www.tayyareci.com                  ANA SAYFA Tayyareci Türkçe Site Türkiye'nin en kapsamlı havacılık sitesi
Tayyareci English Site
Tayyareci Deutsch Site
Sitede Arama :
 

''KURTULUŞ SAVAŞI HAVA HAREKATI'' 

 

                       (13)  Başkomutan Meydan Savaşı'nda Hava Harekatı.

    29 Ağustos 1922'de Cephe Uçak Bölüğüne Afyon'a intikali emredilmişti. Bölüğün emrine Afyon'a intikal için beş kamyon verilmişti. Bölük Komutanı malzemenin bu araçlarla Afyon'a naklinin gecikeceğinden endişe ettiğini, nakliyatın gecikmesiyle uçuş faaliyetinin durabileceği konusunu rapor etti.

    30 Ağustos 1922 günü hava çok rüzgarlı ve alçak bulutlarla kaplı olduğundan uçulamamış ve çekilen düşman birliklerine bomba ve makinalı tüfek taarruzu yapılamamıştı.

    Batı Cephesi Komutanlığı; Döğer - Çökürler, Çörez ve Kayalar bölgesinde keşif uçuşu yapılmasını emretmişti. Öğleden sonra yapılan hava keşiflerinde: Keşfi emredilen bölgelerde dost ve düşman birliklerine ait en ufak bir hareket görülmüyordu. Düşmanın imhasıyla sonuçlanan 30 Ağustos 1922 günü kara savaşlarında kötü hava şartları nedeniyle uçaklarımız tarafından kara harekatı desteklenememişti.

    31 Ağustos 1922 günü Yüzbaşı Fazıl ile Rasıt Üsteğmen Osman Nuri (BAYKAL), Uşak bölgesinde bir keşif uçuşu yaptı. Aynı gün dört sorti daha keşif uçuşu yapılmıştı.

    Yüzbaşı Fazıl'ın 08.00-09.30 arasında yaptığı hava keşfinde; Banaz'la Kapaklar İstasyonu arasındaki iki Yunan tümeni ve kolbaşısı, Kapaklar istasyonunun ilerisinde yürüyüş halinde, ayrıca iki Yunan tümeni daha olduğu tespit edildi. Demiryolu kuzeyindeki sırtların gerisinde iki Yunan süvari alayının yürüyüş halinde oluduğu görülüyordu. Bu kuvvetler Uşak yönünde ilerliyordu. Aynı saatlerde Eskişehir, Seyitgazi bölgesini keşfeden diğer bir Türk uçağı havanın kapalı ve sisli olması nedeniyle, keşif yapamamıştı. Aynı gün bölüğün bütün uçakları, Uşak yönünde kaçan Yunan birliklerini bombalamak için hazırlanmıştı. Ancak şiddetli fırtına yüzünden uçaklar havalanamadı.

                 (14)  Yunan Kuvvetlerinin İzmir Yönünde Çekilişi:

                                (a)  Yunan bozgunu:

    Afyon, Eskişehir arası mevzilerini terkedip İzmir ana istikametinde çekilen Yunan kuvvetleri, Alaşehir - Salihli - Ahmetler - Kasaba - Turgutlu - Kemalpaşa (Nif) hattında cephe kurup direnme girişiminde bulundular, fakat sürekli takip ile taarruz eden Türk birlikleri bu direnişi dağıttı. Yunanlılar bozguna uğramış düzensiz gruplar halinde İzmir'e doğru kaçmaya başladılar. 1 Eylül 1922'de Uşak kurtarıldı. Uşak'tan çekilirken Yunan birlikleri terketmek zorunda oldukları erzak ve askeri araç ve gereçleri yakma bahanesiyle kenti ateşe vermişlerdi. 4 Eylül 1922'de Alaşehir'i, 5 Eylül'de Salihli ve 6 Eylül'de Manisa'yı yaktılar.

                                (b)  Yunan komutanlarının esir alınışı.

