Hürriyet
Gazetesi Ramazan ayının başlamasından hemen önce, gazetenin ilk
sayfasında “Ramazan ayı boyunca Murat Bardakçı’nın
kaleminden Ramazan Çadırı” başlıklı sayfanın yayınlanacağını
duyurdu. Tarihimizden bazı kesitler daha çok magazin havasında
yazılarla bu sayfada yayınlanmaya başlandı. Ancak, Murat Bardakçı’nın
19 Kasım tarihinde “İlk hava şehidlerimiz, Fatih Meydanı’nda
uyuyorlar” başlıklı yazısı basınımızda yayınlanan “düzmece
tarih” konusunda eşi görülmemiş bir örnek olarak karşımıza
çıktı.
Neredeyse
her cümlesi, milli arşivlerimizde ve kütüphanelerimizde
belgeleri bulunan gerçeklere aykırı, yanlış ve uydurma
bilgilerle doluydu. Murat Bardakçı’nın herhangi bir arşiv veya
basit bir literatür araştırma zahmetine dahi girmeden düzmece
bir tarih yazdığı apaçıktı.
Bugün
tarihimizle ilgili değerli belgelerin muhafaza edildiği yerlerden
biri de M.S.B. Arşiv Müdürlüğüdür. Buradaki müzeyi gezenler
Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleriyle karşılaşırlar:
“Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık
kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir
mahiyet alır.” Gerçekten, Murat Bardakçı’nın ilk hava şehitlerimizle
ilgili düzmece tarih yazısı insanı hayrete düşürmektedir.
Kitaplar,
dergiler ve gazetelerde yayınlanan yazılar gelecek nesiller için
kaynak niteliği taşırlar. Bu nedenle, gerekli düzeltmenin yayınlanması
amacıyla, söz konusu yazısında yer alan bir çok asılsız
ifadenin yanında, en temel yanlışlar altı madde halinde Murat
Bardakçının dikkatine sunuldu.
1)
İlk hava şehitlerimiz
olan Fethi Bey, Sadık Bey ve Nuri Bey, Murat Bardakçı’nın yazdığı
gibi “Fatih Meydanı’ndaki anıtın altında” yatmamaktadır.
1914 yılında Filistin bölgesinde düşen ilk hava şehitlerimiz
Suriye’de, Şam’da Emeviye Camii Şerifi’ndeki Selahaddin-i
Eyyubi’nin türbesinin yanında yatmaktadırlar.
- İlk Hava Şehitlerimiz
Fethi, Sadık ve Nuri Bey'lerin gerçek mezarları ( Fotograf
:
tayyareci.com Kolleksiyonu )
2)
Havacılık tarihimizde İstanbul-Kahire
uçuşu olarak anılan tarihi hava seferi için Fethi Bey ve Nuri
Bey Murat Bardakçı’nın yazdığı gibi “Şubat 1913”
tarihinde değil, 8 Şubat 1914 tarihinde İstanbul’dan, bugün Yeşilköy
olarak bilinen Ayastefanos’ta kurulmuş olan Tayyare Mektebinden
hareket etmişlerdir.
3)
Fransız havacı Pierre
Daucourt, Murat Bardakçı’nın yazdığı gibi Osmanlı
genelkurmayının “daveti” üzerine “hava kuvvetlerimizi oluşturmak”
için İstanbul’a gelen yabancı pilotlar arasında değildir.
Kendisi, Fransa’da uzun mesafe uçuşları için konulan ödülü
kazanmak amacıyla Ekim 1913’te Paris’ten hareketle,
Paris-Kahire uçuşu olarak anılan hava seferine çıkmıştır. Bu
uzun mesafe uçuşunun bir durağı olarak İstanbul’a inmiştir.
Ayrıca, uçağı kötü hava koşullarından dolayı Toros Dağlarında
düştüğünde Daucourt, Murat Bardakçı’nın yazdığı gibi
“feci şekilde” can vermemiştir. Bu kazadan sağ salim kurtulan
Daucourt, Mısır’a kadar uçuşunu tamamlayabilmek için, düşen
uçağının yerine Fransa’dan yeni bir uçak gönderilmesini dahi
istemiştir.
4)
Temmuz 1912’de, bir grup
havacımızla birlikte, tayyare makinisti olarak eğitim almak üzere
İngiltere’ye gönderilen Fethi Bey, Murat Bardakçı’nın yazdığı
gibi orada “birkaç yıl” kalmamıştır. İngiltere’de sadece
birkaç ay devam edebildiği eğitimler sırasında, uçuculuğa
olan yatkınlığı ve yeteneği fark edilerek, teknik eğitiminin
yanında pilot olarak da eğitilmiştir. Balkan Harbinin başlamasıyla
eğitimini yarım bırakarak yurda dönmek zorunda kalan Fethi Bey,
Ekim 1912’de Garbi Rumeli Ordusu emrindeki tayyare müfrezesinde
rasıt olarak harbe katılmıştır. Tüm güçlüklere rağmen
Balkan Harbinin ikinci safhasında pilot olarak gerçekleştirdiği
başarılı keşif uçuşları ile Osmanlı Ordusunun Bulgar
kuvvetlerini geri püskürtmesinde büyük katkısı olmuştur.
5)
Nuri Bey, Şubat 1914’de
başlayan İstanbul-Kahire hava seferinde, Murat Bardakçı’nın
yazdığı gibi Fethi Beyle “aynı model bir uçakla” uçmamıştır.
