TOKER MATBAASI
İstanbul – 1965
Hocam Savmi Uçan, devrinde
Türkiye’nin değil dünyanın en
ünlü tayyarecisi idi.
Sabiha Gökçen
********************************************************************************
ÖNSÖZ
Hayatını tarihe ve tarihi yazılara adamış, tarihin ibret
levhalarını okuyucu kitlelerine sunmuş bir tarih yazarı olarak, bu
küçük, fakat öz ve konu bakımından zamanla henüz küllenmemiş
konuya temas etmeye neden gerek gördüm?
Kızıma okulda, tarihte kahramanlığı ile ün salmış bir
şahsiyetin biyografisini yazması ödevini vermişler. O, tutmuş, bu
gün bir ideal uğrunda savaşan bir şahsı, zenci lideri Marten
Luter’i ele alarak: “Neden tarih olmuş bir şahsı ele alayım da
tarih olacak bir şahsı almayayım?” diye başlayıp Beyaz –
Zenci mücadelesinin sentezini yapmış.
Bu küçük esere konu olan ve hayatını kısaca okuyacağınız
Savmi Uçan’ın henüz tarih olmamış dev varlığını bu günün
nesline tanıtabilmek için kızımın, karanlıklarda aramayıp yaşadığımız
dünyadan örnek almasının ilhamı ile ben de Savmi Uçan’ı,
fakat gene tarihi bir sebebe dayanan maksatla ele aldım ve istedim
ki, Savmi Uçan’ın şahsında bu günkü devlet sorumlularına düşen
millî ve vatanî bir hizmeti de gün ışığına çıkarayım ve bu
vatan uğrunda hayatlarını feda edenlerin mücadele yıllarında uğrayacakları
haksızlıkların, onların tarihteki yerlerini değiştirmeyeceğini
devlet adamlarımız ispat etsinler, bu örnek karşısında dürüst
vatandaşlara çelme takan parazitlerin tarih önünde lânetle anılacakları,
fakat gerçek vatanseverlerin ise milletin bağrında yer alacağı
anlaşılsın.
Savmi Uçan hakkında bu günkü devlet sorumlularından
istediklerimizi yazımızın sonuna bırakarak Savmi Uçan’ı tanıyalım.
HER MESLEKTE İLERİ
Bu küçük eserde Savmi Uçan’ın hayat hikâyesini okurken,
bir insanın kısa ömrü içine bu derece üstün başarıları nasıl
sığdırabileceğine hayret edeceksiniz.
Hiç şüphesiz, bu, ancak ender yaratılmış insanlara özel
bir durumdur. Meslek aşkı, özverililik, yılmak bilmemek, fakat
bunların yanında dürüst, yüzde yüz vatanseverlik. Gurur, ihtiras
gibi insanoğlunun kaçamadığı kusurların bir tanesine ilgi göstermemek,
elbette ki bir insanüstü yaradılışın anlatımı olabilir.
Biz, rahmetli Savmi Uçan’ın kişiliğinde bütün bunları
fazlasıyla bulmaktayız.
Savmi Uçan, öğrencisi ve ulusal tarihimizde adı ile daima
gurur duyacağımız sayın Sabiha Gökçen’in dediği gibi Türkiye’nin
değil, yaşadığı yıllarda dünyanın en ünlü tayyarecisi idi.
Fakat, Savmi Uçan’ın üstün başarıları yalnız bu yönüyle değildir.
O, aynı zamanda ilk deniz tayyarecisi idi. Bahriye topçusu idi, gemi
kaptanı idi, şefti, müdürdü ve bütün bu ayrı, ayrı
mesleklerde daima ve daima eşsizdi. Bunların belgelerini bu eserin
sonunda bulacaksınız.
Savmi Uçan, herhalde resmî bir makama verilmek üzere kendi
yazdığı biyografisinde hayatını pek sade, kendine asla bir övünme
payı çıkarmadan şöyle anlatır.:
FOTOĞRAFLAR
DAHA SONRA YAYINLANACAKTIR.
KENDİ KALEMİYLE
HAYATI
Savmi Uçan gençlik yıllarında
“1885’de Trabzon’da doğdum.
1905’de Bahriye Okulundan Kaptan olarak diploma aldım.
1910’da Türk donanmasındaki İngiliz eğitim kurulundan
birinci sınıf topçuluk diploması aldım.
1913’de Motor eğitim bölümünde motorculuğunu öğrendikten
sonra Yeşilköy tayyare okuluna gittim. 1914’de pilot oldum.
1914 Ekim başında Nieuport deniz uçağı ile Çanakkale
cephesine gittim.
1915 Şubat ayında, Almanya’ya sipariş edilen deniz uçaklarının
inşaatında görevli olarak Almanya’ya gittim ve o arada Alman
kuralları gereği sınava girerek askeri bröve aldım.
1915 Eylül ayında, Deniz uçaklarının flötörleri altına
tekerlek takarak, Macaristan’ın güneyindeki bir meydandan
havalanarak Bulgaristan’a indikten sonra söktüğüm uçağımı
trenle İstanbul’a getirdim.
1915 Kasım ayında, Deneme kurulu şefi olarak Almanya’ya
sipariş edilen uçakların denemesi için Almanya’ya gittim.
1916 Nisan ayında, İzmir Deniz Tayyare Bölüğü Komutanlığı
ile İzmir Cephesi’nde görev yaptım.
1917 Şubat ayında, Almanya’ya tayyarecilik öğrenimine gönderilen
subaylar için organizatör olarak Almanya’ya gittim. Bu subayların
öğrenimi bittikten sonra memlekete döndüm.
1917 Ağustos ayında, Tayyare Bölük Komutanı olarak tekrar
İzmir’deki görevime döndüm. İzmir’in Yunanlılar tarafından
işgal edilmesinden sonra İstanbul’a döndüm.
Müttefikler tarafından İstanbul’un işgali üzerine 1920 yılı
Nisan ayının ikinci günü beraberimde üç tayyareci subayı olduğu
halde Üsküdar’dan yaya olarak yola çıkıp Bilecik’e ve oradan
da trenle 12 Nisan’da Ankara’ya vardım. Atatürk’ten aldığım
emir üzerine Konya’daki uçakları faal duruma getirmek üzere
derhal yanımdaki tayyarecilerle Konya’ya geçtim. Oradaki uçakları
faal duruma getirme çalışmaları sırasında bir pervane darbesi
ile sol kolum kırıldı ve sol bacağımın damarları kesildi.
Savmi
Uçan Çok sevdiği eşi Vedia Uçan ile
Evliliklerinin ilk yıllarında
Savmi Uçan canından çok sevdiği mesleğinin
yetiştirdiği genç elemanları arasında.
1920 Haziran ayının sonunda Millî Savunma Hava Şubesi’ne
müdür olarak atandım.
1920 Ağustos ayı sonunda, görülen lüzum üzerine
Trabzon’da bulunan GAZAL gemisi süvariliğine atanarak İngilizlerin
Batum’dan çekilmesine kadar adı geçen gemi ile kaçak olarak
Rusların Tuapse limanından aldığım Top, Tüfek, Cephane, Altın
ve sağlık malzemelerini Trabzon’a taşıdım.
1921 Kasım ayında, Karadeniz’deki Amasra Limanı’nda bir
deniz tayyare istasyonu kurulması için görevlendirildim. İstanbul’dan
kaçırarak getirdiğimiz uçakları Amasra’da kurarak faal duruma
getirdim. İzmir’in kurtarılması üzerine İzmir’e gittim, orada
Hava Kuvvetleri Müfettişliği emrinde olarak Grup Komutanlığı
yardımcılığı, Tayyare Okulu Müdürlüğü görevlerini yaparken
aynı zamanda kara ve deniz uçakları ile bizzat uçurarak birçok
pilot yetiştirdim.
1926 yılı Mayıs ayında Genelkurmay Başkanı emri ile önceden
Almanya’ya sipariş edilen iki adet Rohrbach metal ağır deniz
bombardıman uçaklarının tecrübelerinde bulunmak üzere Berlin ve
Kopenhag’a gittim ve beş ay sonra İstanbul’a döndüm.
1926 yılı Ekim ayı başında “ailesi yabancı olanlar hakkında
çıkan yasa gereğince, eşim Ermeni olduğundan binbaşı rütbesiyle
emekli edildim.
Fabrikanın önerisi üzerine bombardıman uçaklarının
teslim alınması ve uçuş görevlerini fabrika adına yerine
getirdim. Tecrübe ve teslimden sonra beş subay pilota bu uçaklarla
uçmasını öğrettim. Yine fabrikanın isteği ve önerisi üzerine
tecrübe pilotluğu yapmak üzere Rohrbach fabrikası ile bir anlaşma
yaparak Berlin’e gittim. Fabrikada üç yıl süren çalışmam sırasında
muhtelif tip uçaklarla uçtum. Fabrikanın malî durumu bozulduğundan
İstanbul’a döndüm.
8 Kasım 1931’de Hava Kurumu’nda sırası ile şu görevleri
yaptım. Uluslar arası uçak kontrolörü, Türk Kuşu şefliği, Uçak
Fabrikası Ticaret Servisi şefliği. Bu arada Atatürk’ün emri ile
manevî kızı Sabiha Gökçen’e kuramsal havacılık, motor, hava
seyrüsefer dersleri verdim. Ayrıca Yedek Subay Okulunda da üç buçuk
sene kadar Havacılık öğretmenliği yaptım. 31 Ekim 1943’de
rahatsızlığım nedeni ile Hava Kurumu’ndan kendi isteğimle ayrıldım.
Evliyim, bir erkek çocuğum vardır, Almanca ve biraz İngilizce
bilirim. İstiklâl Madalyam vardır.”
(Bu notlar da gene Savmi Uçan tarafından başka bir nedenle
yazılmıştır.)
1885 yılında Trabzon’da doğdum. 1905 yılında Heybeli
Ada’daki Bahriye Okulundan kaptan olarak mezun oldum. İngiliz
Amirali Gambelin eğitim ve öğretim kurulundan Deniz Topçuluğunu
öğrenerek birinci derecede diploma aldım. 1914 yılı Haziran ayına
kadar çeşitli savaş gemilerinde görev yaptıktan sonra başvurum
üzerine Yeşilköy’de açılan Tayyare Okuluna gönderildim. Kısa
zamanda birinci derece pilot diploması almayı başardım.