    2 Eylül'de yapılan takip harekatı esnasında Yunan orduları komutanı General Trikopis ve 1 nci Kolordu komutanı General Digenis kurmay heyeti ile birlikte Çalköy civarında Yarbay Halit (AKMANSU) tarafından esir alındı. İzmir'e kadar çekilen Yunan birlikleri, burada kendilerini bekleyen nakliye gemilerine binemeden, yetişen 5 nci Süvari Kolordusunun yarattığı tehdit sebebi ile Urla bölgesine çekildiler.

                        (15)  İzmir'in Kurtarılışı.

    9 Eylül 1922 günü sabah saat 10.00'da Türk Ordusunun süvari birlikleri İzmir'e girdi. 3 yıl, 3 ay 25 gün sonra Türk Bayrağı İzmir'de tekrar dalgalanmaya başladı. Ancak İzmir tanınmayacak hale gelmişti.

    10 Eylül 1922'de Başkomutan Gazi Mustafa Kemal ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ile birlikte İzmir'e geldi.

                                (a)  Yabancı Basında Yazılanlar:

    İzmir'deki Yunan davranışlarını açıklamak, duruma daha tarafsız ve iyi intibat edebilmek için 5 Eylül 1922'den itibaren yabancı basında çıkan yazıların özetleri şöyledir.

    5 Eylül 1922, Fransız Le Figaro gazetesi (İzmir'de görevli bir Fransız subayının izlenimleri):

    5 Eylül 1922, trenler cepheden buraya asker getiriyorlar. Bitkin Yunan askerleri, bunlardan gerçekten bir ordu oluşturulabilir mi?

    Burada sivil göçmenlerle büyük kalabalık oluşturdular. Türkler yaklaşıyor. Bu olay hristiyanlarda zaten var olan korkuyu bir kat daha arttırıyor. Herbiri 10.000 askerden oluyan beş Yunan tümeni Afyonkarahisar hattında darmadağın olmuştur. Uğradığı bozgunun paniği içinde Yunanlılar, İzmir, Bursa ve Balıkesir tren yoluna attılar kendilerini. Yunanlılar tehlikenin ne denli yakın ve büyük olduğunu anlamıyorlardı. Çünkü ordularının haber alma örgütü son derece yetersizdi.

    İzmir'deki Fransız Baş Konsolosu M. Grayye tehlikeyi üç ay önce farketmiş; "Yunan askeri, komuta, beslenme, araç-gereç yönünden büyük bir boşluk içinde ve uzun süren savaş üstelik morallerini de çökertmiş" diyordu.

                                 (b)  Yunan Üst Komiseri:

    İzmir'deki Yunan üst komiseri İsterkiyadis belirli bir gerekçe ileri sürmeden sahneden çekilmiştir.

                                 (c)  Hacı Anesti:

    Yunan Küçük Asya Ordusu Komutanı Hacı Anesti; Yunanlıların İzmir önünde hazırladıkları bir hatta Türkleri durduracaklarına ve Türk Ordusunun İzmir'e girmesine izin vermeyeceklerine inanıyordu.

    Ama hangi askeriyle, herhalde cepheden dönen bu perişan askerle değil. Hacıa Anesti Trakya'dan gelecek üç alaya ve İzmir'deki 4.000 jandarmaya güveniyordu. Ancak bu üç alay, morolleri cephedeki askerler kadar bozuk olan jandarma ile birlikte İzmir'i koruyabilecekler mi? Bu durum endişe verici idi.

    İzmir içinde "Türklerin bu son hareketleri kendilerine pek pahalıya mal olacaktır" şeklinde sözler dolanıyordu. Bu sözlerdeki amacın; Kentlerde yangın çıkarmak olduğu sonradan anlaşıldı.

                                  (d)  İzmir'deki Yunan Memurları:

    İzmir'deki Yunan memurları bir Türk tehlikesi ile karşılaşmaktansa, kenti terk etmeyi daha akılcı buluyorlardı.

