Ebedi Filo 'da Alışılmamış Bir Tören
|
Türk havacılığının doğum yeri olan Yeşilköy Askerî
Havaalanı’nı hiç bu kadar kalabalık görmemiştim. Apron o
kadar dolu ki nizamiye, hattâ şeref salonu görülmüyor.
Mevcutların hepsi maviyle altın sarısının o göz alıcı ışıltısının
süslediği tören üniformalarıyla. Batmakta olan güneşin oluşturduğu
renk cümbüşü içinde dalgalanan mavi üniformalı kalabalığın
oluşturduğu geniş yarım dairenin ortasında bir yerlerde ise
orta boylu sarı saçlı tek bir sivil var. Pırıl pırıl parlayan
çizmelerle bir süvari pantolonu giymiş. Zayıf vücuduna yapışan
enfes kesimli ceketini pek şık bir papyon tamamlıyor. Uzaktan görebildiğim
bu zat yanında esas duruşta duran epey eski model uçuş kıyafetli
bir gençle konuşmakta. Gencin arkasında kendisine benzer kıyafetli
birkaç subay daha var. Ne garip diye içimden geçiriyorum. Bakışlarım
kalabalığın üzerine kayıyor: Orada da askerî törenlerde görmeğe
alıştığım kıyafet tekdüzeliği yok. Evet hepsi hava üniforması
ama, sanki Türk Hava Kuvvetleri’nin müzelerinden derlenmiş
gibi, değişik zamanların üniformaları birbirine karışmış,
mavilerin içinde hâkiler de var. Bir ara aprondan geriye, Destek
Grubunun olduğu yere takılıyor gözüm: Hayret, 1911'de yapılan
kule de orada! Halbuki uzun zamandır orada yoktu artık.
|
Kalabalığın oluşturduğu yarım dairenin ortasında uzanan kırmızı
halı birilerinin beklendiği izlenimini veriyor. Halı, yanındaki
eski model uçuş kıyafetli gençle sohbet eden sivilin ayaklarına
kadar uzanıyor. Belli ki karşılama heyetinin başı o zat. Birden
uzaktan bir jet motorunun gürültüsü duyuluyor. Kalabalıkta
heyecanlı bir hareketlilik, gözler Marmara Denizi’nin semalarında
birşeyler arar gibi. Sonunda aradıkları şey beliriyor: Bir F-5!
Son yaklaşmada; Yeşilköy’e inecek. Zarif uçak az sonra taksi
yolundan kanopisi açık olarak apronda park etmek üzere geliyor.
Kalabalıkta heyecan son haddinde! Pilot, uçağını terk etmeden
önce miğferini çıkarıyor. İşte o an, bu karşılama töreninin
mahiyetini anlıyorum! Şehit Teğmen Ayfer Gök, Türk Hava
Kuvvetleri’nin aziz ölülerinin son intikal birliği olan Ebedî
Filo’ya katılmaktadır!
|
Genç teğmeni kanat ucunda elinde parlayan altın bir birlik
forsuyla karşılayan da Mustafa Kemâl’den başkası değildir.
Ayfer’i kucakladıktan sonra, göğsüne takmadan önce forsun
arkasını gösteriyor.
|
“Bak burada ne yazıyor Ayfer, diyor gülümseyerek:
‘Sabiha’ya’. Allah bilir ya, bu filoya ilk gelecek hanımefendinin
hep onun olacağını düşünmüştüm, onun için de bunu hazırlattıydım.
Sen bu şerefi onun elinden kaptın. Sen Sabiha’nın açtığı
yolun yolcususun. Türk kızının Türk erkeği kadar göklerin, doğanın,
teknolojinin, kısacası uygarlığın efendisi olacağını gösteren
kahramanlardansın. Forsu ben veriyorum, ama Sadık izin istedi,
‘Paşam, izin verin de ilk şehit teğmen kızımızın forsunu da
ilk iki hava şehidinin genci taksın’ dedi”.
|
Teğmen Sadık, Atatürk’ün az önce Ayfer’i beklerken sohbet
ettiği genç. Taberiye şehidi Fethi Bey’in yardımcı pilotu. O
Ayfer’in göğsüne arkasında ‘Sabiha’ya’ yazılı forsu
takarken, Atatürk, sol eliyle gözünden sızan heyecan yaşını
siliyor. Arkasında kimler yok ki: Fethi ve Nuri Beylerden, Hava
Kuvvetlerinin efsânevî pilotu Enver Akoğlu Paşa’ya; komutanlarım
ve dostlarım İrfan Tansel, İhsan Aras, Muhsin Batur, Niyazi Gül
paşalardan sevgili Şükrü Uygun başçavuşuma, Nurettin Ağabey’e
ve Hava Kuvvetlerinde tanımak bahtiyarlığına erdiğim nice
merhuma. Hepsi heyecanla Atatürk’ün koluna girerek kırmızı
halıda birlikte yürüdüğü Ayfer'e söylediklerini duyabilmek için
halı boyuna yığılmışlar. Kulağıma uzaktan uzağa tiz bir
sesin söylediği şu sözler geliyor:
|
“Sana teşekkür borçlu Ulus’un Ayfer,” diyor bu ses. “Kadın,
erkek demeden her düşünebilen insan bir uygarlık savaşçısı
olmak zorundadır. İnsanın varlığı ve yücelişi ancak bununla
mümkün olmuştur ve olacaktır. Çevremizdeki doğayı ve insan
toplumunu en iyi bir şekilde tanıyarak onların içinde en emin ve
en rahat yaşamın yolunu bulmak zorundayız. Bu ancak akıl ve
bilimle olur. Daralan dünyamızdan evrene açılmak kaçınılmaz
olmuştur. Ben istikbal göklerdedir derken bunu kastetmiştim. Gökler
insan aklının sonsuzluğunun en güzel sembolüdür, çocuğum. O
sonsuzluğa uzanmak ve aklın en yüce eseri olan bilimin korunmasını
gerektirir. Benim Türk gençliğine ve Türk Silahlı
Kuvvetleri’ne vasiyetim aklın, bilimin ve onların eseri olan
uygarlığın yaratıcısı ve bekçisi olmaktır. Talihin cilvesine
bak ki, Türk Hava Kuvvetleri’nin Ebedî Filosu’nun ilk hanımefendisi
de o muhteşem gençliğin bir temsilcisi, hem de köyden gelen bir
temsilcisi oldu. Genç ölümü çok acıdır Ayfer! Ama bu öyle
bir gençlik ki, öyle mücadeleci, öyle hırslı ki, benim yaşlı
Sabiha’ma bile bırakmadı Ebedî Filo’nun ilk kadın pilotluğu
onurunu! Sen bir sembol, bir meş’ale oldun Ayfer! Artık her uçan
kızımız ne kadar Sabiha ise o kadar da Ayfer’dir. Pek yakında,
başka kızlarımız, diğer kızlarımızın bakımını, tamirini
yaptığı, planladığı ve ürettiği uçaklarımızda, uzay araçlarımızda
uçacaklardır. Ulusumuzu esir etmek isteyen her düşman, karanlığa
gömmek isteyen her yobaz bin Ayfer'den korkacaktır! Ebedî Filo'ya
hoş geldin Ayfer!”
|
Prof.
Dr. Celal ŞENGÖR
Cumhuriyet
Gazetesi Bilim ve Teknik Dergisi’nin 17 Şubat 2001 Tarihli sayısında
yayınlanmıştır.
|
|
|