunun karşısında Bulgar ve Yunan havacılarının yurt dışında aldıkları çok iyi eğitimlerine, harbe uygun yeni sistem tayyarelerine ve çok zengin lojistik imkanlarına rağmen harpte hava gücünü etkin olarak kullanamadıkları ve birkaç Bulgar ve Yunan havacının harp boyunca hayatını kaybettiğinden bahsettim. Balkan Harbindeki düşmanlarımızın harpte hava gücünü etkin biçimde kullandıklarına ilişkin hurafelerinden bahsetmişken, Balkan Harbi boyunca bir tek kayıp vermeyen tayyarecilerimizin başarılarını hiçe sayan, Balkan Harbi kahramanı ilk hava şehitlerimizi Şam’daki şehitlikten kaldırarak İstanbul’da bir parka gömen, ülkesinin şanını yükseltmek için görev yaparken hayatını kaybeden tayyarecilerimizin şehit düştüğünü inkar eden, ucuz “vatan” ve “şehit” edebiyatı yapan, vatan haini zihniyetindeki basın mensuplarını ve bu tür yayınlara imkan tanıyan basını bir kez daha şiddetle kınadım. Genelkurmay ATASE Başkanı Sayın Hava Pilot Korgeneral Erdoğan Karakuş’un bildirimi sunduğum oturumda salona gelerek bildirimi izlemesi beni ayrıca onurlandırdı. Bu vesile ile; bildirimi değerlendirerek seçkin bir topluluk önünde tarihi gerçekleri bir kez daha belgeleriyle beraber sunmama imkan tanıyan ATASE Türk Askeri Tarih Komisyonunun değerli üyelerine, araştırmalarımda her zaman bana destek olan HvKK Tarihçe Şubesi ve ATASE çalışanlarına bir kez daha teşekkür ederim. Seminerde sunulan bildiriler ATASE tarafından kitap halinde yayınlanacaktır. Bu eser yayınlandığında, ilgilenenlerin temin edebilmesi için ayrıca sizlere duyuracağım. Hepinize saygı ve sevgilerimle, Bülent Yılmazer yilmazer@tr.net |
yilmazer
üye
Turkey
49
Cevap |
Gönderilme Tarihi - 06/12/2003 : 00:44:25
Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Emin Çölaşan dikkatlerine;4 Aralık 2003 tarihli “Star'ın ayıbı” başlıklı yazınız üzerine, Hürriyet Gazetesinin ayıbını size bir kez daha hatırlatmak gereği doğmuştur. Size, ilk olarak 1 Ocak 2003 tarihinde, Hürriyet Gazetesi köşe yazarlarından Murat Bardakçı’nın, ancak mayasında vatan hainliği zihniyeti bulunanların sergileyebileceği bir cehalet içinde yayınlayabileceği, ilk hava şehitlerimizin adını ve şanını lekeleyen yazısından bahsetmiştim. Murat Bardakçı'nın gaflet, delalet ve hatta hıyanet içinde yayınladığı bu yazısıyla ilgili tepkisini birkaç duyarlı okurunuz daha size duyurmuştu. Türkiye’den bir insan manzarası olarak, gazete köşelerinin ve gazete yönetimlerinin hangi kafalara emanet olduğunu size sergilemiştik. Bayındırlık Bakanından geçmişte imzaladığı, belgesini açıkladığınız konuda “eğer yüreği yeterse, kalıbının adamı ve sözünün eri ise” ifadelerinizle hesap sorduğunuz gibi, bu vatanın yücelmesi ve korunması için kanlarını dökmüş şehitlerimizi küçülten, milli birlik ve beraberliğimizi zedelemeye yönelik düzmece tarih yazısıyla ilgili olarak Murat Bardakçı’dan da aynı şekilde hesap sormanızı beklediğimi bildirmiştim. Daha sonra, 31 Mart vakasının şehitleriyle ilgili olarak, 1 Nisan 2003 tarihli Hürriyet Gazetesinde yayınlanan “Şehitlere saygısızlık” başlıklı yazınıza değinerek, Murat Bardakçı’nın gazetede yayınlanarak arşivlere giren o müessif yazısında, bir vatan haini edasıyla sadece tarihimize mal olmuş gerçekleri unutturmak ve çarpıtmakla kalmadığını, aziz hava şehitlerimizin adını ve şerefini de lekelediğini bir kez daha size hatırlatmıştım. Yazınızda, “Geçmişi unutmak, kirlenmesine göz yummak... İhmalin, görevi savsaklamanın bu kadarı ancak bizde olur” diyordunuz. Türkiye’den bir insan manzarası olarak, size teşhir edilen medya ahlaksızlığı karşısında susup kalmanın ancak Hürriyet Gazetesinin köşe yazarlarına mahsus bir davranış olduğunu irdelemiştim. 7 Ağustos 2003 tarihli “Türkiye’den insan manzaraları” başlıklı yazınız üzerine, Ağustos ayında Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev değişimi sırasında düzenlenen törenlerde sayın komutanlarımızın yaptıkları konuşmaların, büyük bir etik yitikliği içinde olan medya tarafından kamuoyunda huzursuzluk yaratacak biçimde ve seviyesizce nasıl çarpıtıldığını size açıklamıştım. Güven ve istikrara en çok muhtaç olduğumuz günlerde, bu seviyesiz tutumun Doğan Medya Grubunun bir basın organı olan Hürriyet Gazetesinde yayınlanan yazılarla, mayasında ancak şerefsiz bir vatan haini zihniyetini taşıyanlar tarafından sergilenebilecek bir hıyanet içinde halen sürdürüldüğünü örnekleri ile sergilemiştim. Delalet içindeki Hürriyet Gazetesi yazarları tarafından yürütülen medya ahlaksızlığı konusunda, Doğan Yayın Holding A. Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Aydın Doğan’a hitaben 23-25 Ağustos tarihlerinde yayınladığım açık çağrı mesajımı bilginize sunmuştum. Açık çağrı mesajımda teşhir edilen medya rezaletini, ucuz tipleri adam yerine koyup, onlara yazı yayınlayacak köşe emanet eden, onlara gazete yöneticiliğini ve dergi yöneticiliğini uygun gören Hürriyet Gazetesinden insan(!) manzarası olarak değerlendirmenizi istemiştim. Bu manzaranın hangi gerçeği yansıttığının da, sizin yazınızdaki son cümlede kendisini ifade ettiğini belirtmiştim. Hürriyet Gazetesinde halen hayasızca sürdürülmekte olan medya ahlaksızlığı konusunda Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’e hiaben 15 Ekim 2003 tarihinde yayınladığım açık çağrı mesajım aşağıda bilgilerinize sunulmuştur. Ulusal havacılık tarihimizdeki tüm gerçeklere aykırı, iğrenç bir cehalet örneği olarak baştan başa yanlışlarla dolu, aziz hava şehitlerimizin hatırasını şahadet mertebesine ulaşanları inkar edecek kadar aşağılık düzeyde lekeleyen bir yazıyı yazan ve yayınlayan, sonrada ucuz “vatan” ve “şehit” edebiyatının arkasına sığınarak, büyük bir ikiyüzlülükle şehitlerimizin itibarının iadesini istemeye kalkan haysiyetsizler işin dozunu yeterince kaçırmıyor mu? "Bu köşeler babamızın malı değil" derken, sadece kendi köşesini babasının malı gibi kullanmakla kalmayan, yönetimindeki gazetedeki diğer yazarların da köşelerini babalarının malı gibi kullanmasına göz yumarak kamuoyuna saygısızlık eden, erdem yoksunu genel yayın yönetmeni tarafından Hürriyet Gazetesinde sürdürülen ayıba ne zaman tepki duyacaksınız? Bu konuda ne zaman kalıbınızın adamı olduğunuzu gösterebileceksiniz? Köşenizde, Hürriyet'in de ayıbını yazmaya ne zaman yüreğiniz yetecek? Bülent Yılmazer yilmazer@tr.net |
yilmazer
üye
Turkey
49
Cevap |
Gönderilme Tarihi - 15/12/2003 : 00:40:18