Nuri Beyin uçtuğu “Prens Cellaleddin” isimli uçak Deperdussin
tipindedir.
- Deperdussin
Tayyaresi ( foto: Havacılık Tarihinde Türkler 1 Kitabı )
6)
Nuri Bey, Murat Bardakçı’nın
yazdığı gibi İstanbul-Kahire hava seferinden “geri dönmeyi”
başaramamıştır. O da, Fethi Bey gibi, Filistin bölgesinde
Yaffa’dan kalkarken denize düşmüş ve şehit olmuştur. Nuri
Beyin adı, Fethi Bey ve rasıdı Sadık Beyle beraber havacılığımızın
ilk şehitleri olarak anılmaktadır.
Murat
Bardakçı’nın düzmece tarih konusunda bir ibret vesikası olan
yazısındaki yanlışlar bunlarla bitmemektedir. Yazısında ısrarla
ilk hava şehitlerimizin altında yattığını belirttiği anıt,
hem yazısı içinde hem de kullandığı fotoğrafın tanımında
belirttiği gibi “1914” yılında tamamlanmamıştır. Temeli
Enver Paşa tarafından Nisan 1914’te atılan anıt, 1916 yılında
tamamlanmıştır.
- Fatih
Meydanı'ndaki Tayyare Şehitleri Anıtı (Fotograf : Bülent
YILMAZER kolleksiyonu )
Yukarıda
işaret edilen temel tarihi yanlışların aziz hava şehitlerimizin
anısına, onların halen hayatta bulunan aile yakınlarına ve şanlı
havacılık tarihimize büyük bir saygısızlık olduğu konusunda
açık bir dille Murat Bardakçı’nın dikkati çekildi. Aldığı
uyarının kaynağını da belirterek bu büyük yanlışın düzeltilmesi
kendisinden rica edildi. Ayrıca, bu husus Hürriyet Gazetesi Genel
Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’e de yazıldı. Yönetimindeki
gazetede, ilkeli gazetecilik anlayışından yoksun olarak, hiçbir
araştırma yapılmadan kaleme alınmış ve hiç kontrol edilmeden
yayınlanmış bu yazıdaki tarihi yanlışlarla ilgili sorumluluğu
kendisinin de paylaştığı hatırlatılarak, düzeltmenin yayınlanması
talep edildi.
Yazısının
baştan aşağı yanlışlarla dolu olduğu, böyle uydurma bir yazıyı
nasıl yazdığı sorulunca, Murat Bardakçı hiç utanmadan, “o
sayfadaki yazıyı benim mi yazdığım anlaşılıyor” diyebilmiştir.
Sayfanın üzerinde kendi ismi ve resmi bulunurken, gazetenin ön
sayfasında söz konusu sayfanın kendi kaleminden çıktığının
ilan edilirken, Murat Bardakçı’nın böyle söyleyebilmesi son
derece düşündürücüdür. Eğer ki, Murat Bardakçı bu yazıyı
hiç bir kaynak göstermeden ve eserin asıl sahibinin adından hiç
bahsetmeden, “başkasının eserinin üzerine imza atarak kendi çalışmasıymış
gibi” yayınladıysa, hiç çekinmeden intihalcilikle suçladığı
kişilerle aynı seviyeye inmiş olacaktır.
Başkalarının
hataları konusunda kalemini sivriltmeyi bilen Murat Bardakçı, ne
yazık ki kendi cehaletinin eseri olan ayıbını düzeltmek için
en ufak bir çaba dahi göstermemiştir. Bir özür ve düzeltmeyi
yayınlamak bir yana, kendisine ayrılan sayfada, kendi yönetiminde
hazırlanan Hürriyet Tarih dergisinin reklamında, sanki nispet
yaparcasına şu sözleri kullanmaktadır: “Bildiğiniz tarih değil,
bilmediğiniz tarih.” İlgili belgeleri bulabileceği milli arşivler
de belirtilerek tarihi gerçekler kendisine açıklandığı halde
yanlışını düzeltmek ve özeleştiri yapmak konusunda gereğini
yapamayan Murat Bardakçı, anlaşılan odur ki “olmamış
tarihi” yazarak bizlere bilmediğimiz düzmece bir tarihi sunmayı
amaçlamaktadır.
Tüm
tarihi gerçeklere aykırı, baştan başa yanlışlarla dolu bir
yazıyı yazan ve yayınlayanların, ilgili belgeleri
bulabilecekleri kaynaklar da gösterilerek gerçekler kendilerine
sunulduğunda, aynı sayfada ve aynı büyüklükte doğrusunu yayınlamaları
sadece meslek etiklerini tanımlayan görev ve ilkeler gereği değil,
aynı zamanda şahsi haysiyetlerinin de gereğidir.
Milli
birlik ve beraberliğimizi bozmak, bu vatanın yücelmesi ve
korunması için kanlarını dökmüş şehitlerimizi küçültmek için
çaba harcayan yeterince düşmanımız varken, popülist tarihçilerin
bunların ekmeğine yağ sürmek istercesine düzmece tarih yazmaları
ve bunu yayınlayabilecek ortamı bulabilmeleri acınacak bir
durumdur. Yazıklar olsun!
Bülent
Yılmazer
yilmazer@tr.net
|