Atatürk, Sabiha Gökçen
ve üç ay Atatürk’ün misafiri olarak Dolmabahçe
Sarayı’nda kalan Savmi Uçan’ın eşi Vedia Uçan.
Savmi Uçan, eşi Bayan
Vedia Uçan ile bir deniz uçağında. İkisi de
havacı kıyafetleriyle. (Savmi, bütün gezilerinde, kötü ve
iyi günlerinde
eşini
kesinlikle yanından ayırmazdı.)
Fransız üretimi
bir deniz uçağı ile Çanakkale Cephesi’ne gönderildim. Bu sıralarda
Alman fabrikasına sipariş edilen uçakların tecrübe ve teslim alınmalarında
bulunmak üzere aldığım emir üzerine Almanya’ya hareket ettim ve
bu fırsattan yararlanarak Alman kurallarına göre sınava girdim ve
İmparatorun özel emri ile Alman pilot brövesi takmama izin verildi.
O zamanlar henüz
Sırbistan işgal edilmemiş olduğundan deniz uçağının altına
tekerlek takarak (dünyanın ilk amfibi uçağı) Macaristan’daki
bir meydanından havalanarak aldığım emir uyarınca Bulgaristan’ın
Lompalanga kasabasına indim. Uçağımı sökerek trenle İstanbul’a
getirdim. Kısa bir süre sonra sipariş edilen deniz uçaklarının
tecrübelerinde bulunmak üzere Almanya’ya gönderildim. Tecrübeleri
yapılan uçakları teslim aldıktan sonra, İstanbul’a getirdim ve
buradan da İzmir’de kurulan Tayyare Bölük Komutanlığına atandım.
1917 yılında
pilotluk öğrenimi için Almanya’ya gönderilen yedi deniz subayının
eğitimleri ile ilgili olarak görevlendirildim. Kısa bir süre sonra
öğrenimlerini tamamlayan subaylarla memleketime ve İzmir’deki görevimin
başına döndüm.
İzmir’in işgali
üzerine İstanbul’a gelerek İzmir Müdafai Hukuk Cemiyeti’nde
merhum Kemalettin Sami Paşa ile birlikte çalıştım. Ankara’dan
gelen emir üzerine yanıma üç tayyareci subay alarak 4 Nisan 1920 günü
Üsküdar’dan yaya olarak yola çıkıp dört günde Adapazarı’na
ve oradan da sağladığımız “drezin”i (demiryollarında iki
veya dört kişinin kullandığı, hat kontrollerinde kullanılan küçük
motorsuz bir taşıt) kendimiz kullanarak Bilecik’e ve oradan da
trenle 12 Nisan 1920’de Ankara’ya geldik.
Rahmetli Atatürk’ün
emirleri ile bozuk uçakları çalışır duruma getirmek için
Konya’ya gittim. Onarımını yaptığımız bir uçağın motor
tecrübesini yapmak üzere pervaneyi çevirirken motorun (makinistin
hatası yüzünden) ani olarak çalışması üzerine dönen
pervanenin vuruşu ile bir kolumla, bir bacağım kırıldı.
Tedaviden sonra bir süre uçamayacağımdan Trabzon’daki Deniz
Komutanlığı emrine gönderildim. O zaman Rusya’da mürettebatsız
kalan Tuapse Limanı’nda bulunan gemiyi teslim aldım. 1920 yılı
Kasım ayından itibaren altı ay süreyle (o zaman Batum’da bulunan
İngilizlerin kıyı kuşatmasına rağmen) Tuapse’den Trabzon’a
çeşitli top, binlerce tüfek ve milyonlarca piyade mermisi taşıdım.
Aldığım emir
üzerine bir deniz uçak üssü kurmak üzere 1921 yılı Ocak ayında
Amasra Limanı’na gittim. Deniz İnzibat Komutanlığı ve sansör
memurluğu görevleri de bende olmak üzere İstanbul’dan kaçırdığımız
deniz uçaklarını çalışır duruma getirerek Karadeniz’de gezen
Yunan savaş gemilerine karşı harekete geçtik.
15 Ağustos
1923 tarihinde aldığım emirle Hava Kuvvetleri Komutanlığı emrine
atandım. İzmir’de bulunan söz konusu komutanlık emrinde çeşitli
görevler yaptıktan sonra Tayyare Okulu Müdürlüğüne atanarak iki
sene içinde birçok kara ve deniz tayyarecileri yetiştirdim.
Almanya’ya sipariş edilen çift motorlu iki adet büyük (Rohrbach)
deniz bombardıman uçaklarının tecrübelerinde hazır bulunmak ve uçuşlarını
incelemek üzere Almanya’ya gönderildim. Bu konu ile ilgili olarak
Genelkurmay Başkanlığından aldığım emir eklidir. Bu uçaklarla
uçarak Alman uçak teknik servisinin takdirini kazandım, oradaki görevimin
bitmesi üzerine, aldığım emirle memlekete döndüm. 912 sayılı
yasanın 5 nci maddesi gereğince 1926 yılı Ekim ayında emekliye
ayrıldım.
Rohrbach uçak
fabrikası tarafından yapılan öneri üzerine, İstanbul’a gelen
bombardıman uçaklarının tecrübe uçuşlarını fabrika adına
yaparak Hava Kuvvetlerine teslim ettim. Genelkurmay Başkanlığının
emri ile bu uçaklarla uçabilecek beş pilot yetiştirdim. Yine
Rohrbach fabrikasının önerisini kabul ederek tecrübe pilotluğu görevi
ile üç buçuk yıl Berlin’deki fabrikada ve Kopenhag’daki
fabrika şubesinde çeşitli tipte uçakların uçuş tecrübelerini
yaptım. Bu arada tecrübesini yapmakta olduğum çift motorlu ve 13
kişilik bir deniz uçağı ile Kiel kanalı üzerindeki köprülerin
altından uçarak geçtim. Bu hareketim, radyo ve gazeteler tarafından
dünyaya duyurulmuş ve ismimin uluslar arası tayyareciler arasına
girmesine sebep olmuştur. Nazi rejiminin Almanya’da yeni, yeni
taraftar bulmaya başlaması üzerine, 1930 yılı Mayıs ayında ülkeme
dönmek zorunda kaldım. 1931 senesinde Türk Hava Kurumu’na katılarak
yeni kurulan Türk Kuşu şefliğine atandım. Daha sonra bu şefliğe
askeri getirilmesi üzerine, kurumda çeşitli görevler yaptıktan
sonra Etimesğut Uçak Fabrikası ticaret servis şefliğine atandım.
Polonyalıların görevini kötüye kullanmalarını ve yolsuzluklarını
önleyemediğimden 1943 senesinde kurumdan istifa ederek ayrıldım.
Sayın Uçan, eğitim
sahasında öğrencileriyle.
Yanlarında Sabiha Gökçen
görülmektedir.
1948 yılı Mayıs
ayı başında T. H. K. Havacılık Dairesi (Türk Kuşu) eğitim–öğretim
müdürlüğüne atandım. Demokrat Parti’de çalıştığım için
genel müdürlük tarafından yapılan gizli şikâyet üzerine yaş sınırı
bahanesiyle 3 Mart 1950 tarihli emirle 1950 yılı Haziran ayı
sonunda görevime son verileceği bildirildi. Benden daha yaşlı
kimselerin kurumda görev yapmasına karşılık özellikle benim görevime
son verilmesinde bir yanlışlık olduğuna dair vermiş olduğum
dilekçe üzerine 3 Mart 1950 tarihinde yönetim kurulu toplantısında
yalnız benim için alınmış olan kararı gizlemek amacı ile 3
Haziran 1950 tarihindeki toplantıda alınan bir kararla senelerden
beri çalışmakta olan 65, 68 hattâ 70 yaşını aşkın kimselerin
de görevlerine son verilmiştir.
Savmi Uçan’ın
değerli eşi sayın Vedia Uçan, bu gün adı anıldıkça gözleri
yaşaran, kaybedeli yıllar olduğu halde içindeki bağlılık ve
vefa duygusu her geçen gün artarak sadece ve sadece Savmi merhumun
anılarına gömülmüş bir halde mütevazı bir hayat geçirmektedir.
İstediği tek şey, vatan hizmetlerinde bir an yanından ayrılmadığı
eşinin anılması, unutulmaması, hatıralarının yaşatılmasıdır
ve uğramış olduğu haksızlıkların giderilmesiyle ruhunun şad
edilmesi ve Savmi gibi bir vatanseverin kişiliğinde vatanseverliği
ile uygun hareket edilmesidir.
Savmi Uçan’ın
da biyografisinde yazdığı gibi Vedia Uçan aslen Ermeni
milletindendi. Fakat sevişerek evlenmişlerdi. Milletinin bir fedaisi
gibi hayatını Türklüğe adamış bulunan Savmi Uçan, dar görüşlü
bir insan olmadığı için karısının din ve mezhebi üzerinde
durmamış, onu kendi inanışları ve âlemi içinde bırakmayı
tercih etmişti. Hiç şüphe yok ki, Savmi, eşine Müslüman olmayı
telkin etmekle onu inciteceğini düşünmüş, insan adam, insanlığa
da kıymet verdiği için karısının kendi dininden olmayışını
sakınılacak bir konu olarak ele almamıştı. Fakat bu yüzden çok
sevdiği mesleğinde emekliye sevk edilmesi de Savmi Uçan’ın karısına
karşı olan sevgisini azaltmamış, gene havacılık mesleğini başka
sahalarda devam ettirmişti.
Vedia Uçan, bu
konuda bize şu anılarını aktarıyor:
–Ben çok üzülüyordum.
Benim yüzümden genç yaşta emekli edilmişti. Kendisine söyledim,
Savmi dedim, benim yüzümden gadre uğradın, ben buna razı olamam,
mesleğini çok seviyorsun, beni bırak.
–Sen deli
misin? Diyordu. Yoksa beni tanımadın mı? Ben seninle hayatımı
birleştirdim. Bizi ancak ölüm ayırır. Meslekten ayrıldı isem,
vatan hizmetini gene yaparım, nitekim yapıyorum.
Ve Savmi, bu
olaydan sonra beni, gittiği davetlere daima yanında götürdü.
Zaten her zaman böyle yapardı, fakat bu defa buna daha çok önem
verdi.