Sevgili Tayyareciler,Birçoğunuzun bildiği gibi, 17 Aralık tarihi Wright kardeşlerin ilk uçuşu gerçekleştirmelerinin 100ncü yıldönümü. Bu anlamlı günde, bizde havacılığın kuruluşu ve dünyada havacılığın ilk yıllarında imza attığımız tarihi “ilk”ler konusunda, ODTÜ Havacılık ve Uzay Mühendisliği Bölüm Başkanlığının ev sahipliği altında bir konferans sunulacaktır. Modern Havacılığın 100. Yılında Osmanlı Havacılığının Kuruluşuna ve Havacılık Tarihinde Bıraktığı İzlere Bakış Sunan: Bülent Yılmazer Yer: ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi, B-Salonu Saat: 14:30 Doğan Medya Grubunun bir basın organı olan Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Murat Bardakçı ve genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök tarafından şanlı havacılık tarihimizdeki gerçekleri inkar eden, gaflet ve delalet içinde devam ettirilen medya ahlaksızlığı bu forumu takip eden tüm tayyareciler tarafından bilinmektedir. Doğan Medya Grubunun en üst yönetimine hem doğrudan, hem de bu forum dahil olmak üzere birçok medya organı vasıtasıyla yapılan açık çağrıya rağmen, Doğan Medya Grubu Basın (Yayın) Konseyi tarafından belirlenmiş yayın ilkelerini açık olarak ihlal eden bu yoz tutum hakkında üst yönetimin de bugüne kadar sessiz kalması son derece düşündürücüdür. Aslen, Doğan Medya Grubunun yayıncılık ilkelerini belirlemek, “güçlü ve etkin iç denetim mekanizmaları” oluşturmakla yükümlü olan Konseyin bir “kimlik sorunu” yaşadığı gerçeği göz önüne alındığında bu pek şaşırtıcı gelmemektedir. Söz konusu konseyin tanımı, kendi sitelerinde “Yayın Konseyi” başlığı altında toplanırken, aynı metin içinde bazen “Basın Konseyi” bazen de “Yayın Konseyi” olarak anılmaktadır. Bu konuda bir Konsey üyesi vasıtasıyla kendilerini uyardığım halde, basit bir metin düzeltmesi ile halen bu çelişkiyi bile gideremeyen Konseyin ne derece etkin bir denetim yapabileceği, daha doğrusu herhangi bir denetim yapmaktan ne kadar aciz olduğu açıktır. Bu konudaki görüşlerimi ilerideki günlerde sizlerle paylaşacağım. Murat Bardakçı’nın büyük bir cehalet içinde, İngiltere’nin Bristol şehrinde eğitim gören tayyarecimiz için, “orada birkaç yıl kaldı, mesleğinin ayrıntılarını öğrendikten sonra İstanbul’a döndü” şeklinde yazarak harp sırasında vatanı için yaptıklarını inkar etme hıyanetinde bulunduğu; Balkan Harbinde tamamıyla kendi azmi ve özverili çalışmaları ile uçuculuğu öğrenen, ordumuzu başarılı hava keşifleri ile destekleyen ve havacılık tarihinde bazı ilklere imza atan; ilk hava şehidimiz cesur tayyareci Fethi Bey ve diğer kahraman tayyarecilerimizin havacılık faaliyetleriyle ilgili gerçeklerin belgeleriyle sunulacağı, yukarıda belirtilen konferansa tüm tayyareciler davetlidir. Hepinize selam ve sevgilerimle, Bülent Yılmazer yilmazer@tr.net |
yilmazer
üye
Turkey
49
Cevap |
Gönderilme Tarihi - 06/01/2004 : 01:03:53
Sayın Emin Çölaşan,İlk önce, Hürriyet Gazetesindeki medya ahlaksızlarına karşı sesinizi yükseltme yürekliliğini gösterdiğiniz için size teşekkür ederek başlamak istiyorum. Hürriyet Gazetesindeki köşelerin babalarının malı gibi kullanılmasıyla sürdürülen medya ahlaksızlığını size birkaç kez teşhir etmiştim. Ocak 2003’de, ilk olarak Aralık 2002’de Cengiz Şengönül arkadaşımız tarafından size duyurulan Hürriyet Gazetesindeki medya ahlaksızlığını hatırlatarak, Hürriyet Gazetesinde köşelerin ve yönetimin hangi kafalara emanet olduğunu sergilemiştim. Bayındırlık Bakanına, geçmişte büyük önder Atatürk ile ilgili olarak verdiği vahim bir önergeye yönelik olarak “yüreği yeterse” açıklama yapmalı şeklinde seslendiğiniz gibi, vatanının yücelmesi ve korunması için kanlarını dökmüş şehitlerimizi küçülten, milli birlik ve beraberliğimiz zedelemeye yönelik düzmece tarih yazısıyla ilgili olarak Murat Bardakçı’dan da aynı şekilde hesap sormanızı beklediğimi yazmıştım. Nisan 2003’de, “Şehitlere saygısızlık” başlıklı yazınızda yer alan “Geçmişi unutmak, kirlenmesine göz yummak... İhmalin, görevi savsaklamanın bu kadarı ancak bizde olur” ifadenizi hatırlatmıştım. Gaflet ve dalalet içinde, tarihimize mal olmuş gerçekleri unutturmak ve çarpıtmak, bir vatan haini edasıyla aziz hava şehitlerimizin adını ve şerefini lekelemek, vatanı için hayatını kaybedenlerin şehit olduğunu dahi inkar eden bir hıyanet içinde yazı yayınlanarak arşive girmesini sağlamak, sonrada doğrusu kendilerine bildirildiği halde bir özür ve düzeltme yayınlamamak Hürriyet Gazetesinin köşe yazarları ve genel yayın yönetmenine mahsus bir davranış mı diye sormuştum. Hürriyet Gazetesinde sürdürülen yoz tutumu yürekli bir gazeteciye yakışır biçimde sergilemenizi, savunduğunuz değerlerde samimi olduğunuzu ve okurlarınıza halen ilkeli gazeteciler bulunduğunu göstermenizi istemiştim. Eylül 2003’de, “Türkiye’den insan manzaraları” başlıklı yazınızda yer alan ifadelerinizden ve özellikle “Türkiye hızla yozlaşıyor” sözlerinizden yola çıkarak, Doğan Yayın Holding A. Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Aydın Doğan’a hitaben yayınladığım açık mesajımda teşhir edilen medya rezaletini ilginize sunmuştum. Açık çağrı mesajımda teşhir edilen medya rezaletini, ucuz tipleri adam yerine koyup, onlara yazı yayınlayacak köşe emanet eden, onlara gazete yöneticiliğini ve dergi yöneticiliğini uygun gören Hürriyet Gazetesinden insan(!) manzarası olarak değerlendirmenizi istemiştim. Sayın Aydın Doğan’dan veya başkanı bulunduğu DMG Yayın Konseyinden herhangi bir yanıt gelmemesini, aziz hava şehitlerimize, her gün görevlerini büyük bir cesaret ve fedakarlıkla devam ettiren silahlı kuvvetlerimizin değerli mensuplarına ve tüm kamuoyuna borçlu oldukları özür ve düzeltmenin halen yayınlanmamasını, sizin ifadenizle bir “ayıp” ve “günah” olarak değerlendirmiştim. Hürriyet Gazetesinde sergilenen bu manzaranın hangi gerçeği yansıttığının da sizin yazınızdaki son cümlede kendisini ifade ettiğini belirtmiştim. Aralık 2003’de, başka bir gazetenin ayıbı ile ilgili yazınıza değinerek, Hürriyet Gazetesinde halen hayasızca sürdürülmekte olan medya ahlaksızlığı konusunda Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’e hitaben yayınladığım açık çağrı mesajımı ilginize sunmuştum. Tarihimizdeki tüm gerçeklere aykırı, baştan başa yanlışlarla dolu, şahadet mertebesine ulaşanları dahi inkar edecek kadar onursuzca yazı yazan ve yayınlayanlara