Sovyet/Rus
havacılığı Batı Dünyası’ndaki gelişmelerden büyük ölçüde
yararlanmıştır. II. Dünya Savaşı sonrası Sovyetler Birliği’nin
havacılıkta yaptığı büyük atılım kendi tasarım bürolarının
çalışmalarıyla birlikte özellikle Almanya’dan getirdikleri
teknik elemanlardan edindikleri ileri teknoloji sayesinde olmuştur.
Bu sayededir ki Sovyetler Birliği havacılık endüstrisi büyük bir
ivme kazanmış, zaman zaman Batı Dünyası’nın önüne dahi geçmiştir.
II.
Dünya Savaşı öncesinde ve savaşın ilk yıllarında A.N.Tupolev
ve A.Mikoyan gibi önde gelen Sovyet tasarımcıları sık sık Alman
havacılık kuruluşlarını ziyaret ediyor, protipleri
ve üretim teknolojilerinin inceliyordu. Bu ziyaretlerin
birinde Junkers şirketi gizli Alman projelerini de içeren bir özel
bir gezi organize etmişti. Bu özellik Ruslar’ın aklında iyice
kalmış olmalı ki savaş sonrasında Junkers’in Bernburg’daki
fabrikası hemen sökülmüş, olduğu gibi Rusya’ya taşınmış,
1. No.lu Uçak Fabrikası adı altında Kubishev’de tekrar kurulmuştu.
Rus teknisyenlerinden meydana gelen OKB-1(1)de Junkers’in
bu Rusya’daki yeni fabrikasında çalışmalara başlamıştı.
Bununla
da yetinmeyen Sovyetler Birliği yöneticileri, 22 ve 23 Ekim
1946’da tarihin en büyük teknolojik göçünü (ve Batı’nın
birçok yüzkarasından birini) gerçekleştirdiler. Ekseriyeti
Junkers ve BMW şirketlerinden olan yüzlerce Alman bilim adamı, mühendisi,
tasarımcısı ve hatta ustabaşısı, tezgah operatörü adam kaçırmayı
andıran bir usulle, Stalin’in emri üzerine trenlere doldurulup
Sovyetler Birliği’ne nakledildiler. Bu elemanlar Kubishev 1. No.lu
Uçak Fabrikası’na yerleştirildiler ve en çok onbeş kişiden oluşan
çalışma gruplarına bölündüler.
Her gruba kendileriyle beraber çalışmak üzere otuz Sovyet
teknisyeni verildi. Bu gruplara yaptırılan projeler tamamlanma aşamasına
gelindiğinde, merkezden gelen bir emirle iptal ediliyor, projelerin
tamamı Rus’lara intikal ettiriliyordu. Bu yöntemle Alman bilim
adamlarına yüzlerce araştırma projesi ve prototip çalışması
yaptırıldı.
Rusya’ya
gönderilen tasarımcı ve bilim adamlarının arasında BMW roket
laboratuvarının başı Dr. Kurt Schenk, Junkers ekibinin lideri
durumunda olan Dr. Walter Baade gibi tanınmış ve önde gelen
isimler bulunuyordu. Dr. Baade Junkers’den önce on yıl Amerika
Birleşik Devletleri’nde tasarım ve üretim konularında çalışmış,
o ülkenin uçak konstrüksiyon teknolojilerine son derece vakıf bir
elemandı. Diğer çok tanınmış iki isim de bombardıman uçakları
uzmanı Ernst Heinkel ile
jet avcı uçağı tasarımcısı Siegfied Gunther’di. Siegfried
Gunther daha Rusya’ya gelmeden MiG-15’in temel tasarımına başlamıştı.
Ernst Heinkel ise Kalinin Deney İstasyonu’nda çalıştırılmaktaydı.
Brandner ise turbojet ve turboprop motorların geliştirilmesinde görevlendirilmişti.
Sovyet
tasarımcıları pervaneli uçak devrinin yavaş yavaş geçmekte olduğunu,
jet devrinin yakın gelecekte büyük bir önem kazanacağını görmüşlerdi.
Yeni tasarımlarda jet motorlarının kullanılacağı muhakkaktı. İngiltere,
Almanya ve ABD’de başlamış olan bu yeni teknoloji Sovyetler Birliği’nde
henüz yoktu. Bu nedenle ağırlık öncelikle jet motoru tasarımlarına
ve geliştirilmesine verildi. Sovyetler Birliği Almanya’dan yalnız
fabrikaları, tezgahları ve teknik elemanları değil, jet motorlarının
tasarımlarını ve kendilerini de getirmişlerdi. Junkers Ju-004 ve
BMW-003 bunlardan en önemli ikisiydi. Bu iki motor aynen kopyalanarak
RD-10 ve RD-20 adını aldılar. Bunlardan RD-20 MiG-9’da kullanılacak
ve bu sayede MiG-15 gelene kadar aradaki boşluk kapanmış olacaktı.
Bu
arada motorlar konusunda oldukça büyük sıkıntıda olan Sovyet
tasarımcılarının yardımına İngiliz hükümeti yetişti.
Sovyetler Birliği’ne elli beş adet Rolls-Royce turbojet motoruna
satış izin verildi. Bu motorlardan 25 adedi Rolls-Royce “Nene”, 30 adedi ise
“Derwent”ti. Bu motorların her ikisi de santrifuj kompresörlü
olup o günün koşulllarında Alman aksiyal kompresörlü jet
motorlarından çok daha üstündüler ayrıca tasarımdaki
basitlikleri nedeniyle Sovyet üretim teknolojisine de son derece
uygun geliyorlardı. Bu motorlar en hızlı bir şekilde en küçük
ayrıntısına kadar kopyalandı; Moskova yakınındaki 45 No.lu Motor
Fabrikası’nda 1948 yılından itibaren üretilmeye başlandı. Bu
fabrikada 3000 eleman çalışıyor, Alman ve Amerikan malı hassas
talaşlı imalat tezgahları kullanılıyordu.