Ben, içten içe
erimekte idim. Üzüntüm çok büyüktü. Bir gün, yakın ahbaplarımdan
birine kararımı açtım. Savmi’ye haber vermeden Müslüman dinini
kabul edecektim. Bu dostumla Müftüye gittik. Müftü kaç senelik
evli olduğumuzu sordu, verdiğim cevap karşısında:
–Peki dedi,
bunca senelik evlisiniz, Müslüman olmayı şimdiye kadar düşünmediniz
de neden şimdi gerek gördünüz?
Cevap verdim:
–Kocamın
benimle evlenmesine ailesi de karşıydı. Bir gün etki altında kalır
yahut kanaatini değiştirir, beni bırakabilirdi. Ben de o zaman
tekrar ailemin yanına dönecektim. Ailem de bu evliliğe razı olmamıştı.
Terk edilmiş olarak ailemin yanına gidince elbet beni suçlayacaklar:
“Bak gördün mü? Müslüman olmayı, işte seni terk etti”
diyeceklerdi. Bu gün bütün bunların olması söz konusu değildir.
Artık kanaatim gelmiştir ki, kocamla ölünceye kadar evli kalacağım,
beni bırakmayacak. Her konuda anlaşmış bulunuyoruz ve yaşlarımız
da kemale erdi. Onun için şimdi Müslüman olmaya karar verdim,
hatta bundan kocamın bile haberi yoktur. Hiçbir etki altında
kalmadan İslâm dinini kabul ediyorum.
Müftü Efendi
son derece memnun oldu, beni tebrik etti ve böylece Müslüman oldum.
Kocam buna son derece sevinmişti, fakat benim yüzümden öğrencileri
paşa rütbesi aldığı halde kendisi binbaşı rütbesi ile emekli
oldu.
Vedia Hanım,
Savmi Uçan’dan bahsederken yukarıda da kaydettiğimiz gibi daima gözü
yaşlıdır. Durmadan, nefes almadan Savmi Uçan’dan bahsetmek yegâne
tesellisidir. Anılarına şöyle devam etti:
Dolmabahçe’de
Atatürk’ün misafiri bulunduğumuz günlerden bir gündü, denize
bakan odalardan birinde yan yana otuyorduk. Savmi bir ara:
–Vedia dedi,
neler hatırlıyorum bilir misin? Gazal vapuru ile Tuapse’ye gittiğimiz
günleri. Aç kalmıştık. Vapurun her tarafına şu sızıyordu,
hattâ yataklarımız bile ıslaktı. Kurtuluş ümidimiz bile kalmamıştı.
–Hattâ
diyordun ki, keşke sen gelmeseydin, vatan daha çok hizmet istiyor,
gene memlekete faydan olurdu.
–İkizimizin
de hizmetleri oldu ve işte şimdi dünyanın en büyük insanının
misafiriyiz. Padişahların yaşadığı saraydayız. O zaman böylesini
rüyada görsek inanmazdık. Bir insan için bundan daha büyük
saadet olur mu?
–Doğru Savmi
dedim ama servet de lâzım, bak başımızı sokacak bir evimiz yok.
Hâlbuki Gazal vapuru ile Rusların verdikleri altın dola sandıklardan
bir tanesini alsan kimin haberi olacaktı.
Aradan yıllar
geçmiş olmasına rağmen, o günü yaşıyormuş gibi kaşlarını
çatmıştı. Savmi bütün hayatında etrafındakilere dürüst ve
namuslu insan olmalarını telkin ederdi. Gazal vapuru ile getirdiğimiz
sandıklardan bir tanesinden nasılsa bir altın düşmüş,
tayfalardan biri bulup Savmi’ye getirmişti. Kocam, tayfanın omzunu
okşadı ve:
–Evladım
dedi. Hangi sandıktan düşmüşse, hemen yerine koy. Biliyorsun bu
paraları, düşman çizmesi altında çiğnenen vatanı kurtarmak için
cephede aç, perişan dövüşen kardeşlerimize götürüyoruz. Vatan
kurtulduktan sonra, hepimiz bu altınları avuç, avuç kazanacağız.
Vatan olmadıktan sonra altının ne kıymeti vardır.
Ve tayfa,
avucunun içinde tuttuğu altına götürüp yerine koymuştu.
Ben zaten bir
sandık altın alsan sözünü lâf olsun diye söylemiştim. İnanır
mısın Vedia dedi, demin şaka olarak söylediğini şeytana uyup
yapmış olsam ve birkaç yüz altın almış olsam, bu vatanda bu günkü
saadeti bulamazdık.
Savmi Uçan, eşi Vedia
Uçan ve yavruları Semih Uçan.
SAVMİ UÇAN’IN KİEL
KÖPRÜSÜ ALTINDAN
UÇAĞI İLE GEÇMESİ
Girdiği her meslekte en üstün seviyeye ulaşan Savmi Uçan’ın
özel kişiliğini sorduk. Vedia Uçan uzun, uzun düşünmeden şu
karşılığı verdi.
–Uçağı ile Kiel köprüsünün altından geçtiği zaman,
bütün Alman gazeteleri, ajanslar, radyolar bu olayı yayınlamışlardı.
Herkes onu tebrik ediyordu. O, gayet sakin herkese: “Biz Türkler
bilgi ve cesaretle her şeyi yaparız. İstiklâl ve hürriyetimizi de
böyle kazandık.” Cevabını verirdi. Bir gün bir Amerikalı
Savmi’ye geldi. Savmi’nin Kiel köprüsünün altında uçağı
ile geçtiği haberini radyodan dinlemiş, onunla görüşmek istemiş,
Almanya’ya kadar gelerek kocamı buldu ve bu uçuşa nasıl cesaret
ettiğini sordu, bir daha uçup uçamayacağını merak ettiğini söyledi.
Savmi:
Yaptığı işin yapılmayacak bir şey olmadığını yapmak
suretiyle ispat etmiş bulunduğunu söyledikten sonra:
–Avrupa’nın birçok yerlerini karımla beraber gezdim.
Gittiğimiz yerlerin çoğunda bizi Türk olarak tanıyınca hayret
ediyor ve adeta inanamıyorlardı. Sizde bu medenî kıyafet nasıl
olur diyorlar. Avrupa ve medenî dünyaya bazı düşmanlarımız biz
Türkleri yarı vahşi tanıtıyorlar. Bundan her zaman acı duyarım.
Burada tayyareci arkadaşlarla bir gün sohbet ederken aklıma geldi.
Kiel köprüsünden uçak ile geçilip geçilemeyeceğini sordum. Hiçbiri
kabul etmedi böyle bir girişimimin delilik olacağını, çünkü
bir tayyareci ne kadar cesur olursa olsun, ne kadar deneyimli ve
bilgili bulunursa bulunsun böyle bir harekete cesaret edemez ve başaramaz
dediler. Hâlbuki ben karar vermiştim ve kararımı da uyguladım. İkinci
kez tekrarlamaya her zaman hazırım, hâtta başvuruda bulundum,
fakat izin vermediler. Uçağına ve kendine hâkim olan her tecrübeli
havacı bunu yapabilir.
Bu sözleri de gösteriyor ki, Savmi cesur olduğu kadar da
nefsine güveni olan bir insandı. Çalışmak, bir iş yapmak tek
zevki idi. Türk Kuşu’nda, değer görevlerinde gecesini gündüzüne
katarak çalışırdı.
Şunu da söyleyeyim ki, kocamın bir gözü yoktu. Uçuşlarını
tek gözle yapıyordu. Kendisi gibi dünyada bir tek tayyareci daha
vardı. Şimdi ismini unuttuğum bu tayyareci Alman’dı. Bir gözünde
pek az bir sakatlık bulunanlara özellikle tayyarecilikte hiçbir görev
verilmezken Almanya’da kocam hem uçuyor, hem de tayyareciliğin en
önemli işlerini görüyordu.
Vedia Uçan bunlar söylerken Sabiha Gökçen’in bir sözünü
hatırladım. Tayyareci Vecihi’nin 75 yaşına gelmiş olmasına rağmen
hâlâ uçuşlara devam ettiği konuşuluyordu. Gökçen:
–Hocam Savmi’nin uçağı olsaydı, göklerden yere inmek
istemezdi. Onun için de yaş söz konusu değildi. Diyebilirim ki,
Hocam Savmi Uçan, hayatında göklerin fatihi olmuştur. İşte onun
kırdığı rekor, hâlâ kendi üzerindedir. Savmi hocamdan sonra da
hiçbir tayyareci Kiel köprüsünü geçemedi. O, bindiği uçağı
evlâdı gibi sever, kendisi kadar da ona güvenirdi. Savmi hocam
kadar nefsine itimat eden nadir adam gördüm. Tabii, Atatürk müstesna.
Sabiha Gökçen ile kendi mesleği konusunda ve mesleğinin büyük
tarihi şahsiyeti, aynı zamanda hocası Savmi Uçan hakkında konuşuyorum.
Öz geçmişinde şerefli ve başarılı hayat hikâyesini
okuduğunuz Savmi Uçan’ın adını duyduğu anda asil bir heyecan Gökçen’in
yüzünde titremeye başlamıştı.
Duvarda Sabiha Gökçen’i tayyareci üniforması ile büyük
Atatürk’ün elini öperken gösteren yağlı boya bir tablo ve biz
bu tablonun altında Savmi Uçan’dan, Atatürk’ten konuşacağız.
On sekiz yıllık hocalık devresini de bitirip yuvasına çekilmiş
bulunan Sabiha Gökçen’in nezih ve asıl şahsiyetinde Atatürk’ün
vatan sevgisini, enerjisinin ifadeleri kılıç gibi keskin belirtiler
halinde görmemek ve sezmemek mümkün olmuyor.
–Hocam Savmi, diyor, zamanının en mükemmel tayyarecisi
idi. Eşi yoktu, benzeri yoktu. Türkiye’de değil, Avrupa’da
yoktu. Almanya’da Kiel köprüsünün altından uçağı ile geçmesi
dünya havacılık tarihinde emsalsiz bir olay idi. Bunu kendisinden
sonra da yapabilen olmamıştır.