                                  (e)  İzmir'deki Fransızlar:

    Fransızlara gelince, durum daha değişikti. Kenti korumak için gerekli kuvvete sahip değildi. Deniz birliklerinin görevi ise öncelikle kendi vatantaşlarını ve ulusal çıkarlarını korumaktı. İzmir Limanı'nda; Vice Admiral Dobruk, Ayron Duk ve V nci Kral George zırhlıları, bir korvet süvarisi tarafından komuta edilen iki küçük İtalyan kruvazörü ve Fransız Kont Amiral Domenil komutasında Edgar Kine ile Ernes Regan adlı kruvazörler bulunuyordu.

                                  (f)  Yapılan Toplantı:

    Müttefiklerin Iron Duk zırhlısından yaptıkları toplantıya büyük donanma komutanlarından başka Müttefiklerin ve Amerika'nın konsolosları katıldılar.

                                       (I)  İtalyan temsilcisi; bu işlere karışmamak konusunda ülkesinden talimat aldığını,

                                      (II)  İngiliz temsilcisi; vatandaşlarını gemilere bindirerek güvence altına almak istediğini açıkça belirtiyordu.

                                     (III)  Amiral Domenil; Yunan liderlerinin çaresizliği karşısında, Fransız Konsolosluğu, Fransız hastanesi, Fres okul, Credit Lyon ve şimendifer yapımı koruma görevinin kendisinde kaldığını söylüyor ve bunun için de elindeki araçlar ve Deniz Kuvvetlerini kullanabileceğini belirtiyordu. Amiral Domenil ayrıca İstanbul'da bulunan  Jeanne D'arc zırhlısını İzmir'e gelmesi için İstanbul'a telgraf çektiğini bildirdi.

                                  (g)  Müttefiklerin İzmir'de Aldığı Güvenlik Önlemleri.

    6 Eylül 1922; Ernes Regan kruvazörü, bir bölük deniz askerini karaya çıkardı. Türkler askerlere yollarda dostça davranışta bulundular. Askerler Fransız Konsolosluğuna gidip oranın güvenliği için görevlendirildiler.

    7 Eylül 1922; Kendilerini Yunanistan'a götürecek bir gemiye binebilmek umuduyla Anadolu'nun çeşitli yerlerinden kaçıp gelen Rum göçmenleri ile cepheden firar eden Yunan askerleri İzmir'de büyük bir kalabalık oluşturuyorlardı.

    Bunların Yunan gemilerine bindirilmesi işlemi, belirli bir ölçüde sağlanabilen bir düzen için gerçekleşiyordu. Bu düzen özellikle Fransız amiralinin Yunan makamları ile yaptığı görüşme sonunda sağlanabildi.

    İsterkiyadis ise, kendi en kısa sürede terkedebileceğini Amiral Brook'a bildirdi. Yunan ordusuna mensup askerlerin, kentin 30 kilometre batısında Urla ve Çeşme'den gemilere bindirilmesine başlandı.

    Türk kuvvetlerinin çok hızlı ilerlemeleri sebebiyle Yunanlılar Manisa'da yangın çıkarmakta başarılı olamadılar. Ancak 6 Eylül 1922'den itibaren Bornova'nın yandığı görüldü.

    İzmir'deki Fransız uyruklulardan Bolgar Kine zırhlısına alınanları tahliye için Todville yolcu gemisi İzmir'e geldi.

    İngiliz Amirali yeni talimat almış olacak; İngiliz Konsolosluğu dışında İzmir'de Oriental Carpet Company hali imali ve National Bak Turkey gibi İngilizlere ait kuruluşları da koruma altına almaya hazırlanıyordu.

                      (16)  Yunanlıların İzmir'den Ayrılmaları:

    Son Yunan nakliye gemisi de hareket etti. Yunan üst komiseri İsterkiyadis Yunanistan'a dönmemiş, Fransız konsolosluğundan aldığı pasaportla Ayronduk zırhlısına binerek Fransa'ya gitmişti.