ne zaman tepki göstereceğinizi, Hürriyet Gazetesinin ayıbını yazmaya yüreğinizin ne zaman yeteceğini sormuştum. Size son seslenişimden bir ay sonra, erdemli bir basının asla kabul etmeyeceği yoz bir tutumu sürdüren köşe yazarı genel yayın yönetmenine tepkinizi yayınladığınızı görüyorum. Belgelere dayanan bir haber dahi ilgili tüm tarafların görüşü alınmadan gazetede yayınlanmamalıdır. Hürriyet Gazetesinde yayınlanan, ilk hava şehitlerimizin aziz hatırasını lekeleyen yazıda yer alan yanlışların sorgulanabileceği devlet arşivlerimiz ve resmi makamlar açıkça kendilerine bildirilmesine rağmen, Murat Bardakçı ve Ertuğrul Özkök meslek haysiyetlerinin gereğini yerine getirmemişler, konuyu ilgili makamlardan araştırarak kamuoyuna doğruları yayınlamamışlardır. Gazete yönetimindekiler iktidarlardan, siyasetçi takımından ve özellikle patronundan ve diğer mesai arkadaşlarından beklenti içinde olmamalı, yalakalık yapmamalı ve yaptırmamalıdır. Murat Bardakçı ve Ertuğrul Özkök, havacılık tarihimizdeki tüm gerçeklere aykırı, iğrenç bir cehalet örneği olarak baştan başa yanlışlarla dolu, aziz hava şehitlerimizin hatırasını şahadet mertebesine ulaşanları inkar edecek kadar aşağılık düzeyde lekeleyen bir yazıyı yayınlamışlar, sonrada ucuz “vatan” ve “şehit” edebiyatının arkasına sığınarak, büyük bir ikiyüzlülükle, adeta birbirlerinin sırtını sıvazlarcasına, şehitlerimizin itibarının iadesini istemeye kalkmışlardır. Her türlü erdemden yoksun böyle bir yoz tutumu sergileyenlerin Apdi İpekçi’nin duyarlı ve titiz gazeteciliğini anlamasını bekleyemeyiz. Gazeteci, araştırmacı, inançlı, yürekli, dürüst, etkili ve eleştiren olmalıdır. Gazetedeki köşelerin gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içindeki cahillere, “popülist tarihçi” sıfatı dahi kendilerine bir iltifat sayılacak, gazeteci müsveddesi olarak tanımlanmayı bile hak etmeyen kişilere emanet edilmemesi gerekmektedir. Gazete genel yayın yönetmeni, Siyasal Bilgiler Fakültesindeki hukuk hocasının öğretisini dahi idrak edememiştir. İddia edildiği üzere Murat Bardakçı’nın yazısının tamamının düzmece olduğu milli arşivlerimizden temin edilen belgelerle ispat edildiği halde, bir düzeltme yayınlanması ve kamuoyundan özür dilenmesi konusunda aciz kalarak kendi adalet anlayışının ne derece köhne olduğunu göstermiştir. Daha önemlisi, gazeteci dün kara dediğine sonra ak dememeli, dönek olmamalıdır. Murat Bardakçı, savunmasında savurduğu tüm yalanlara rağmen, cehalet ürünü yayınıyla basın meslek ilkelerine aykırı davranışından dolayı Basın Konseyi tarafından oybirliği ile alınan kararla uyarılmıştır. Murat Bardakçı kendi meşrebine yakışan bir üslupla, Hürriyet Gazetesi başyazarı Oktay Ekşi’nin başkanlığını yürüttüğü Basın Konseyine karşı hakaret ve boş tehditler dolu bir yayın yapmıştır. Gazetenin genel yayın yönetmeni, çok kısa bir süre önce Birleşmiş Milletler Teşkilatı Sivil Toplum Örgütleri Komitesi tarafından “Danışman Sivil Toplum Kuruluşu” olarak kabul edilen Basın Konseyine, aynı zamanda yönetimindeki gazetede başyazar olarak görev yapan konsey başkanına ve konseyde yer alan kendi gazetesinin temsilcisine yönelik bu çirkin saldırıya seyirci kalmıştır. Köşeleri babalarının malı gibi kullanan gazetecilere kara diyen, sonrada yönetimindeki gazetede köşeleri kullanarak “zaptiyecilik” oynanmasına seyirci kalan, “vatan” ve “şehit” edebiyatı yapılarak mütareke basını özentisinde yayın yapan genel yayın yönetmeninin Uğur Mumcu’nun olayların üzerine giden ve gerçekleri yazan hukukçu kimliğini ve onurlu gazeteciliğini anlamasını bekleyemeyiz. Yukarıda detaylarıyla açıklanan medya ahlaksızlığını 19 Kasım 2002 tarihinden beri sürdürenlerin gazetelerimizin yakın veya uzak geçmişini doğru anımsaması ve genç gazetecilere doğru örnekler vermesi de beklenmemelidir. Artık tıyneti belli olan gazete genel yayın yönetmeninin, her fırsatta gazetesine methiyeler düzen Ali Atıf Bir’i kompleksiz bir bilim adamı olarak tanımlamasına ve onun yeni atandığı görevi ile gazeteciliğin daha gerçekçi ve daha çağdaş bir zemine oturma imkanı bulacağı şeklindeki yorumuna da şaşmamak gerekiyor. Ali Atıf Bir, din ilan ettiği Hürriyet Gazetesindeki mesai arkadaşlarının vizyon, misyon ve motivasyon eksikliğinin yanı sıra, bir iletişim organı olan gazetedeki medya ahlaksızlığı belgeleriyle kendisine sunulduğunda, samimiyetsizliğin arkasına sığınarak “ben tarih uzmanı değilim” diyerek minder dışına kaçmıştır. Belgeleriyle kendisine teşhir edilen medya haysiyetsizliğini anlaması için okur yazar olup düşünebilmesi yeterli iken, akıl ve vicdan hürriyetini kullanmaktan imtina etmiştir. Okuru kendisini gerçeklerle yüzleştirince, adının önüne bir de akademik unvanını ekleyerek akademisyen pozları takınmış ve kişilik kompleksinin mertebesini sergilemiştir. Böyle bir kişiliğin gazeteciliği daha gerçekçi ve çağdaş bir zemine oturtmasını beklemek, ancak sizin tanımladığınız o her devrin adamı gazetecilere özgü bir hayalperestlik olsa gerek. Size defalarca sergilenen, çalıştığınız gazetede Murat Bardakçı ve Ertuğrul Özkök tarafından sürdürülen medya ahlaksızlığını henüz köşenizde ele almadınız. Ancak, 3 Ocak 2004 tarihli Hürriyet Gazetesinde yer alan köşe yazınızla, yazdıklarının arkasında duran gazeteciler arasına katılmak üzere büyük bir yüreklilikle attığınız adımdan dolayı sizi kutluyorum. Sizin gibi birkaç köşe yazarı daha olsaydı, bugün Hürriyet Gazetesinde süre giden medya ahlaksızlığından bahsetmek durumunda kalmazdık. Yeni yılın ilk günlerinde genel yayın yönetmenine verdiğiniz yanıtla sergilenen olumlu gelişmenin Türk medyası için aydınlık yarınların müjdecisi olması temennisi ile başarı dolu günler diliyorum. Saygılarımla, Bülent Yılmazer yilmazer@tr.net
|
yilmazer
üye
Turkey
49
Cevap |
Gönderilme Tarihi - 25/01/2004 : 14:38:05