Atatürk’ün hazır
bulunduğu bir törende Savmi Uçan (Arkada ayakta)
Gökçen’in hocası için sarf ettiği bu
takdir bu takdir hisleri elbette ki sadece bir sempatinin ifadesi değildi
ve olamazdı. Olamazdı, çünkü bizzat kendisi de tayyarecilikte, başarıların
sembolü idi. Ve çünkü uçağı ile Kiel köprüsünü geçecek
cesareti gösteren Savmi Uçan’ın öğrencisi, Atatürk kızı
Sabiha Gökçen de hocasına lâyık bir öğrenci olduğunu pek çok
vesilelerle ispat etmişti.
1937 yılı Dersim harekâtına bombardıman uçağı ile katılan,
1938 Haziran ayında askeri bir uçakla tek başına Balkan turuna çıkan
Sabiha Gökçen için o zaman Bükreş Radyosunun yayınladığı bir
bildiride aynen şöyle deniyordu: “Bize dost ve müttefik Türkiye’nin
ve tayyareciliğin selâmını getiren bu genç ve cesur ve geçmişi
başarılarla dolu tayyarecinin şahsında biz de kardeş Türk
tayyareciliğini selamlıyoruz.”
Yugoslavya’da Yugoslav avcı uçaklarından oluşmuş bir
filo tarafından karşılanarak, hava kuvvetleri komutan ve yardımcısından
başka denizcilik bakanının da içinde bulunduğu bir ziyafetten
sonra tekrar uçuşuna devam eden genç tayyarecimiz bütün
Balkanlarda ajanslar ve gazetelerle aynen şu cümlelerle tanıtılmakta
idi: “Balkanların en cesur tayyarecisi.”
G. Primi: “Göklerin kızı” başlığı altındaki
makalesinde şunları yazıyordu. “Bugün, Tatoy hava istasyonuna,
şehirlerinin ilâhesi gibi, başı miğferli bir genç kız indiğini
görecekler. Gürbüz genç vücutlu tayyareci elbisesi içindeki bu
genç kız onların alkışlarına başarı ve heyecanı karşısında
kendisine has olan ve Türk halkının bildiği bir alçakgönüllülükle
cevap verecek.”
Balkan yarımadasındaki hükümet merkezlerinden geçişi
esnasında karşılaşacağı alkışlar, önce havacılık
tarihindeki ilk askerî kadın tayyareciye yönelik olacaktır. Bu
bile büyük bir şereftir. Avrupa’daki ve Amerika’daki bütün ülkelerde
eğitim görerek, sakin bir cüretle, hatta imanla tayyarecilik yapan
kadınlar görüldü ve bugün de var.
Fakat onların hepsinin faaliyeti sporculuk sahasında kalıyor.
Rekor kazanmak, yenilik hevesi kadınların kendilerini göstermek
gibi ezelî arzu bu çalışmaların esasını teşkil ediyor.
Hâlbuki Sabiha Gökçen’in sıra dışı yeteneği şudur
ki, onun yaptığı tayyarecilik sporu değildir, o kendisini askeri
pilotların tabi oldukları bütün kaideler altına koymuştur. Tanınmadan,
şöhret henüz genç başına bir çelenk haline konmadan önce,
tayyare pilotluğu yapmış, eğitimlerini düzenli, sebatlı bir şekilde
yapmıştı. Hava okulu öğrencilerinin üniformasını giymiş ve
onların basit hayatına tabi olmuştur.
Aynı meslekteki arkadaşlarını
barış ve savaş halindeki tehlikelerine de kendisini tâbi kılmıştır.
Tayyarenin önündeki mitralyöz onun için yalnız bir timsalden
ibaret kalmamıştır. Bu mitralyözlerle aldığı görev Tunceli
isyanında görülmüştü.
G. Primi’nin Sabiha Gökçen hakkındaki bu makalesi uzundur.
Burada Gökçen, dünyada ilk askerî tayyareci bir Türk kızı
olarak tayyarecilik tarihine geçmektedir.
Sabiha
Gökçen
Hocası
Savmi için
“O, göklerin
fatihi
idi.”
diyor.
1965
yılında hocası Savmi Uçan hakkındaki anılarını not ettiğim
bir yazıya Sabiha Gökçen’in geçmiş anılarını tazelemeye beni
sevk eden neden, gene rahmetli Savmi Uçan’ın hayat hikâyesi olmuştur.
Sohbet esnasında Sabiha Gökçen’e kahramanlıklarını bir
tesadüfün beni karşılaştırdığı kadınlık ve vefa timsali
Savmi Bey’in muhterem eşi Vedia Uçan’dan dinlediğim Savmi Uçan’ın
tarihimizde unutulmuş bir kahraman olarak kalmış olmasından üzüntü
duyduğunu söyledim. Gökçen, bunu kabul etmiş görünmek
istemiyordu. Fakat daha yakınımda oturan ablası kulağıma fısıldadı.
(Sabiha unutulmadı mı?)
Sabiha Gökçen hocası Savmi Uçan ile
Bu cümle hâlâ dimağımda ve ruhumda akisler bırakmaktadır.
Sabiha Gökçen Balkan turunu Atatürk’ün hayata gözlerini
kapadığı 1938 yılında Atatürk’ün arzusu ve emirleri ile yapmıştı.
21 Haziran 1938 Salı günü Yeşilköy Hava Alanı’nda karşılayanlar
arasında ben de bir gazeteci olarak bulunuyordum ve ikinci günü 22
Haziran 1938 Perşembe günü çıkan Kurun gazetesinin ikinci sayfasında
(Sabiha Gökçen gelirken) başlığı altındaki yazımda şöyle
diyordum:
“Dersim’in yüksekliği 3,000 metreyi bulur. Beyaz Dağı’nda
idim:
–Bugün Sabiha Gökçen, asileri bombalayacak dediler.
Muhafız Alayı, doğanın en korkunç dağlarından gizemli
Kutu Deresi’ne yaklaşıyordu.
Bana açıklamada bulundular:
–Bilir misiniz? Dediler. Burada uçak ile uçmak ne demektir?
Bu yüzde iki başarı uğruna yüzde doksan sekiz tehlikeye girmek
demektir. En korkulu yönü de, uçak çoğu kez dağların arasından
uçmak zorunda olduğu için, fevkalâde nişancı olan asiler kolayca
avlayabilirler.
İşte böyle bir bölgede Sabiha Gökçen bombardıman uçağı
ile uçarak, asileri arayacak ve onları, Türk Cumhuriyetini tanımak
istemeyen, ona karşı durmak, kanunlarına, mefkûresine karşı
gelmek isteyenleri bombalayacaktı.
Türk kızının Dersim dağlarında uçtuğu günün akşamı,
Hozat ilçesinde geceliyorduk. Şu haber geldi:
–Sabiha Gökçen asilerin sığındıkları yeri bularak
bombaladı. Asi reisi Seyit Rıza’nın evini yaktı.
Dersim’liler buna inanmamışlardı. Çünkü onların millî
(!) şairleri ve erkânıharp(!) leri serseri Ali Şir her Dersimliye
ezberlettiği marşında <<Türk uçaklarının sesi bize sinek
vızıltısı gibi gelir>> demişti.
Fakat Sabiha Gökçen’in bomba ile yıktığı Seyit Rıza’nın
evinde bulunan eşyalar, Yıldızname kitabı vesaire Elazığ’a
getirildiği günden sonra asi Dersimliler Ali Şir’in marşını
bir daha ağızlarına almadılar.
Dün Bayan Sabiha Gökçen’in Balkan turnesinden dönüşünü
beklerken, onun Dersim’de ancak damarlarında Türk kanı taşıyanların
gösterebileceği yüksek cesaretin hazzını bir daha duydum ve
kelimelerin bazen ne kadar gerçeği ifadeden aciz olduğunu düşündüm.
Sabiha Gökçen
tayyareci
üniformasıyla
Sabiha Gökçen Dersim
harekâtına katıldı. Başarılar gösterdi.
İşte, o korkunç, ne haritanın, ne hızın, ne de silahın
zerre kadar tehlikeyi önlemesine imkân olmayan doğanın haşin parçasında
başarılan görevi anlatmak isteyen kupkuru bir cümle...
Bu cesur ve kahraman Türk kızının Dersim dağlarına uçacağı
gün tehlikenin büyüklüğünü bilenler!
–Çok yazık olacak demişler. Delice bir girişim. Oralarda
hiçbir şey yapılamaz.
Fakat Sabiha Gökçen bu uçuşu ile yalnız tayyareci olmak
yeteneğini değil bir asker soğukkanlılığını ve bir erkânıharp
ciddiyetini taşımakta olduğunu da göstermişti.
Onun içindir ki, Bükreş radyosu Türk kızı için bütün dünyaya
şu cümleyi haykırdı:
“Bize dost ve müttefik Türkiye’nin ve tayyareciliğinin
selâmını getiren bu genç ve cesur geçmişi başarılarla dolu
tayyarecinin şahsında biz de kardeş Türkiye’yi ve Türk
tayyareciliğini selamlıyoruz.”
Üç senelik tayyareci Sabiha Gökçen, en büyük, en ağır,
en süratli ve son sistem bombardıman uçağı ile yalnız başına
yaptığı Balkan turnesi ile Türk kadınının erişilmez yetenek ve
kudretini bir daha bütün dünyaya ispat etti. Fakat kahraman Türk kızı,
her Türk gibi bu başarılarını, yalnız görevini yapmış
olanlara özel bir alçak gönüllülükle ifade ediyor.
Onu sevgi ve coşkunlukla karşılamak için sabırsızlananlara
dün uçaktan iner inmez şöyle dedi:
–Uçağın pusulasında küçük bir arıza olmuştu. Onun için
biraz geç kaldım.
Karşılamaya gelenleri beklettiği için duyduğu üzüntüyü
anlatmak istiyordu ve yüzünde gurur yerine bu üzüntünün izleri,
yurduna kavuşmanın hazzı vardır.
Çünkü Sabiha Gökçen, Türk kızı, Atatürk kızıdır.
27 sene önceki gazete sayfalarında kalmış olan bazı anıları
buraya naklettiğimden dolayı okuyucularımdan özür dilemeyeceğim.
Bunları naklederken Sabiha Gökçen’in bu defa konumuz olan Savmi Uçan’ın
Kiel köprüsünün altından uçağı ile geçmesi kadar, önemli başarılara
ulaşmasında Savmi Uçan’ın da payı bulunduğuna inanmış
bulunmamdır.