    Bütün Yunan komuta heyeti ortadan kaybolmuş, bu gibi kaçışlar sonunda limanda sadece;

    -Bir grup asker kaçağı ve göçmenler, bir miktar askeri araç-gereç ve gemilere binemeyen bir Yunan taburu kalmıştı.

                        (17)  Mustafa Kemal Paşa'ya Gönderilen Mektup:

    Müttefik Devletler Başkonsolosları kenti teslime karar verdiler. Başkonsoloslar Mustafa Kemal Paşa'ya bir mektup yazarak; İzmir'e heran girebileceğini, İzmir'e savaşmadan girmesini dilediklerini, kendilerine ait konsolosluk ve iş yeri gibi bir kaç binanın kendi askerlerince koruma altında tutulmasını anlayışla karşılanmasını rica ettiklerini belirttiler. 

                        (18)  Damat Ferit ve Eşinin Avrupa'ya Kaçışı:

    22 Eylül 1922'de Damat Ferit Paşa'nın eşi Mediha Sultan ile birlikte Sirkeci'den trenle İngiliz Polisinin koruması altında Avrupa'ya kaçtığı öğrenildi.

    Bir kısım Yunan kuvvetleri Bursa yönünde çekilmeye başladı. Kocaeli Grubu da İznik Gölü, Gemlik hattına taarruz ederek, buradaki mevzileri ele geçirdi. Eskişehir'den çekilen Yunan birlikleri Uludağ ile İznik Gölü arasındaki müstahkem bölgede sıkışıp kaldı. Yunanlıları bu bölgeden atmak için bu bölgeye ilave Türk birlikleri gönderildi.

    28 Eylül 1922'de Batı Anadolu düşmandan temizlendi. 11 Ekim 1922'de Mudanya Ateşkes Anlaşması ile Yunan savaşı sona erdi.

                         (19)  Vahdettin'in Yurt Dışına Kaçışı:

    17 Kasım 1922'de Halife Vahdettin, Müslümanların halifesi imzası ile, İngiliz İşgal Komutanlığına yazdığı bir mektupta; İngilizlere sığınmak ve aynı zamanda İstanbul'dan başka yere naklinin yapılmasını istediğini bildirdi. 18 Kasım 1922'de hayatından endişe eden Halife Padişah Vahdettin'in İngilizlere sığındığı öğrenildi. Aynı gün gizlice İngiliz Malaya zırhlısına bindirilerek Malta Adası'na götürüldü.

    Vahdettin'in hilafet sıfatı 18 Kasım 1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla kaldırılarak, Abdülmecit'i Halife olarak atadı. Bu ünvan sadece manevi bir değer taşıyacak, yönetimde hiçbir yetkisi olmayacaktır.

                         (20)  Kronolojik Sıra ile Olaylar:

                                 (a)  8 Eylül 1922:

    Geç vakit İzmir'e gelen 300 kadar Yunan askeri kenti yıkmak ve yakmak tehdidinde bulundular. Ancak İngiliz Şimendifer yardım binalarını koruyan kuvvetler bunların istasyondan çıkıp kente girmelerine engel oldu. Tümünü gemilere bindirmek üzere Urla'ya sevketti.

                                 (b)  9 Eylül 1922:

    9 Eylül 1922 günü sabahı saat 10.30'da 2 nci Türk Süvari Tümeni birlikleri İzmir'e girdi. İlk birliklerin başında, 14 ncü Süvari Alayından Yüzbaşı Zeki (Hava Orgenerali Zeki DOĞAN) komutasındaki 3 ncü Bölük, yanında Tümen emir subayı Teğmen Hamdi ve 4 ncü Süvari Alayından Teğmen Ali Rıza bulunuyordu. 4 ncü Süvari Alayı, Alay Komutan Yardımcısı Yüzbaşı Şerafettin hükümet konağına ulaşıp bir kaç arkadaşıyla balkona çıkarak Yunan Bayrağını indirip Ayyıldızlı Al Bayrağı göndere çekti. Askerin teçhizatı kötü idi. Uzun bir savaştan çıktıkları askerin yüzlerinden okunuyordu. 