Sevili tayyareciler,Her türlü erdemden yoksun olduğu artık hepimizce malum olan, Doğan Medya Grubunun basın organı Hürriyet Gazetesi genel yayın yönetmeni, Ege Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon'un sözlerini çarpıtarak yorumladığı köşe yazısında bakın ne diyor: “Ama ben bütün hayatım boyunca Silahlı Kuvvetler’e sahip çıkmış, onun üzerine toz kondurmamış bir gazeteci olarak şu soruyu kendi kendime soruyorum.” (Ertuğrul Özkök, Hürriyet Gazetesi, 20 Ocak 2004) Yalancı! Evet, daha önce de defalarca yazdığım gibi, açıkça söylüyorum: bu kişi bir yalancıdır. 19 Kasım 2002 tarihli Hürriyet Gazetesinde, Murat Bardakçı tarafından yayınlanan yazıda, ilk hava şehitlerimizden Nuri Bey “ölüm uçuşundan dönmeyi başaran diğer uçağın pilotu” olarak anılmıştır. Nuri Bey, Murat Bardakçı’nın yazısına konu olan ve “ölüm uçuşu” olarak tanımlanan hava seferi sırasında hayatını kaybeden ilk hava şehitlerimizden Fethi Bey ve Sadık Bey’in naaşlarını Şam’da Emeviye Camii Şerifi’ndeki Selahaddin-i Eyyubi’nin türbesinin yanında ebedi istirahatgahlarına defnettikten sonra, büyük bir azim ve cesaret ile görevini tamamlamak üzere yoluna devam etmek isterken 11 Mart 1914 tarihinde Yafa’da uçağının denize düşmesi sonucunda hayatını kaybederek şahadet mertebesine yükselmiştir. Nuri Bey de Şam’daki şehitlikte diğer havacı şehitlerimizin yanına defnedilmiş, adı ilk hava şehitlerimiz arasına yazılmıştır. Murat Bardakçı, Doğan Medya Grubunun bir basın organı olan Hürriyet Gazetesinde yayınlanan yazısıyla, ancak mayasında vatan hainliği zihniyeti taşıyan bir şerefsizin sergileyebileceği hıyanet içinde, Nuri Bey’in vatanı ve milleti için görev yaparken şehit düştüğünü inkar etmiştir. 21 Kasım 2002 tarihinde Murat Bardakçı’ya yazısında yer alan temel yanlışlarla ilgili doğru bilgiler sunulmuş, bu bilgilerin doğrulanabileceği resmi arşivlerimiz bildirilmiş, gazeteci olarak kamuoyuna borçlu olduğu özür ve düzeltmeyi yayınlaması rica edilmiştir. Aynı tarihte, gazetenin genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’e, ilkeli gazetecilik anlayışından yoksun, hiçbir araştırma yapılmadan gaflet ve dalalet içinde kaleme alınmış ve hiç kontrol edilmeden yayınlanmış yalan yanlış yazılarla ilgili sorumluluğu paylaştığı hatırlatılmış, gerekli özür ve düzeltmenin hiç gecikmeden yayınlanması kendisinden rica edilmiştir. Her türlü meslek haysiyetinden yoksun oldukları artık bizlerce malum olan medya ahlaksızları gerekli özür ve düzeltmeyi yayınlamayınca konu Basın Konseyi Yüksek Kurulunun gündemine taşınmıştır. Murat Bardakçı, boş tehdit dolu terbiyesiz davranışları ve savunmasında yer alan yalan ifadesine rağmen, çok kısa bir süre önce Birleşmiş Milletler Teşkilatı Sivil Toplum Örgütleri Komitesi tarafından “Danışman Sivil Toplum Kuruluşu” olarak kabul edilen Basın Konseyinin Yüksek Kurulunda oybirliği ile alınan kararla basın meslek ilkelerine aykırı davranışından dolayı uyarılmıştır. (19 Haziran 2003 tarihli Basın Konseyi Yüksek Kurulu kararı) Bunun üzerine Murat Bardakçı, kendi meşrebine yakışan bir üslupla, Hürriyet Gazetesi başyazarı Oktay Ekşi’nin başkanlığını yürüttüğü ve en yetkili karar organı olan Yüksek Kurulunda Doğan Medya Grubu basın organlarının atanmış temsilcileri bulunan Basın Konseyine karşı hakaret ve boş tehditler dolu bir yayın yapmıştır. Hürriyet Gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’ü de kendi mayasından bildiği için, bu seviyesiz yayınının bir kopyasını doğrudan Ertuğrul Özkök’e göndermiştir. Murat Bardakçı’nın Basın Konseyine karşı yaptığı bu seviyesiz yayında, kendisi hakkında okur tarafından yapılan şikayette yer alan gerçeklere dair tek bir söz dahi söyleyemediği dikkatinizi çekmiştir. Okur tarafından, gerek Basın Konseyine, gerek Doğan Medya Grubu Yayın Konseyine gönderilen dosyada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmi arşivlerinden sunulan, gerçekliği ve geçerliliği tartışmasız belgelerle, Murat Bardakçı’nın içinde bulunduğu gaflet, dalalet ve hıyanet ispat edilmiştir. Murat Bardakçı sadece Nuri Bey’in ülkesi için görev yaparken şehit düştüğünü inkar etmekle kalmamış, Şam’daki şehitlikte yatmakta olan ilk üç hava şehidimiz için “Şimdi Fatih Meydanı’nda, önünden pek fark etmeden geçtiğimiz bir âbidenin altında huzur içerisinde uyuyorlar” başlığını kullanmıştır. Murat Bardakçı, Doğan Medya Grubunun bir basın organı olan Hürriyet Gazetesinde, manşetinden son satırına kadar havacılık tarihimizdeki gerçeklere aykırı, içinde bulunduğu cehalet bataklığından uydurduğu tamamı düzmece bir yazı yayınlayarak Şam’daki şehitlikte yatmakta olan ilk hava şehitlerimizin itibarını ayaklar altına almıştır. Silahlı Kuvvetlerimizin ayrılmaz bir parçası, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği gibi, göklerde olan istikbalimizin çelik kanatlı bekçileri olan Hava Kuvvetlerimizin ilk şehitlerine karşı sergilenen bu hayasız tutum genel yayın yönetmeni olduğu gazetede devam eden Ertuğrul Özkök, köşe yazılarında ucuz “vatan” ve “şehit” edebiyatı yaparak, her vesilede Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok değerli ve saygın komutanlarının sözlerini çarpıtarak yorum yapmıştır. Ar ve haya perdesi yırtılmış olan gazete genel yayın yönetmeni daha da ileri giderek köşesinde, ancak mütareke basını mensubu alçaklara yaraşır bir ikiyüzlülük içinde, “…o emekli paşalardan almak istediğim tek şey … başka topraklardaki şehitliklerde yatan o şehitlerin itibarıdır” diye yazmıştır. (Ertuğrul Özkök, Hürriyet Gazetesi, 22 Ağustos 2003) Yönetimindeki gazetede, dört sütun üzerinde “İlk hava şehidlerimiz, Fatih Meydanı’nda uyuyorlar” manşeti altında neredeyse tam sayfa bir yazı ile ilk hava şehitlerimizin aziz hatırasını ayaklar altına alan, ülkesi için görev yaparken şehit düşenleri inkar eden, ilk hava şehitlerimizi Şam’daki şehitlikten kaldırıp İstanbul’da bir parka gömen yazının yayınlanmasına müsaade eden, gerçekler kendisine sunulduğunda yönetiminde çalışan gazeteciye bir özür ve düzeltme yayınlatmaktan aciz medya ahlaksızlarının, değil herhangi bir yerde yatan şehitlerimizin itibarının iadesin istemeye, aziz şehitlerimizin adını anmaya dahi zerre kadar hakları yoktur. Ertuğrul Özkök, kendi engin kompleksinin içinde boğulmuş, ortada büyük bir medya ahlaksızlığı yokmuş gibi davranarak tam bir “lonca savunması” izlemiş, kendi gazetesindeki “çürük elmayı” ayıklamak konusunda büyük bir basiretsizlik sergilemiştir. Genel yayın yönetmeni olarak başında bulunduğu gazetede, meslek ilkelerine ve tarihi gerçeklere aykırı yazıyı yayınlayan köşe yazarını mensubu bulunduğu medya grubunun yayın ilkelerine göre cezalandırmaktan aciz kalmıştır. Gazetesinde sürdürülen haysiyetsiz tutuma göz yumarak onun bir parçası haline gelmiştir. İlk hava şehitlerimizin onurunu lekeleyen yazıdan dolayı, en başta bu vatan için görev yaparken hayatını kaybeden şehitlerimize, şehitlerimizin aile yakınlarına, her gün görevlerini büyük bir cesaret ve fedakarlıkla devam ettiren Silahlı Kuvvetler mensuplarımıza ve kamuoyuna borçlu olduğu özür ve düzeltmeyi yayınlamayan gazete genel yayın yönetmeninin aşağıdaki satırları yazmaya hakkı yoktur. “bütün hayatım boyunca Silahlı Kuvvetler’e sahip çıkmış, onun üzerine toz kondurmamış bir gazeteci olarak” Gazetedeki köşesini babasının malı gibi kullanma imtiyazına sahip olduğunu sanan, her türlü erdem ve vicdandan yoksunu bu medya mensubunun ucuz yalancılığına daha büyük bir kanıt olabilir mi? Bir okur olarak, medya mensuplarının bu haysiyetsiz davranışlarına karşı çıkıyorum. Bu konuda Doğan Medya Grubu Doğan Yayın Holding A. Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Aydın Doğan’a hitaben yayınladığım, Hürriyet Gazetecilik A.Ş. İcra Kurulu Başkanı Sayın Vuslat Doğan Sabancıya da ilettiğim, Hürriyet Gazetesinde sürdürülen yoz tutumu tüm gerçekleriyle sergilediğim açık mesajlarıma henüz hiçbir yanıt alamadım. Önümüzdeki Şubat ve Mart ayı içinde, ilk hava şehitlerimizi vatanı ve milletinin yücelmesi için görev yaparken hayatlarını kaybederek şahadet mertebesine yükselmelerinin 90ncı yıldönümünde anacağız. Bakalım, Hürriyet Gazeteciliğini “gazetecilik ilkelerine bağlılık” olarak tanımlayan en üst düzey yöneticiler, bu ifadelerinin burada sergilenen basın ahlaksızlarının yalanları gibi sadece sözde kalmasına mı, yoksa şehitlerimize, silahlı kuvvetlerimize ve kamuoyuna borçlu oldukları özür ve düzeltmeyi yayınlayarak sözlerindeki kavramların idarelerindeki basın organında hayat bulmasına mı müsaade edecekler. Netice olarak, içlerindeki çürük elmaları ayıklamak onların itibarını zedelemez, tam aksine kokuşmuşluğun kendilerine de bulaşmasını önler. Hepinize saygı ve sevgilerimle, Bülent Yılmazer Dağıtım: Tüm basın kuruluşları Tüm basın meslek kuruluşları Tüm haber ajansları ve basın büroları Bülent Yılmazer yilmazer@tr.net
|
yilmazer
üye
Turkey
49
Cevap |
Gönderilme Tarihi - 15/02/2004 : 23:30:53
Sayın Yalçın Doğan,11 Şubat 2004 tarihli Hürriyet Gazetesinde, “Pusan’da intihar” başlığı ile yayınlanan köşe yazınızda, onurlu bir yöneticinin henüz kanıtlanmamış bir iddianın bile gölgesinde yaşamamak için hayatına son verdiğinden bahsediyor ve bizdeki durumu soruyorsunuz. Emin Çölaşan, aynı gün yayınlanan köşe yazısında, “gazetecilik zor zenaat oldu” diyor. Bunu; köşesinde çeşitli sorunları gündeme getirdiğini, yazdıklarının tümüyle doğru olduğunu, yetkili makamların “yazdıkların yalandır, yanlıştır” diyemediğini, bizi yönetenlerin işi “unutulmaya” bırakarak yanıt vermediğini örnekleyerek söylüyor. İşin kolayına kaçan, köşesinde gittiği davetleri, yemek yediği lüks restoranları anlatan, onun bunun yardakçılığını yapıp diyet borcunu ödeyen köşe yazarları için gazetecilik “kolay zenaat” diyor ve sözlerine açıklık getiriyor: “Bazıları için zor, bazıları için kolay zenaat. Adamına göre, içindeki mayaya, emdiği süte göre değişiyor.” Ben sizin dikkatinizi; Hürriyet Gazetesinde gazete yöneticisiyle (genel yayın yönetmeniyle) işbirliği içinde sürdürülen yoz tutuma, bu iğrenç işbirliği marifetiyle vatan hainlerine yaraşır bir şerefsizlikle ilk hava şehitlerimizin aziz hatırasının katledilmesine, Hürriyet Gazetesinde gerçekleştiği iddia edilen medya ahlaksızlığının belgelerle ispatlanmasına rağmen gazetenin en üst düzey yöneticileri tarafından dahi konunun “unutulmaya” bırakıldığına çekmek istiyorum. 19 Kasım 2002 tarihli Hürriyet Gazetesinde, Murat Bardakçı tarafından yayınlanan yazıda, ilk hava şehitlerimizden Nuri Bey “ölüm uçuşundan dönmeyi başaran diğer uçağın pilotu” olarak anılmıştır. Nuri Bey; Murat Bardakçı’nın yazısına konu olan ve “ölüm uçuşu” olarak tanımlanan hava seferi sırasında, 27 Şubat 1914 tarihinde hayatını kaybeden ilk hava şehitlerimizden Fethi Bey ve Sadık Bey’in naaşlarını Şam’da Emeviye Camii Şerifi’ndeki Selahaddin-i Eyyubi’nin türbesinin yanında ebedi istirahatgahlarına defnettikten sonra, büyük bir azim ve cesaret ile görevini tamamlamak üzere yoluna devam etmek isterken, 11 Mart 1914 tarihinde Yafa’da uçağının denize düşmesi sonucunda hayatını kaybederek şahadet mertebesine yükselmiştir. Nuri Bey de Şam’daki şehitlikte diğer havacı şehitlerimizin yanına defnedilmiş, adı ilk hava şehitlerimiz arasına yazılmıştır. Murat Bardakçı, Doğan Medya Grubunun bir basın organı olan Hürriyet Gazetesinde yayınlanan yazısıyla, ancak mayasında vatan hainliği zihniyeti taşıyan bir şerefsizin sergileyebileceği hıyanet içinde, Nuri Bey’in vatanı ve milleti için görev yaparken şehit düştüğünü inkar etmiştir. 21 Kasım 2002 tarihinde, Murat Bardakçı’ya yazısında yer alan temel yanlışlarla ilgili doğru bilgiler sunulmuş, bu bilgilerin doğrulanabileceği resmi arşivlerimiz bildirilmiş, gazeteci olarak kamuoyuna borçlu olduğu özür ve düzeltmeyi yayınlaması rica edilmiştir. Aynı tarihte, gazetenin genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’e, ilkeli gazetecilik anlayışından yoksun, hiçbir araştırma yapılmadan gaflet ve dalalet içinde kaleme alınmış ve hiç kontrol edilmeden yayınlanmış yalan yanlış yazılarla ilgili sorumluluğu paylaştığı hatırlatılmış, gerekli özür ve düzeltmenin hiç gecikmeden yayınlanması kendisinden rica edilmiştir. Bir numaralı yayın ilkesini, “Gazetecilikte temel işlev, gerçekleri bulup bozmadan, abartmadan ve hiçbir baskının etkisi altında kalmadan, en kısa zamanda ve edinilebilen tam bilgiyle kamuoyuna iletmektir.” şeklinde ilan eden Hürriyet Gazetesi gerekli özür ve düzeltmeyi yayınlamayınca, konu Basın Konseyi Yüksek Kurulunun gündemine taşınmıştır. Kısa bir süre önce Birleşmiş Milletler Teşkilatı Sivil Toplum Örgütleri Komitesi tarafından “Danışman Sivil Toplum Kuruluşu” olarak kabul edilen Basın Konseyinin Yüksek Kurulu, okur tarafından yapılan başvuruyu incelemiş, Murat Bardakçı’nın boş tehdit dolu terbiyesiz davranışları ve savunmasında yer alan yalan ifadesine rağmen, oybirliği ile alınan kararla Murat Bradakçı’yı basın meslek ilkelerine aykırı davranışından dolayı uyarmıştır. (19 Haziran 2003 tarihli Basın Konseyi Yüksek Kurulu kararı) http://www.basinkonseyi.org.tr/modules.php?name=News&file=article&sid=223 Bunun üzerine Murat Bardakçı, kendi meşrebine yakışan bir üslupla, Hürriyet Gazetesi başyazarı Oktay Ekşi’nin başkanlığını yürüttüğü ve en