Böylece Savmi Uçan’ın havacılık tarihinde ne emsalsiz
bir kişilik olduğu bir daha belirmiş olacaktır.
Sabiha Gökçen anlatıyor.
–Tayyareciliğin uygulamalı kısmını Muhittin Hoca,
kuramsal kısımlarını Savmi Hocam veriyorlardı. Savmi Hocam Atatürk’ün
arzusu ile eşi Vedia hanımla birlikte Dolmabahçe sarayında misafir
bulunuyorlardı. Ben devamlı olarak Savmi Hocamla aynı çatı altında
bulunduğumdan dolayı daha çok faydalanıyordum. Bir sabah erken
kalkmıştım. Atatürk’ün de aynı saatte hazırlanmış durumda
olduğunu hayretle gördüm. Hayretle diyorum, çünkü Atatürk’ün
böyle çok erken saatte kalkması alışılmış değildi. O esnada
Savmi Bey Hocamın da giyinmiş olarak salonda olduğunu gördüm. Bu
da alışılmış değildi. Atatürk:
Savmi Uçan, İstanbul üzerinde uçarken
–Biz de
seninle Yeşilköy’e gideceğiz, buyurdu.
Meğer o sabah
benim ilk defa tek başıma uçuşa çıkmam kararlaştırılmış.
Benim, ondan haberim yoktu. Aslında ilk uçuşu yapacak tayyareciye,
heyecanlanmaması için tek başına uçuşa çıkarılacağı önceden
söylenmezdi.
Atatürk’ün
Yeşilköy’e gelmek isteyişi, Savmi hocamın ayakta oluşu ve
bizimle beraber gelmesi beni kuşkulandırmıştı. Fakat o sabah ilk
defa tek başıma uçuşa çıkarılacağım aklıma gelmedi.
Meydanda her türlü
hazırlık tamamlanmıştı. Uçağın yanına geldiğim zaman Savmi
Hocam:
–Sabiha ilk uçuşunu
bugün yapıyorsun. Biraz sonra tek başına uçacaksın, dedi.
Heyecanlanmıştım.
Ve Atatürk’ün de böyle erken saatte meydana gelişinin sebebini
anlamıştım.
Bu arada
tayyarecilik tekniğini bilmeyenler için bir noktayı açıklamak
isterim. Uçuşa alıştırılan öğrencilere uygulamalı dersler
verilirken öğrenci pilot yerinde, öğretmen arkasında oturur ve öğretmen
aynı zamanda uçağı idare edecek kumanda aletlerine hâkim olur. Öğrenci
tek başına uçacağı zaman öğretmenin oturacağı yerdeki kumanda
kolları çıkarılır, oraya uçağın dengesini temin edecek kum
torbası konur.
İlk uçuşumu
yapacağım tek motorlu uçakta bu hazırlıklar yapılmış, öğretmenin
oturacağı yerdeki kumanda aletleri çıkarılmış, kum torbası
konmakta iken Savmi Bey Hocamın birden müdahale ettiğini gördüm.
Daha doğrusu orada da hazır bulunanların hepsi bu hareketi hayretle
gördüler. Böyle bir müdahale yapılamazdı. Kumanda kolları çıkarıldıktan
sonra ister istemez dengeyi temin edecek kum torbasının konması
zorunlu idi. Hocam hazırlığı yapanlara:
–Kum torbası
yerine ben oturacağım, dengeyi ben sağlayacağım, dedi.
Herkes şaşırmıştı.
Uçağı ben idare edecektim, hocam arkada ancak bir kum torbasının
yapabileceği denge unsuru halinde kalacaktı. Vatansever, idealist
tayyareci, havacılıkta bilgi ile beraber cesaretin de timsali
sevgili hocam, bunu sadece benim için yapıyordu. İlk uçuşumda
hayatını benim yeteneğime emanet ederek, bana olan güvenine beni
inandırmakla ilk heyecanlarımı önlüyordu. İtiraf edeyim ki hocamın
bu hareketi heyecanım üzerinde yapıcı tesirini göstermişti. Uçuşumu
başarıyla yapıp yere indikten sonra Savmi Hocam:
–Şimdi kum
torbasını koyabilirsiniz, dedi.
Savmi Uçan gözünü
kaybettiği zaman hastanede tedavi edilirken
Eşi Vedia Uçan başucunda
İkinci
uçuşumu tek başıma, fakat bu defa içimde çekingenliğin,
korkunun zerresi olmadan sadece uçabilme heyecanı ile başarıyla uçuşumu
yaptım.
Sabiha Gökçen bu anısını anlatırken hâlâ gözlerinde
hocası Savmi Uçan’a karşı duyduğu saygı kıvılcımları
parlamakta idi.
Devam etti:
–Bunu hiçbir tayyareci yapmamıştır. Hatta düşünmemiştir
bile. Fakat başlangıçta da söylediğim gibi Savmi Uçan, emsali
ender bulunur bir yaradılışta idi.
SAVMİ UÇAN’IN TÜRK
TAYYARECİLİĞİ
HAKKINDA KONUŞMASI
1936 yılı 3 Mayıs Pazar günü Türk Kuşu İstanbul
Şubesinin açılış töreninde Savmi Uçan’ın konuşması:
Sayın bayanlar, baylar,
Türk Hava Kurumu, bugün Türk Kuşu’nun İstanbul şubesini
açmakla derin bir bahtiyarlık duymaktadır. Dünya milletlerinin
hava meselesine vermekte oldukları önemi düşünecek olursak Türk
Kuşu şubelerinin işe başlaması bizde niçin bu kadar derin bir
memnuniyet uyandırdığını daha iyi anlamış olursunuz. Bir
milletin köklü bir havacılık kurabilmesi, genç nesilden kuvvet
alabilmesine bağlı olduğunu başka milletlerin yapmakta olduğu
canlı tecrübelerden anlıyoruz. Hava filoları ne kadar büyük
olursa olsun, geride geniş ölçüde yedek bir uçman yığını hazır
bulunmadıkça bu filoların değeri sıfıra inmektedir. Bunun için
bir yandan makine ve malzeme çoğaltılırken gençliği de kanatlandırmak
bir zorunluluk haline gelmiştir. İşte Türk Kuşu, bu önüne
durulmaz ihtiyacın bir ifadesidir. Hayatını ve istiklâlini
binlerce yiğit feda ederek, dişini tırnağına takıp yıllarca uğraşarak
kurtarmış olan Cumhuriyet Türkiye’si, bir daha gafil avlanmamak için
elinden gelen bütün çalışmayı sarf etmekte, topraklarına,
denizlerine ve havalarına hiçbir yabancının sataşmaması için
tedbirli ve tetik durmaktadır. Yalnız şu nokta üzerinde iyice
durmalısınız ki, karadan ve denizden gelecek tehlike, hava
tehlikesi yanında korkunçluğunu kaybetmiştir. Bütün dikkatimizi
artık göklere vermek zorundayız. Binlerce ton bombayı yüklenen
binlerce uçağın bir şehre üşüşmesini bir defa göz önüne
getiriniz. Bu tehlikeye karşı koymak için bize Atatürk bir yol gösteriyor:
Bize hücum eden düşmanın topraklarına biz de yıldırımlar yağdırmalıyız.
Bunun için Türk gençleri arasından bol uçucu yetiştirmeliyiz.
Uçmayı öğrenmeye karar verirken gençlerimiz yalnız savaş
günlerini düşünmemelidir. Uçak yavaş, yavaş bütün ulaştırma
araçlarının yerlerini alıyor. Bir gün gelecek, nasıl sokaklarımız
otomobille dolu ise, havalarımız da uçaklarla dolacaktır. Uçmasını
bilen bir genç değerli bir mesleğe sahip olmuş bulunacaktır.
Türk Kuşu’na uçucu üye yazılmak için gençlerimizden,
hiçbir külfete katlanmalarını istemiyoruz. Onların öğrenimlerine
engel olmamak en baş düşüncemizdir. Gençlerimizi, okullarının
uygun oldukları zamanlarda çalışarak faydalı, hem de eğlenceli
bir kamp hayatı geçirmiş olacaklardır. Uçuculuk, aynı zamanda
sporların en zevklisidir. Bu spor gençlerimizin irade kuvvetini çelikleştirecek,
sağlıkları için de çok faydalı olacaktır.
Türk Kuşu’nun kanatları altında toplanacak Türk gençlerine
başarılar dilerim.
Savmi Uçan, Türk Kuşu Müdürü iken
Savmi Uçan, Türk Kuşu Müdürü iken
BİR MACERANIN HİKÂYESİ
Bu yazılarda
Savmi Uçan’ın eşi Vedia Uçan’dan şu anılar aktarılmaktadır.
–Trabzon’dan
Kafkasya sahillerine giderek Anadolu cephesine cephane yetiştirecekti.
Bu öyle dile kolaydı. Karadeniz düşman kuşatması altında idi. Sık,
sık bombardımanlar da oluyordu. Kocam, bu tehlikelerin hiç birine
önem vermiyordu. Bu seferden dönülmeyebilirdi de. Bu düşünce ile
ben de kendisiyle bu sefere katılmak istedim. Kocam itiraz etti; sen
gelme dedi, ben ölürsem, sen de benimle ölme, az da olsa bu vatanda
kurtuluşa kadar yapacağın hizmetler vardır. Fakat ben ısrar
ettim. Bu gün bu macerayı anlatmak, benim için imkânsızdır. Her
an ölüm tehlikesi karşısında idik. Yakalanmak, sorgusuz ölmek
demekti. Bu korku içinde ne yemek yiyebiliyor, ne de rahat nefes
alabiliyorduk. Millî Mücadele günlerinde vatanın kurtuluşu için
mücadeleye atılanlar, ne menfaat, ne de kişisel geleceklerini düşünüyorlardı.
Tek arzuları vardı: Vatanı kurtarmak, İstiklâl Savaşı’ndan
sonra, vatan kurtulup, hür ve bağımsız bir devlet kurulup vatanımızın
sahibi olarak yaşarken, bazı memurların görevlerini kötüye
kullandıklarını, mahkemelere verildiklerini gazete haberi olarak
duyuyorduk. Savmi köpürüyordu: Bu vatanda, bir kuruş hak yemek
vatan hainliğinden başka bir şey değildir. Böylelerini hudut dışı
etmeli der, bütün görevlerinde bu gibilerle mücadele ederdi. Kendi
yazdığı öz geçmişinde okuduğunuz gibi, gördüğü haksızlıklara
dayanamayarak birçok kişiyle kötü kişi oldu, zamanından önce de
emekli edildi.