Tekrar
Rolls-Royce Nene motorlarına gelmek koşuluyla Alman teknisyenlere dönelim.
Ruslar tarafından Alman’lara verilen ilk görevlerden biri de
3000hp gücünde bir turbojet tasarımıydı. Bunun için Junkers
Ju-012 esas alınmıştı. 12 yanma hücreli, aksiyal kompresörlü bu
proje istenen randımanı sağlıyamadı ve 1948’de durduruldu.
Bunun arkasından 6000hp ve 12000hp gücünde iki değişik turbojetin
yapımına geçildi. Bu projeler 1949 yılında Herr Brandner ve ekibi
tarafından gerçekleştirildi. 12000hp’lik turbojet motor Junkers
Ju-022 esas alınarak gerçekleştirildi. Bu motor bir uçağı deniz
seviyesinde 900km/saat hızda uçurabiliyordu. Son olarak ta 14
kademeli aksiyal kompresöre, 5 kademeli türbine sahip bir turboprop,
II.Dünya Savaşı yıllarında tasarım aşamasındaki bir Alman
motoru esas alınarak gerçekleştirildi. Bu motorların her ikisi de
derhal kullanım alanı buldu. MK-12M diye adlandırılan turboprop
Tu-20 “Bear” ağır bombardıman uçağı ile bu uçağın sivil
versiyonu olan Tu-114’de “Rossiya”da kullanıldı.
Turbojet
motorlar da Mikulin AM serisinin geliştirilmesinde kullanıldı. AM-3
Tu-16 “Badger” bombardıman ve yolcu versiyonu olan “Tu-104”de
kullanıldı.
Tanınmış
Alman Aerodinamik tasarımcısı Siegfried Gunther Moskova’ya
getirtilerek Sovyet tasarımcıları Mikoyan ve Guryevich’in yanına
baş tasarımcı olarak verilmiş ve Moskova Nehri kıyısındaki MiG
ofisinde çalışmalarına başlamışdı. Çok kısa bir süre içinde,
önceki tasarımları ile Rolls-Royce “Nene” motorunu bir araya
getirerek zamanının en iyi avcı uçağı olan MiG-15’i yarattı.
Daha ileriki yıllarda “MiG” tasarım grubu bu uçağı geliştirerek
MiG-17’yi ve daha sonraları dünyanın ilk süpersonik avcı uçağı
olan MiG-19’u gerçekleştirdi.
1950
yılına gelindiğinde Amerika Birleşik Devletleri’nin elinde
Rolls-Royce “Nene”nin muadili olabilecek bir tek Pratt
&Whitney J-42 vardı, ancak henüz seri üretimine başlanmamıştı.
Kore Savaşı patladığında ABD’nin elinde birkaç yüz F-86A
bulunuyorken Sovyetler Birliği’nin elinde ise geliştirilmiş
Rolls-Royce “Nene” motorlarına sahip binlerce MiG-15 vardı.
Orijinal “Nene” motorlar 22.2kN gücündeydi. Ancak bu motor üzerinde
geliştirme çalışmaları yapılmış, gücü önce
26.6kN'a,’sonraları su enjeksiyonu ile 30.0kN'a çıkarılmıştı.
Rolls-Royce
“Nene” motorunun türbin kanatçıklarında ve yanma hücresinde
bir İngiliz patenti olan “Nimonic” isimli alaşım kullanılmıştı.
Bu bir patentti ve motorun kopyalanmasındaki en zor kısım buydu.
Ancak burada da tekrar İngiliz’lerin yardımı geldi, alaşımın
spesifikasyonları “stratejik bilgi” olmadığı gerekçesiyle
Birleşik Kırallık İkmal Bakanlığı’nca birdenbire yayınlanıverdi(!)
Almanlar
evlerine döndüklerinde jet motoru teknolojisi Sovyetler Birliği’nde
iyice rayına oturmuştu. Junkers ve Rolls-Royce “Nene” motorları
bugünkü Sovyet/Rus teknolojisinin temelini teşkil ederler.
Sovyet
Jet Uçakları, Motorları ve Orijinleri
Uçak
|
Görevi
|
Servise
girişi
|
Kullanılan
motor
|
Motorun
orijini
|
MiG-9
|
Avcı
|
1946
|
RD-20
|
BMW
003
|
MiG-15
|
Avcı
|
1947
|
RD-45
|
Rolls-Royce
Nene
|
MiG-17
|
Avcı
|
1954
|
VK-2JA
|
Rolls-Royce
Nene
|
MiG-19
|
Avcı
|
1955
|
VK-5
(veya M-205)
|
Rolls-Royce
Derwent veya Tay
|
Tu-70
(Boeing-29)
|
Bombardıman
|
1950
|
Piston
motor
|
Wright
18-silindir radyal
|
Tu-16
|
Bombardıman
|
1954
|
AM-3M
|
Junkers-BMW
ekibi
|
Tu-20
|
Bombardıman
|
1955
|
NK-12M
|
Junkers-BMW
ekibi
|
Tu-104
|
Yolcu
|
1957
|
AM-3M
|
Junkers-BMW
ekibi
|
Tu-114
|
Yolcu
|
1957
|
NK-12M
|
Junkers-BMW
ekibi
|
(1):
OKB-1: Osoboye Konstrukskoye Byuro-1: Özel Konstrüksiyon Bürosu-1
|