yetkili karar organı olan Yüksek Kurulunda Doğan Medya Grubu basın organlarının atanmış temsilcileri bulunan ve sizin de kurucuları arasında bulunduğunuz Basın Konseyine karşı hakaret ve boş tehditler dolu bir yayın yapmıştır. Hürriyet Gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’ü de kendi mayasından bildiği için, bu seviyesiz yayınının bir kopyasını doğrudan Ertuğrul Özkök’e göndermiştir. http://www.medyatava.net/haber.asp?id=8572 Murat Bardakçı, Basın Konseyine karşı yaptığı bu seviyesiz yayında, kendisi hakkında okur tarafından yapılan şikayette yer alan gerçeklere dair tek bir söz dahi söyleyememiştir. Çünkü; okur tarafından gerek Basın Konseyine, gerek Doğan Medya Grubu Yayın Konseyine gönderilen dosyada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmi arşivlerinden sunulan, gerçekliği ve geçerliliği tartışmasız belgelerle, Murat Bardakçı’nın içinde bulunduğu gaflet, dalalet ve hıyanet ispat edilmiştir. Buna rağmen, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, Murat Bardakçı’nın kendi köşesinde, 16 yıldır daha saygın bir basına kavuşmak amacıyla görev yapan Basın Konseyine karşı hakaret ve boş tehditlerle dolu bir yazı yayınlamasına ve tıynetini gazeteyi de kullanarak sergilemesine göz yummuştur. ‘‘Bu köşeler babamızın malı değildir.’’ diye yazan, köşe yazarlarına “Sizin köşeleriniz varsa, insanların da onurları var” diye seslenen; ancak, yönetimindeki gazetede Murat Bardakçı’nın kendisine ayrılan köşeyi babasının malı gibi kullanarak “zaptiyecilik” oynamasına müsaade eden Ertuğrul Özkök, kendisinin insanlık ve onurla bir ilişkisi olmadığını açıkça sergilemiştir. Murat Bardakçı sadece Nuri Bey’in ülkesi için görev yaparken şehit düştüğünü inkar etmekle kalmamış, Şam’daki şehitlikte yatmakta olan ilk üç hava şehidimiz için “Şimdi Fatih Meydanı’nda, önünden pek fark etmeden geçtiğimiz bir âbidenin altında huzur içerisinde uyuyorlar” başlığını kullanmıştır. Murat Bardakçı, içinde bulunduğu cehalet bataklığından uydurduğu tamamı düzmece, manşetinden son satırına kadar havacılık tarihimizdeki gerçeklere aykırı yazısını Doğan Medya Grubunun bir basın organı olan Hürriyet Gazetesinde yayınlayarak, Şam’daki şehitlikte yatmakta olan ilk hava şehitlerimizin aziz hatırasını ayaklar altına almıştır. Silahlı Kuvvetlerimizin ayrılmaz bir parçası, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği gibi, göklerdeki istikbalimizin çelik kanatlı bekçileri olan Hava Kuvvetlerimizin ilk şehitlerine karşı sergilenen bu hayasız tutum genel yayın yönetmeni olduğu gazetede devam eden Ertuğrul Özkök, köşe yazılarında ucuz “vatan” ve “şehit” edebiyatı yaparak, her vesilede Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok değerli ve saygın komutanlarının sözlerini çarpıtarak yorum yapmıştır. İkiyüzlü ve yalancı gazete genel yayın yönetmeni daha da ileri giderek köşesinde, ancak mütareke basınının mensubu alçaklara yaraşır bir biçimde, “…o emekli paşalardan almak istediğim tek şey … başka topraklardaki şehitliklerde yatan o şehitlerin itibarıdır” diye yazmıştır. (Ertuğrul Özkök, Hürriyet Gazetesi, 22 Ağustos 2003) Yönetimindeki gazetede, dört sütun üzerinde “İlk hava şehidlerimiz, Fatih Meydanı’nda uyuyorlar” manşeti altında neredeyse tam sayfa bir yazı ile Şam’daki şehitlikte yatmakta olan ilk hava şehitlerimizin aziz hatırasını ayaklar altına alan, ülkesi için görev yaparken şehit düşenleri inkar eden yazıyı yönetimindeki gazetede yayınlayan, gerçekler kendisine sunulduğunda yönetiminde çalışan gazeteciye bir özür ve düzeltme yayınlatmaktan aciz medya ahlaksızlarının, değil herhangi bir yerde yatan şehitlerimizin itibarının iadesini istemeye, aziz şehitlerimizin adını anmaya dahi zerre kadar hakları yoktur. Güney Kore’deki yönetici henüz kanıtlanmamış dahi olsa onur kırıcı iddiaların gölgesinde yaşamak istemiyor; bizde ise her türlü erdem ve vicdandan yoksun oldukları belgeleriyle kanıtlanmış gazete yöneticisi ve köşe yazarı halen gazetede yazı yayınlamaya devam ediyorlar. Bir okur olarak, medya mensuplarının bu haysiyetsiz davranışlarına karşı çıkıyorum. Bu konuda Doğan Medya Grubu Doğan Yayın Holding A. Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Aydın Doğan’a hitaben yayınladığım, Hürriyet Gazetecilik A.Ş. İcra Kurulu Başkanı Sayın Vuslat Doğan Sabancı'ya da ilettiğim, Hürriyet Gazetesinde sürdürülen yoz tutumu tüm gerçekleriyle sergilediğim açık mesajlarıma henüz hiçbir yanıt alamadım. Kendilerinin “... [yayın kuruluşlarımın] her biri profesyonel gazeteciler tarafından yönetilmektedir” şeklindeki beyanlarına karşılık, açık mesajlarımla teşhir ettiğim gerçeklerin bu konuda aldatıldıkları veya yanılgı içinde olduklarını gösterdiğini belirttim. Yazdıklarımla ilgili olarak, “böyle bir durum yoktur, işin gerçeği şudur” diyememişlerdir! Doğan Medya Grubu Yayın Konseyi üyesi olarak, görevleri gereği “konuyu ele aldık ve inceliyoruz” dememişlerdir! Bir basın organının yaptığı yayın vasıtasıyla tarihe düşülen yanlış notun gelecekteki vahim sonuçlarını tahmin etmek zor değildir. Unutulmamalıdır ki bugün, geçmişteki sözde Ermeni soykırımıyla ilgili söylemler o zamanlar yabancı gazetelerde yayınlanmış düzmece haberlere dayandırılmaktadır. Yarın herhangi bir yayın organının, Hürriyet Gazetesinin 19 Kasım 2002 tarihli nüshasında Murat Bardakçı imzasıyla yayınlanan yazıyı kaynak göstererek; Türklerin Balkan Harbi boyunca havacılık alanında hiç varlık göstermediklerini söylemesi, Balkan Harbi boyunca havacılık alanında gerçekleştirdiğimiz ilkleri başkalarına mal etmesi, Türklerin kendi şehitlerini dahi inkar edecek kadar tarihine sahip çıkmaktan aciz olduklarını belirtmesi, bütün bunları “Türkiye Türklerindir” sloganı ile yayınlanan basın organı vasıtasıyla yaptıklarını yazması mümkün olacaktır. Ulusal onurumuzun kendi medyamız tarafından paspas edilerek çiğnenmesine bundan daha gerçek ve acı bir örnek olabilir mi? Cehaletlerinin karanlık batağında uydurma yazı yazanları, mesleklerini hakkı ile icra etmekten dahi yoksun olarak şehitlerimizin adını ve şerefini hiçe sayan, mertebelerin en yücesi şehitlik mertebesine ulaştıklarını dahi inkar eden yazarları, buna müsaade eden gazete yöneticilerini ve bu iğrenç durumun önlenmesi için gayret göstermeyen medya mensuplarını ve kuruluşlarını, ne tarih ne de Türk kamuoyu unutmayacaktır, affetmeyecektir. Önümüzdeki