Savmi Uçan
emekli edildiği zaman Almanya’da idi. Türkiye adına sipariş
edilen uçakları getirecekti. Emekli edildiği haberini alınca, Türkiye’ye
döndü. Kendisini çağıran Mareşal Fevzi Çakmak:
–Savmi Bey,
emekli oldunuz, şimdi ne olacak, uçakları kim getirecek? Diye
sordu.
Savmi Uçan,
her şeye rağmen kalbi vatan sevgisiyle taşan bir insandı. Mareşale
şu karşılığı verdi:
–Şu anda hiçbir
resmi sıfatım yoktur. Almanya’daki firma, bana çok parlak bir görev
önerdi. Henüz onu da kabul etmedim. Ben gene memleketime hizmet
etmek isterim. Bana istediğim tayyarecileri verirsiniz. Onları
Almanya’ya götürüp yetiştirir, satın alınan tayyareleri onlar
memlekete getirirler.
Vatan uğrunda
gözünü kaybeden, hayatını hiçbir tehlikeden sakınmayan Uçan’ın
bu hizmeti kabul edildi ve sipariş edilen uçaklar Almanya’dan
memleketimize getirildi.
ABİDİN DAVER’İN BİR YAZISI
17 Mayıs 1953
tarihli Cumhuriyet gazetesinde Abidin Daver (İlk Deniz Tayyarecimiz)
başlıklı yazısında merhum Savmi Uçan’ın hayatını şöyle
anlatır.
“Mayısın 15
nci günü, memleketimizde şehit havacıları anma günüdür. Önceki
gün Fatih’teki mütevazı kırık kanatlar anıtı önünde bu anma
töreni yapılırken ilk Türk tayyarecilerinden emekli Binbaşı
Savmi Uçan’ın da Teşvikiye Camiinde namazı kılınıyor ve adı
hürmet ve rahmetle anılıyordu. Öyle sanıyorum ki Savmi Uçan ilk
Türk tayyarecilerinden hayatta kalanların sonuncusu idi.
Deniz
çarkçı yüzbaşısı iken Balkan Savaşı’ndan sonra, o zamanki
tayyare kıtaatı kumandanlığının kurulmasına karar verdiği
deniz tayyareciliğine birkaç bahriyeli arkadaşı ile beraber gönüllü
olarak katılmıştı. Amerikan Curtiss firmasından alınan, o
zamanki adı ile ilk sâbih tayyaremiz, 1913 Haziran’ı ortasında
Florya’da uçurulduğu zaman, Amerikalı pilotun yanında Yüzbaşı
Savmi de vardı. 1914’de celbedilen Fransız havacılık uzmanı De
Gois’in açtığı kursa katılan 50 genç arasında Yüzbaşı
Savmi’de bulunmuş, üç hafta içinde kursu birincilikle bitirerek
bir altın saatle ödüllendirilmişti. Bahriye Nezaretine bağlı
olarak kurulan Deniz Tayyare Okulu’na atanan rahmetli, Fransa’nın
Nieuport deniz uçaklarını hiçbir öğretmen pilota gerek duymadan
uçurmayı başarmış, 27 Temmuz 1914’de yapılan bir törende bu uçaklardan
birini İstanbul semalarında dolaştırmıştı.
Birinci Dünya
Savaşı başladığı zaman Yüzbaşı Savmi, Karadeniz Boğazı’nda
kıyı devriye uçuşları yapıyordu. Boğazı bombalayan Rus
donanması üzerinde deniz tayyare okulu komutanı Necmeddin Bey’le
beraber uçmuş, uygun olmayan şartlara rağmen ateş sahası içine
girerek düşman gemileri üstüne bombalarını atmıştı.
Merhum, o savaş
içinde birçok kez Almanya’ya giderek genç havacılarımızın
yetiştirilmesi ve Türk havacılığının ikmâl işleriyle uğraşmış,
orada motor makinistliği kursu da görmüştür. Bu suretle hem
pilot, hem de uçak motoru makinisti olmuştur. Savaş içinde iki
arkadaşı ile beraber Macaristan’a giderek orada Alman Albatros
deniz uçaklarına tekerlek takmış ve bir uçuşta bunları müttefik
Bulgaristan topraklarına getirmiştir. Deniz tayyare okulu komutanı
olduğu zaman deniz tayyareciliğimiz için çok büyük manevî kıymeti
olan ilk bröveyi hazırlatmış, gençlerin yetişmesinde büyük
gayret ve himmet göstermişti.
Savmi Uçan, İstiklâl
Harbi’nde Anadolu’ya geçerek Büyük Millet Meclisi açıldığı
zaman gösteri uçuşları yapmak üzere hazırlanan kanatları bezden
ve emaitsiz uçaklardan oluşan bölüğün komutanı olarak başarıyla
görev yapmıştır. Bundan sonra 23 ncü Tümen emrindeki tayyare bölüğünde
bulunmuş, büyük taarruzdan önce Haliç’ten kaçırılan deniz uçakları
ile Amasra’da kurulan deniz tayyare bölüğünde komutanlık yapmıştır.
Merhum,
Cumhuriyet devrinde deniz tayyareciliğinin nüvesini kurmuş, İzmir’de,
Eskişehir’de bir hayli çalıştıktan sonra binbaşılıktan
emekliye ayrılmıştır. Bundan sonra Hava Kurumu’nda görev alarak
Kurum’un Havacılık Dairesi Eğitim–Öğrenim Müdürü olmuş ve
İnönü’de açılan Türk Kuşu kampında da müdürlük yapmıştır.
Tekrar askere alındığı zaman Harp Tarihi dairesinde çalışmış,
terhis edilince tekrar sivil havacılıkla meşgul olmuştur. Son
olarak Hamburg Başkonsolosluğumuzda görev yapıyordu. Çok iyi
Almanca bilir ve Fransızca da anlardı. Pervane çarpması
neticesinde yaralandığı bir kazada gözlerinden birini kaybetmişti.
Çok çalışkan, babacan, şakacı, yardımsever, vatanperver, boylu
boslu, erkek güzeli ve efendi bir adamdı.
Tayyare şehitlerini
anma gününde vatan toprağına tevdi edilmek gibi bir mazhariyete
erişen bu emektar ve kahraman Türk hava subayını hürmetle anarım.
Savmi UÇAN Almanya da iken
tetkiklerinde.
BELGELER KISMI
TOPÇU SUBAYINA AİT DİPLOMADIR
%80
Numara Birinci sınıf topçu
%60 Numara
İkinci sınıf topçu
%50 Numara
Üçüncü sınıf topçu
Elliden düşük not başarısız
Dersler
Azami Numara Kazanılan
Numara Açıklamalar
Ders defteri
100
98
Uygulamalı topçuluk
100
90
Kuramsal topçuluk
100
98
Hidrolik
25
20
Mühimmat
75
66
Toplam
400
372
Subayın ismi
: Savmi efendi.
Subayın rütbesi
: Asteğmen
Subayın topçuluktaki sınıfı: Birinci
Öğretmen
Gözlemci öğretmen
TOTTENHAM
Faik oğlu Ali Naci
(Denizcilik yanlışları yoktur)
Korvet kaptanı
Osman Yümni efendi oğlu
Trabzon’lu Savmi
Sicil: 788
Naspı
: 1 Mart 1922
Duhulü
: 2 Şubat 1903
Neşeti
: 16 Ekim 1905
Adı geçen, 11 Kasım 1920 tarihinde Gazal vapuru süvariliğine
atandığı, 3 Nisan 1921 tarihine kadar görev yaptığı kayıtlarla
uygun olarak onaylanır. 19 Ağustos 1923.
Bahriye Dairesi
İşlem
Müdürü
Hilmi
Tayyare Okulu Müdürlüğü
17
Aralık 1914
Sayı: 1
Savmi
UÇAN ve eşinin bir Belçika gazetesinde çıkan resimleri
TAYYARECİLİKTEKİ BAŞARISI
Tayyarecilik öğrenimi görmek üzere Bahriye Nezareti birliğinden
Yeşilköy Tayyare Okuluna gönderilen Deniz Yüzbaşı Savmi Efendi,
kendisine verilen görevleri belirli bir süreden önce başarıyla ve
hiçbir kaza meydana getirmeksizin emsal ve akranından üstün bir
surette yerine getirmesi nedeniyle, bundan böyle her sistemde uçakları
yönetmeye muktedir bir “Tayyareci” olduğuna ait tasdiknamedir.
Musaddaktır
Tayyare Okulu Müdürü
Kıdemli
Yüzbaşı
Mehmet
oğlu Abdüllâtif
Harbiye Dairesi
Harbiye Dairesi Başkanlığı
18
Kasım 1914
18 Kasım 1914
7
Muhabere ve muvasala
Kıtaatı şubesi
ANKARA’YA GİDİŞ İZNİ
Deniz Tayyare Okulu
Müdürü
Kıdemli Yüzbaşı
Savmi Efendi
Tayyareci Yüzbaşı Ahmet Efendi
Tayyareci Yüzbaşı Nuri Efendi
Tayyareci Subay vekili İsmail Efendi
Yukarıda isimleri belirtilen efendilerin gitmelerine izin
verilmesine ait belgedir.
2 Nisan 1920
Kaymakam
Mahmut
Fırka 24. K.
Ankara’ya gidebilirler
Eskişehir mutasarrıfı
Fatin
RUSYA’DAN CEPHANE VE
PARA GETİRMESİ
Trabzon Liman Başkanlığı
Sayı: 476/104
Trabzon Liman Başkan yardımcısı
Kıdemli Yüzbaşı Savmi Efendiye
Millî Savunma Bakanlığı’nın (onur duyduğum) 7 Kasım
1920 tarih ve 77 numaralı telgrafında belirtilen talimat uyarınca
hareket etmeniz gerekmektedir.
1. Rusya’da mürettebatsız kalan Gazal römorkörü süvariliğine
atandınız.
2. Söz konusu teknenin süvari yardımcılığına Yüzbaşı
Adil Efendi atanmıştır.