haftalarda, ilk hava şehitlerimizi vatanı ve milletinin yücelmesi için görev yaparken hayatlarını kaybederek şahadet mertebesine yükselmelerinin 90ncı yıldönümünde anacağız. Bakalım; Hürriyet Gazeteciliğini “gazetecilik ilkelerine bağlılık” olarak tanımlayan en üst düzey yöneticiler, bu ifadelerinin burada sergilenen basın ahlaksızlarının yalanları gibi sadece sözde kalmasını tercih ederek kolay gazeteciliği seçip konuyu unutulmaya mı bırakacaklar; yoksa şehitlerimize, silahlı kuvvetlerimize ve kamuoyuna borçlu oldukları özür ve düzeltmeyi yayınlayarak sözlerindeki kavramların yönetimlerindeki basın organında hayat bulmasına imkan mı tanıyacaklar. Netice olarak, sahibi ve en üst düzey yöneticileri oldukları basın organındaki çürük elmaları ayıklamak onların itibarını zedelemez, tam aksine kendilerinin de burada teşhir edilen kokuşmuşluğun bir parçası olmalarını önler. Saygılarımla, Bülent Yılmazer yilmazer@tr.net Bilgi için: Emin Çölaşan |
mehmetcemilkale
üye
USA
166
Cevap |
Gönderilme Tarihi - 16/02/2004 : 06:53:27
Her yazisini nefes almadan okudugum sayin Halik Sevel' in bir yazisinda dikkatimi cekti, Murat Bardakci' nin annesi ve babasini taniyabilmesinin sebebi olarak sehitlerimizin gosterilmesi cok dogru bir tesbit olmakla beraber bana cok ilginc bir olayi hatirlatti.Murat Bardakci' nin babasi temiz bir insan degil, galiba ajanlik yapmisti yabanci bir ulke adina. Eger boyle birsey yapmamis olsa bile ayni seviyede bir ihaneti soz konusudur ulkemize. Murat Bardakci(isminin bas harfini kucuk harflerle yazardim da , Tayyareci' ye saygim sonsuzdur) gercekten bir basagrisidir. Insallah TAI nin yaptigi Turk Savas Ucagini gormeden olmem. :))) |
yilmazer
üye
Turkey
49
Cevap |
Gönderilme Tarihi - 21/02/2004 : 18:38:28
Sevgili Tayyareciler,Hürriyet Gazetesinin havacılık tarihimiz hakkındaki cehaleti artık hepimizce malum. Yaptıkları yanlışlar konusunda biz Tayyareciler ve diğer okurları tarafından defalarca uyarıldıkları ve doğru bilgiler kendilerine sunulduğu halde, halen özür ve düzeltme yayınlamayarak sürdürdükleri yoz tutum da hepimizce biliniyor. En son olarak, bugünkü (21 Şubat 2004) gazetede manşetten verdikleri haberde yer alan gaflet ve delaletle ilgili olarak ayrı bir mesaj yazacağım. İlk önce, ilk hava şehitlerimizi vatanları için görev yaparken hayatlarını kaybetmelerinin 90ncı yıldönümünde anmamıza birkaç gün kalmışken, Hürriyet Gazetesi Yayın Danışmanı ve Doğan Medya Grubu Yayın Konseyi Üyesi sıfatlarını taşıyan Doğan Hızlan’a, gazetedeki köşesinde savunduğu değerler ve taşıdığı sıfatlar altında görevini hatırlattığım, 16 Şubat 2004 tarihinde doğrudan kendi e-posta adresine gönderdiğim mesajımı yayınlıyorum. Hepinize saygı ve sevgilerimle, Bülent Yılmazer Hürriyet Gazetesi Yayın Danışmanı ve Doğan Medya Grubu Yayın Konseyi Üyesi Doğan Hızlan dikkatlerine;
11 Şubat 2004 tarihli Hürriyet Gazetesinde yayınlanan “Popstardan başka star tanımayan editörler” başlıklı yazınız üzerine, size daha önce birkaç kez sergilediğim medya ahlaksızlığı konusunda henüz üzerinize düşen görevi yapmadığınız için aşağıdaki mesajı yazarak bir hatırlatma yapmak gereği doğmuştur. Yukarıda bahsi geçen köşe yazınızda, “Şaştığım ve kızdığım, her yıl bu yanlışları düzelttiğim halde oralı olmamaları. Onlar görmezlikte ısrar ettikçe ben de bu hatalarını yüzlerine vurmaya, klasik müzik dalında verilen ödülleri hatırlatmaya devam edeceğim” diyorsunuz. Ben; Hürriyet Gazetesinde devam eden yoz tutumu defalarca size belgeleriyle sunmama rağmen, Doğan Medya Grubu (DMG) Yayın Konseyi üyesi olarak sizi göreve çağırdığım halde oralı olmamanıza şaşıyorum. “Bakış” başlığı taşıyan bir köşeniz olmasına rağmen, medyadaki ahlaksızlıklara at gözlüğü ile bakarak, Hürriyet Gazetesi Yayın Danışmanı ve DMG Yayın Konseyi üyesi sıfatlarıyla yönetici kadrosunda bulunduğunuz gazetedeki haysiyetsiz tutumu görmezlikte ısrar etmenize kızıyorum. 13 Mayıs 2003 tarihinde Yurtiçi Kargo’nun H880987 sayılı kaydıyla tarafınıza gönderdiğim başvuru dosyası ile, Murat Bardakçı ve Ertuğrul Özkök’ün DMG Yayın İlkelerini doğrudan ihlal ettikleri konusu ilginize sunulmuştur. Başvuru dosyasında, Murat Bardakçı’nın 19 Kasım 2002 tarihli Hürriyet Gazetesinde yayınlanan yazısıyla ilk hava şehitlerimizin aziz hatırasını ayaklar altına aldığı, devlet arşivlerimizden temin edilen, gerçekliği ve geçerliliği tartışmasız belgelerle kanıtlanmıştır. Herhangi bir tereddüt duyulursa, gazetecilikteki temel işlevin de bir gereği olarak, sunduğum bilgilerin ve belgelerin ilgili resmi makamlardan soruşturularak doğrulanması tarafınıza hatırlatılmıştır. Ancak bugüne kadar tarafınızdan veya DMG Yayın Konseyinden, sunduğum başvuru dosyasıyla ilgili hiçbir yanıt gelmemiştir. 19 Kasım 2002 tarihli Hürriyet Gazetesinde, Murat Bardakçı tarafından “İlk hava şehidlerimiz, Fatih Meydanı’nda uyuyorlar” manşetini taşıyan yazıda yer alan yalan yanlış bilgilerle, yokluklar içinde büyük bir özveriyle görev yapan ilk havacılarımıza iftira edilmiştir. Şam’daki şehitlikte yatmakta olan ilk üç hava şehidimiz için “Şimdi Fatih Meydanı’nda, önünden pek fark etmeden geçtiğimiz bir âbidenin altında huzur içerisinde uyuyorlar” başlığı kullanılarak onların aziz hatırası ayaklar altına alınmıştır. İlk hava şehitlerimizden Nuri Bey’den “ölüm uçuşundan dönmeyi başaran diğer uçağın pilotu” olarak bahsedilmiş, “ölüm uçuşu” olarak tanımlanan hava seferi sırasında vatanı ve ülkesi için görev yaparken şehit düştüğü inkar edilerek adına ve şanına hakaret edilmiştir. 21 Kasım 2002 tarihinde, Murat Bardakçı’ya yazısında yer alan temel yanlışlarla ilgili doğru bilgiler sunulmuş, bu bilgilerin doğrulanabileceği resmi arşivlerimiz bildirilmiş, gazeteci olarak kamuoyuna borçlu olduğu özür ve düzeltmeyi yayınlaması rica edilmiştir. Aynı tarihte, gazetenin genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’e, ilkeli gazetecilik anlayışından yoksun, hiçbir araştırma yapılmadan cehalet içinde kaleme alınmış ve hiç kontrol edilmeden yayınlanmış yalan yanlış yazılarla ilgili sorumluluğu paylaştığı hatırlatılmış, gerekli özür ve düzeltmenin hiç gecikmeden yayınlanması kendisinden rica edilmiştir. Bir okur olarak tarafınıza gönderdiğim başvuru dosyasında yer alan belgelerle, Murat Bardakçı’nın içinde bulunduğu gaflet, dalalet ve hıyanet ispat edilmiştir. Bir numaralı yayın ilkesini, “Gazetecilikte temel işlev, gerçekleri bulup bozmadan, abartmadan ve hiçbir baskının etkisi altında kalmadan, en kısa zamanda ve edinilebilen tam bilgiyle kamuoyuna iletmektir.” şeklinde ilan eden Hürriyet Gazetesinde, Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün mesleğinizin etik değerlerine ve yayın ilkelerinize aykırı davranarak kamuoyuna borçlu olunan özür ve düzeltme ile doğruları yayınlamadığı açıklanmıştır. 28 Nisan 2003 tarihli Hürriyet Gazetesinde yer alan köşe yazınızda, “Bana göre, insanların kişilik ve uygarlık düzeyleri, özeleştiri yapabilmeleri ile doğru orantılıdır” diyorsunuz. Doğruyu yayınlamanın yazar olarak onur meseleniz olduğundan bahsediyorsunuz. Bu sözlerinizde samimi iseniz; sadece göreviniz gereği değil, özsaygınızın da bir gereği olarak başvuru dosyasında yer alan iddialarla ilgili olarak işlem yapmanız ve başvuruda bulunan okura cevap vermeniz gerekir. 12 Haziran 2003 tarihli Hürriyet Gazetesinde yer alan köşe yazınızda, ünlü soprano Kiri Te Kanawa’nın başka topraklarda can veren vatandaşlarını unutmayan saygı ve vefa hissini işliyorsunuz. Diğer yanda, yönetici kadrosunda yer aldığınız basın kuruluşunda, yurtdışındaki topraklarda yatan ilk hava şehitlerimizle ilgili olarak sürdürülen haysiyetsiz tutuma göz yumuyorsunuz! Anlaşılan, siz de Kiri Te Kanawa’nın ninnisini tek kişilik fikir kompartımanına yerleştiren, henüz onu anlayamayanlardansınız. Köşe yazılarınızda savunduğunuz kavramlara karşın görevlerinizi yerine getirmeyerek sergilediğiniz çelişki bunu gösteriyor. 3 Temmuz 2003 tarihli Hürriyet Gazetesinde yer alan köşe yazınızda, Hürriyet’in “gazeteciler herkesi eleştirir ama kendilerine gelince yazmazlar” şeklindeki kalıplaşmış yargıyı yıktığını söylüyorsunuz. Köşe yazılarınızda başka medya kuruluşlarındaki magandaları vatana ihanetin kültürel boyutu ile eleştiriyorsunuz. Yönetim kadrosunda yer aldığınız gazetede bir vatan haini edasıyla şehitlerimizi inkar eden yayını yapanlarla ilgili tek bir satır eleştiri yazmıyorsunuz! Böylesine bencil, içe dönük ve kompleksli bir anlayış ancak ikiyüzlülükle bağdaşabilir. “Hürriyet’te yeni bir dönem başladı” dediğiniz o tarihten sonra bile, Ertuğrul Özkök köşe yazılarında ucuz “vatan” ve “şehit” edebiyatı yaparak ikiyüzlülüğünü sergilemeye devam etmiştir. Her türlü erdem ve vicdandan yoksun gazete genel yayın yönetmeni daha da ileri giderek köşesinde, ancak mütareke basınının mensubu alçaklara yaraşır bir biçimde, “…o emekli paşalardan almak istediğim tek şey … başka topraklardaki şehitliklerde yatan o şehitlerin itibarıdır” diye yazmıştır (Ertuğrul Özkök, Hürriyet Gazetesi, 22 Ağustos 2003). Yönetimindeki gazetede, Şam’daki şehitlikte yatmakta olan ilk üç hava şehidimizin aziz hatırası ayaklar altına alınmışken, resmi arşiv belgeleri işaret edilerek gerçekler kendisine sunulduğunda gereğini yapmaktan aciz kalan yazarın onursuz davranışlarına daha gerçek ve acı bir örnek olabilir mi? 28 Nisan 2003 tarihli köşe yazınızda, “Hakaret ve iftirada zarafet yoktur, zarafetin olmadığı yerde ben yokum” diyorsunuz. Ancak, ilk hava şehitlerimizin aziz hatırasına hakaret eden Murat Bardakçı ve buna göz yuman Ertuğrul Özkök ile aynı çatı altında bulunmaya devam ediyorsunuz! Söz konusu köşe yazınız için, “Hakaret ve iftira kalmaz, fikir kalır” başlığı kullanıyorsunuz. Sizin “sevgili” Murat Bardakçı’nın tıynetine bir ibret vesikası olan düzmece yazısında ilk hava şehitlerimizle ilgili olarak yer alan hakaret ve iftiranın tarihi gerçekler karşısında duramayacağı muhakkaktır. Doğan Medya Grubu basın organı Hürriyet Gazetesinde yayınlanarak arşive giren yazı ile ilk hava şehitlerimizin aziz hatırasına karşı sergilenen hayasız tutumdan sonra kalan fikir ise “gazete yönetimi ve yazarlarının gaflet, dalalet ve hıyanet içinde” bulunduklarıdır. Bunu düzeltmek, sorumlulara DMG Yayın İlkeleri çerçevesinde gerekli yaptırımın uygulanması ve kamuoyunun doğru olarak bilgilendirilmesi, Hürriyet Gazetesi Yayın Danışmanı ve Doğan Medya Grubu Yayın Konseyi Üyesi olarak sizin görevinizdir. Doğan Medya Grubu basın organı Hürriyet Gazetesinde ilk hava şehitlerimizin aziz hatırasına karşı işlenen bu ayıp düzeltilmedikçe, yönetici kadrosunda bulunduğunuz gazetede devam eden haysiyetsiz tutumu yüzünüze vurmaya, görmezlikten geldiğiniz kokuşmuşluğun bir parçası olduğunuzu hatırlatmaya devam edeceğim. Bülent Yılmazer yilmazer@tr.net |
haluksevel
Moderator
Turkey
203
Cevap |
Gönderilme Tarihi - 08/12/2004 : 12:07:10
Sevgili Tayyareciler,Ülkemizde çok güzel olaylar da olmakta. Dün (7 Aralık 2004)Fethiye'de ilk hava şehidimiz Fethi Bey'in anıtının açılışı vardı. Böyle bir anıtla ilgili olarak Fethiye Belediyesi'nin çalışmalar yaptığını, İzmir'li heykeltraş Eray Okkan'la işbirliği içinde olduğunu çok uzun süre önce duymuştum. Hepimizin bildiği gibi bu güzel turistik beldemiz adını ilk hava şehidimiz Fethi Bey'den alır. Daha önceleri Meyri olan adı Fethi Bey'in Şehadet mertebesine erişmesinden sonra "Fethiye" olarak değiştirilmiştir. Fethiye'de limanın hemen arkasında "Fethi Bey Parkı" bulunur. Bu parkta küçük rölyef-heykel vardı. Fethiye'nin ve bu beldeye adını veren şehidimizin şanına pek te layık olmayan bu küçük anıtın değiştirilmesi gerekiyordu. Fethiye Belediyesi bunu dün gerçekleştirdi veçok güzel bir anıdı hem halkımıza hem de havacılığa gönül vermiş herkese armağan etti. Anıdın açılış törenine 7. Cumhurbaşkanı Sn. Kenan Evren, Hava Kuvvetleri Komutanı Sn. Halil İbrahim Fırtına ve Şehit Fethi Bey'in 3üncü kuşaktan arkabaları (yeğeni) olan Aynur Hanım da katılmıştır. Fethi Bey'in akrabalarının varlığı zaten sitemizin üyesi, havacılık tarihcisi ve meslektaşım Sn. Bülent Yılmazer tarafından biliniyordu. Bu bilginin Fethiye Belediyesi'ne aktarılması neticesi arkarabalar belediyenin özel konuğu olarak katılmışlardır. Olayı bugün duyduğum için maalesef katılamadım.Katılmak ve "Tayyareci"ler adına bir çelenk koymak isterdim. Ama bizlerin adına Sn Bülent Yılmazer'in katılmış olmasından da son derece mutluluk duymaktayım. Bu haber bugünkü Hürriyet gazetesinde de çıkmıştır. "tayyareci@yahoogroups.com"un "files" kısmına konu ile ilgili üç fotoğraf yerleştirdim. Hoşunuza gideceğini tahmin ediyorum. Hepinize en içten sevgi ve saygılarımla Haluk SEVEL Edited by - haluksevel on 08/12/2004 12:20:32 |
|