3. Söz konusu römorkörün baş çarkçılığına Aydın
Reis Gambotu çarkçı subaylarından Yüzbaşı Sadi Efendi ve ikinci
çarkçılığa Yüzbaşı Kâşif Efendi atanmıştır.
4. Söz konusu römorkörün ateşçi ve güverte mürettebatı
şimdilik memuriyeti sabıkalarında bizzarrur ipka edildiklerinden hüsnü
istihdamlarıyla ahvali namaraziyeye ictisar etmelerine katiyen meydan
verilmemesi gereklidir.
5. Daha sonra görevlendirilen subay ve mürettebatı yanınıza
alarak yerel görevinize rüsumatın 4 numaralı vapuru ile hareket
edilecektir.
6. Yerel görevinize varır varmaz, görevlendirildiğiniz
tekne harekete hazır hale getirilerek Tuapse limanına gece varılmak
üzere bulunduğunuz limandan hareket edilecektir.
Hocası Savmi Uçan’a
bağlılığını bir emanet gibi saklayan
Sabiha Gökçen 1938 yılında gazetecilerle konuşurken.
7. Tuapse limanına
varıldıktan sonra söz konusu yerde Millî Savunma vekili olan Rize
milletvekili Osman Bey’e başvurularak Trabzon’a taşınması
gereken eşyayı yüklemeye hazır olduğunuz bildirilecektir.
Savmi Uçan’a Enver Paşa tarafından verilmiş madalya beratı,
8.
mücbirei
saire dolayısıyla yüklediğiniz eşya deniz atılmak ve süveri
saire ile ziya telefine sebebiyet verilmemek üzere gayei tahammül
derecesinde teknenize verilecek eşya yüklenecektir.
9. Yükleme işleminin
tamamlanmasından sonra Trabzon Limanı’na geceleyin varılmak üzere
hareket edilecektir.
10. Trabzon limanına
geceleyin varıldığında mendirek içine girmek tehlikeyi önlemeyeceğinden
mendirek haricinde demir bölgesinde demirlenecek ve varılan gecenin
sonunda gün ışımaya başladığında demir alınarak mendireğe
girilecektir.
11. Olağanüstü durum karşısında
bulunulması nedeniyle gidiş ve dönüş seferlerinin bir hafta içinde
tamamlanması pek gerekli olmadığından mendireğe girilmesinden
sonra Trabzon’a indireceğiniz eşyanın sayı ve cinsiyle Tuapse
Milli Savunma Bakanlığından verilecek resmi evrakı müstashiben ve
yükünüzün boşaltılmasından sonra hareket hazır olabilmeniz için
teknenizin malzemei seferiyesine muktazi nevakii müş’ir bir liste
ile tarafı senaveraneme başvurulacaktır.
12. Tuapse’de ve
Trabzon’a varıldıktan sonra gerek mürettebatınız ve gerekse
sizin, temasta bulunulacak kişilere görevinize ve taşıyacağınız
eşyaya ait açıklamada bulunulduğu takdirde (bu konuda meydana
gelecek açıklamanın hangi kaynaktan yapıldığının anlaşılması
durumunda tedabiri kafiye ittihaz kılınmış olmasından) açıklamanın
meydana geldiği teknenin üst düzey görevlileri ve subaylarıyla
birlikte ayırım yapılmadan
askeri sırları açıklayanlara uygulanan ceza ile cezalandırılacaktır.
13. Seyir sırasında düşman
gemileri ile karşılaşıldığında teknenizin ele geçirilmesi ve
el konulması gibi bir durum meydana geldiğinde gerek teknenizin ve
gerekse yükünüzün düşman eline geçmesi kesinlikle uygun
olamayacağından imkân ölçüsünde önlem düşünülecek ve bu
konuda başarı ümidi kalmadığı takdirde görevli bulunduğunuz
tekne yüküyle batırılarak mürettebat ile birlikte teknenizin
filikalarıyla birlikte en yakın sahile iltica edilecek ve düşman
tarafından yakalanıldığı takdirde de görevinizle ilgili hiçbir
şey anlatılmayacaktır.
14. Bu talimatın
uygulanmasından ve gördüğü eksikliklerin tamamlanmasından görevlendirilen
kişi sorumludur.
11 Kasım 1920
Trabzon Liman Başkanı ve Deniz Müfreze Komutanı
Korvet
Kaptanı
Nazmi
Mühür
Büyük Millet Meclisi
Millî Savunma Bakanlığı
Umuru Bahriye Dairesi
Sayı:
219
Deniz Tayyareci
Kıdemli Yüzbaşı Savmi Efendi.
Bolşevik
limanlarından sağlanacak savaş araçlarının taşınması için söz
konusu limanlara gidip gelmek ve bu sırada sağlayacağımız deniz uçakları
ile Bolşevik limanlarından kendi limanlarımıza hareket edecek olan
teknelerin düşman gemilerinin hücumlarından korunması için istikşafta
bulunmak üzere Trabzon’da Aydın Reis gambotu süvarisi eşliğinde
atandığınız yeni görevinize başlayınız.
Millî Savunma Bakanı
Mareşal
İmza
14 SENELİK HİZMET
Türkiye Cumhuriyeti
Eskişehir
Hava Kuvvetleri
8 Kasım 1926
Müfettişliği
Sayı: 1/9548
Yedek sınıfa
aktarılmış olan tayyareci Binbaşı Savmi Bey Türkiye Hava
birliklerinde berrî ve deniz çeşitli ünitelere komuta ve bir Hava
Okulu Müdürlüğünü yönetmiştir. Savmi Bey çeşitli tip uçaklar
üzerinde başarılı bir şekilde uçarak akranlarından öne geçmiş
ve şahsen uçurarak birçok öğrenciler yetiştirmiştir.
On dört seneye
varan havacılık hayatını uçarak geçiren söz konusu kişi, her
zaman kendi emrine verilecek bir hava birliğini tam bir güç ve dürüstlükle
yönetebileceğini Türkiye Cumhuriyeti Hava Kuvvetleri Müfettişliği
onaylar.
Hava
Kuvvetleri Müfettişi
Tuğgeneral
Muzaffer
TAKDİRNAME
Türkiye Cumhuriyeti
Eskişehir
Hava Kuvvetleri
23 Aralık 1927
Müfettişliği
2 nci Şube
Yedek sınıfa
aktarılmış olan Tayyareci Binbaşı Savmi Bey’in ara vermeden uçarak,
Hava Kuvvetlerinde görevli bulunduğu 14 sene içinde ceza alacak bir
durumunun görülmediği ve kendisinin iyi durumuyla akranlarından öne
geçmiş olduğunu belirten belgedir.
Trabzon Deniz Ulaştırma Komutanlığından verilmiş bir
belge
(Çevirisi aşağıdadır)
Trabzon Deniz Ulaştırma Komutanlığı
Sayı: 4394/3038
Tayyareci Kıdemli Yüzbaşı Savmi Bey’e
Güverte Mühendisi
Zeki ve Tarık ile makine mühendisi Suphi ve Nuri Efendiler yanınızda
olduğu halde İnebolu’ya gelen üç deniz uçağını alarak
Amasra’ya acele olarak hareket etmeniz büyük başkanlıktan gelen
emir olup, ilk hareket edecek araç ile İnebolu’ya gitmeniz ve balâdaki
efendilere durumu bildirmeniz gereklidir efendim.
Trabzon Deniz Ulaştırma Komutanı
Korvet
Kaptanı
Fahri
ROHRBACH UÇAK FABRİKASINDA
ÖĞRENİLECEK KONULAR
1. Rohrbach
deniz uçaklarının uçarak hareket ve uçuşlarını öğrenmek ve eğitimlerle
meleke kazanmak.
2. Gündüz ve
gece her türlü uçuşların yapılması ve bu uçaklarla bomba, mayın,
torpito atılması ve diğer bütün görevlerin eğitiminin yapılması.
3. Rohrbach
bombardıman uçaklarının üretimini incelemek ve bu üretimle diğer
metal deniz uçakları inşaatı arasında görülen dikkat çekici
farklılıklar.
4, Rohrbach
fabrikasında görülecek diğer çeşit ve tipte uçaklar hakkında
inceleme.
5. Fabrikanın
kuvvet ve kabiliyeti ile genel durumun incelenmesi.
6. Fabrika işçileri,
mühendisleri, müdürleri ile sermayesinin detaylı incelenmesi.
7, Bombardıman
uçakları ile yapılan uçuşlarda görülecek yenilikler.
8. Bu uçaklarla
mayın ve torpito atma işleminin incelenmesi ve bizzat uygulanması.
9. Fabrikada
hazır olduğu bildirilen ulaştırma uçaklarının incelenmesi,
teknik özellikleri ve ne kadar zamanda ve ne şekilde savaş görevi
yapacak duruma getirilebildiği.
10. Rohrbach uçaklarının
ve BMW motorlarının Almanya tecrübe dairesinden aldıkları
belgelerin incelenmesi ve üzerlerinde deneme yapılması.
11. Rohrbach fabrikasının
üretmekte olduğu çeşitli tip uçaklardan hangi milletler ne miktar
almışlar ve sipariş vermişler.
12. Bu uçakların
fabrikaya kaça mal olduğunun incelenmesi.
13. Uçakların onarılması
konusunun incelenmesi ve öğrenilmesi.
14. Şartnameye göre
oradaki inceleme ve tecrübe sonunda daha ne gibi yedek diğer
malzemeye ihtiyaç vardır.
15. Makinelilerin ve topların
bizzat kullanılması, bomba atma cihazlarının bizzat denenmesi.
16. Uçakların ömrünün
uzatılması için kullanılmasındaki özellikler.
(Aslına
uygundur)
30 Mayıs 1926
IV
ncü Şube
Binbaşı Cevdet Kerim
BAŞARILI BİR TAYYARECİ OLDUĞU
Tayyare Okulu Müdürlüğü
17 Aralık 1914
Sayı: 1
Tayyarecilik eğitimi
görmek üzere Bahriye Bakanlığından Yeşilköy Tayyare Okuluna gönderilen
Deniz Yüzbaşı Savmi Efendi kendisine verilen görevleri belirlenen
süreden önce büyük bir başarıyla ve hiçbir kaza meydana
getirmeksizin emsal ve akranından üstün bir şekilde yerine
getirmesi nedeniyle, bundan böyle her sistemde uçakları yönetebilir
bir tayyareci olduğuna ait onay belgesidir.
Tayyare Okulu Müdürü
Abdüllatif
Mühür
Muhabere
ve Muvasala
Şubesi
18
Aralık 1914
Harbiye Dairesi
Uygundur
Mühür
Harbiye Dairesi Başkanı
18 Aralık 1914
Türk Hava Kurumu
Genel Merkezi
İşlemler Şubesi
Havacılık Dairesi Genel Müdürlüğüne
Etimesğut
27 Ocak 1950 tarih ve 141, 7 Şubat 1950 tarih ve 249 sayılı gizli yazılarınız.
Yaşları
60’dan yukarı olduğu hâlde çalışmalarından faydalanıldığı
bildirilen isimleri aşağıda yazılı üç memurla, üç
hizmetlinin, memurlar yönetmeliğinin 66 ncı maddesine göre görevlerine
bir yıl daha devam etmeleri ve bunların altında gösterilen Savmi Uçan’ın
da, önerdiniz gibi, görevinin 1 Temmuz 1950 tarihine kadar uzatılması
Merkez Yönetim Kurulunun 2 Mart 1950 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Saygılar.
Gümüşhane
Milletvekili Y.
T. H. K. Başkanı
Server
Ziya
Hüsmen Gökaşan
Dr.Ragıp Erensel
Dr.Atıf Tümay
Mustafa Köksal
Ayşe Gürsoy
Ziynet Yabaş
Savmi Uçan
EMEKLİLİĞİ İÇİN
İşlemler
8564
6
Haziran 1950
Havacılık Dairesi Genel Müdürlüğüne
Etimesğut
60 yaşını
dolduran memur ve hizmetlilerden görevlerinden fayda görüldüğü için
kullanılmalarına devam edileceklerin her yıl Merkez Yönetim
Kurulu’ndan karar alınmak şartı ile 65 yaşını dolduruncaya
kadar görevlerine devam edebilmeleri ve 65 yaşını doldurmuş olan
bütün memur ve hizmetlilerin 1 Temmuz 1950 tarihinden itibaren görevlerine
son verilmesi Merkez Yönetim Kurulu’nun 3 Haziran 1950 tarihli
toplantısında kararlaştırılmıştır.
Havacılık
Dairesinde çalışanlardan aşağıda adları yazılı olanların doğum
tarihlerine göre 65 yaşını bitirmiş olduklarından bu karar gereğince
bu ayın sonuna kadar görevlerine son verilmesini ve 60 yaşını aşmış
fakat 65 yaşını doldurmamış olanlardan çalışmalarında yarar görülenler
ve şimdiye kadar Merkez Yönetim Kurulu’ndan karar alınmış
olanlar varsa incelenerek Merkez Yönetim Kurulu’ndan karar alınmak
üzere memurluk görevleri ile isimlerini ve doğum tarihlerini gösterir
cetvelin gönderilmesini rica ederim.
Türk
Hava Kurumu Başkanı
Ş. Sökmensüer
Dr. Ragıp Erensel
Çamaşırcı Ayşe Gürsoy
Aslı gibidir
28 Haziran 1950
YABANCI ÜLKELERDE ALDIĞI TAKDİRNAMELER
Wilhelmshaven, 4 August 1915
Besitz – Zeugnis
Für das Flieger – Abzeichen.
Seine Majestat
der Kaiser Haben Allerhöcht die Verleihung des Seeflieger –
Abzeichens durch den Staatssekretar des Reichs – Marine – Amts für
den Türkischen
Kapitanlautnant Sawmy
Zu genehmigen geruht.
Jm Auftrage des
Staatssekretars des Recihs – Marine – Amts
Kontre – Admiral
Mühür
Befehlshaber der Marine – Luft – Abteilungen
ROHRBACH METALL – FLUFZEUGBAU G. M. B. H.
Zeugnis
Unsere zeichen r
Tag
T; K/Hf. 2
30. IV, 30
Herr
Korvettenkapitan a. D. İbrahim Savmi Bey ist seit dem 1 Juni 927 bis
zum heutigen Tabe bei unzere firma als Einflieger tatig gewesen.
Er hat unsere
Typen “Rodra I”, “Rocco”, “Robbe II” einflogen, die
Musterprüfunger unseres Flugbootes “Rocco” und die Abnahmeflüğe
der an die Türkei gelieferten Rodra 1 Flugboote durchge führt sowie
unseren Landfileger Steindrff auf dem Flugboot “Rocca” eingeschult.
Wir bastatigen
Herrn Savmi, dass er samtliche Flüge zu unserer vollsten
Zufriedenheit ohne Bruch durchgeführt hat.
Herr Savmi ist
ein ausgezeichneter Flieger, der uns auf Grnud seiner langjahrigen
seemannischen und fligerischen Erfahrungen und seines hervoürragenden
technischen Verstandnisses bei dem Einfliegen sehr gute Dienste
geleistet hat. Er hat sich jederzeit mit seiner ganzen Persanlichkeit
voll für die Interresen unserer. Firma eingesetzt.
Neben seiner
Fliegerischen atigkeit hat Herr Savmi zahlreiche technische
schriftsatze ins Türkische ubersetzt.
Wir köhnen
Herrn Savmi auf Grund seiner fliegerischen Leistungen und seiner
persanlichen Eigenschaften aufs Beste empfehlen.
Wir bedauern
ausserordentlich, dass wir infolge Betriebseinschrankung nicht in der
Lage waren, den mit Herrn Savmi geschlossenen Vertrag uber den
heutigen Tag hinaus zu verlangern.
Rohrbach Metal–Flufzeugbau
Geselschaft mit beschrakter Haftung
Koch Grüner
POLİTİKADAN UZAK KALMASI GEREKENLER
Tarih Dünyası
mecmuasında Oktay Enünlü, Savmi Uçan’ın biyografisini yazdıktan
sonra şu satırları yazmaktadır.
“Bu satırları
özellikle kaydediyoruz. Türk milletinin bir ferdi olarak, kahramanlıkları
gelecek kuşaklara örnek olacak bir kişi, politika uğrunda feda
edilmeli midir? Ve bu kahraman kurtarılmasında hayatını koyduğu
memleketinde son nefesini verirken duyduğu hüsran ne kadar acıdır.
O Savmi Uçan
ki, Türk adını mesleği ile dünyaya tanıtmış, dünya radyo ve
gazeteleri kendisinden sitayişle bahsetmişlerdi.
Politikadan
uzak kalmak istememize rağmen, bu işareti sadece ve sadece ulusal
hislerimize tercüman olmak gibi yapıcı olmasını dilediğimiz bir
dilekle tarihe mal etmek istemekteyiz. Savmi Uçan’ın bedeni fâni
hayata intikal eder, fakat kahramanların ruhları bu milletle beraber
yaşar. Dileğimiz, Savmi Uçan’ın şahsında bizim duyduğumuz acının
duyulması ile bu gibi kaprislerin ayrılık, gayrilik gözetmeden,
hangi partiye mensup olursa olsun feda edilmemelidirler.”
SON SÖZÜMÜZ
Nesiller
kendilerinden önce gelenlerin bıraktıkları eserlerle, yaptıkları
hizmetlerle övünürler. Bu geçmiş, milletlerin tarihi demektir.
Tarihlerini unutanlar ise, hafızalarını kaybetmiş bedbahtlardan
farksız insan topluluklarından başka bir şey olamazlar.
İtiraf edelim
ki, tarihimiz kahramanlık menkıbeleri ile dolu olduğu halde bu
kahramanları unutuyoruz. İşte, Savmi Uçan ve onun gibi yüzlercesi.
Bu küçük
eser, elbette ki, Savmi Uçan’ın bütün ve tam bir biyografisi değildir.
Onun hayatını bütün ayrıntısı ile yazmak, havacı yazarlarımıza
düşen kutsal ödevlerden biridir. Biz, sadece bu vatan uğrunda
hayatlarını kaybeden, ömürlerini vatan hizmeti ile tüketenlerin
unutulmamaları dileği ile bu örneği veriyoruz. Bir rastlantı
bizi, Savmi merhumun değerli eşi Vedia Uçan’la karşılaştırmasaydı,
burada bir kısmını yayınladığımız belgelerde belki ellerde
kayba uğrayacak ve hiç şüphesiz Savmi Uçan’ın yaşamını
inceleyecek gelecek kuşakların yazarları karanlıkta kalacaklardı.
Hele Millî Mücadelemizde,
ölüm–kalım savaşımızda hizmetleri geçenler unutulur, arkada
kalanları acıları ile baş başa bırakılırsa vatanseverlik
ideallerimiz hayal kırıklığına uğramış olmaz mı?
Bir Millî Mücadele
müzemiz yoktur. Birçok belgeler mahvolmuş ve kaybolmuştur. Ve örnek
olarak, Savmi Uçan’a ait eşinde bulunan bazı belgeler de
kaybolabilirdi. Sayın Vedia Uçan’ın arzusu üzerine Türk Hava
Kurumu Genel Başkanı Sayın General Nuri Arslantaş’a durumu
bildirdik. Minnet ve şükranla kaydetmek isteriz ki, yakın ilgi gösterdiler,
Türk Hava Kurumu İstanbul teşkilatı ilgilileri Vedia Uçan’ı
ziyaret ettiler ve bu ilgi, eşinin unutulmuş olmasının acısı içinde
bulunan Vedia Uçan’a en büyük manevî ödül oldu. Elindeki bütün
belgeleri de Hava Kurumu müzesine gönderecektir.
Her mesleğin
unutulmuş kahramanları, ya kendileri, ya da yakınları bu unutulmanın
hüsranı içinde ve çoğu manevi acının yanında maddî yokluklar
içinde çırpınmaktadırlar.
Hele Türk
vatanında namuslu olmanın, vatan ve millet uğrunda aşk ve
feragatle mücadele etmenin ödülü unutulmak olmamalıdır.
Niyazi
Ahmet Banoğlu
15 Mayıs günü toprağa verilen Savmi Uçan’ın
cenaze töreninden bir görünüş
Ömrü
boyunca vatan hizmetinin en şereflilerini yapmış olan
Kahraman Savmi, lâyık olduğu sevgi ve gözyaşları arasında
ebedi istirahatgâhına giderken