    Batılılar İzmir'de büyük çapta bir katliamın yapılacağını belkiyorlardı. Ancak Mustafa Kemal Paşa Rumlara kötülük yapılmamasını emretmişti. Bu durum Rumların yüreğindeki korkunun dinmesine yetmemişti. Ancak bu haber yeterli idi, Türk askeri Mustafa Kemal Paşa'nın her dediğini yapıyordu.

    Yunan ordusunu bozguna uğratan Türk ordusu düşmandan arındırılmış İzmir'e düzenli bir biçimde ve her zamanki disiplinli haliyle girdi. Kent içinde hayret uyardıracak bir sessizlik, ciddiyet, dürüstlük ve düzen içinde resmi geçit yaptı.

    Fransız konsolosluğu önünde bu resmi geçiti izleyen Amiral Domeniel Türk subayları tarafından saygı ile selamlandı. Türk subaylar kent içinde Fransa'ya karşı dostluk duygularından başka bir duygu taşımadıklarını her fırsatta belirttiler.

    Nurettin Paşa vilayet işlerini devralmak için hükümet konağına girdi. Başkonsoloslar kendisini hükümet konağında karşılayıp konağın anahtarlarını teslim ettiler.

    Bu sırada en çok alkış Rumlardan geliyordu. Vali Paşa, karaya çıkarılmış deniz birliklerinin kentte kalmalarını güçlükle kabul etti. Yangın çıkarma ve yağma olmayacağı konusunda kesin bir dille güvence verdi.

    Mustafa Kemal Paşa'nın bu gece kente törensiz gireceğini duyurdu. Panik içinde bir kısım Yunanlılar, müttefiklerin korudukları binalara sığınmak istiyorlardı. Kıt'aların arkasında başı bozuk bazı kişilerin kentteki kalabalık arasına karışıp kavga ve öldürme olaylarına sebep oldukları görülüyordu.

                           (21)  Yabancı Basında Çıkan Yazılar:

    Yunanlılar savaşın başından beri Türklere uyguladıkları insanlık dışı tutumlarına karşılık daha büyük olayların beklentisinde idiler. Korkuları bu olaylarda kesinlikle görülmedi. Batı basınının temsilcileri Türk ordusunun bu davranışını hayret ve hayranlıkla izlediklerini gazetelerine bildirirken, kentte bir iki polisiye olay dışında, değil yağma ve katliam, hiç bir karışıklık dahi görülmediğini yazdılar.

                                   (a)  Coriera Della Sera İtalyan Gazetesi:

    Chicago Tribune gazetesinin İzmir'deki Amerikan muhabirinden naklen aldığı haberleri 14 Eylül 1922 tarihli sayısında şöyle yayınlıyordu.

    "İzmir'deki Rum halkının ruhsal görünüşlerinde göze çarpan bariz bir değişiklik olmuştur. İzmir'deki Rumlar 36 saat kadar korkunç bir kabul geçirdiler. Rumların korkuları Türkler tarafından büyük bir katliama geçileceği kuşkusundan kaynaklanıyordu. Böyle bir olayın gerçekleşmemesi üzerine Rumlardaki korku, yerini hayrete bırakmıştı.

   Amerikalı yazar Türklerin değil bir katliama girişmek tam aksine son derece ılımlı ve ciddi bir davranış içinde bulunduklarını bildirmektedir.

    Askeri Kıt'alar tarafından kurşuna dizilen bir kaç çapulcu ile, kişisel düşmanlıkların hedefi olan bir kaç Ermeni, Rum ve Türkün öldürülmeleri dışında kentte öldürülme olayına rastlanmamıştır. Gazeteci, pazar günü 15, pazartesi günü beş ölüm olayı olmak üzere toplam ölü miktarını 20 olarak vermektedir.

    Amerikan birliklerindeki subaylar ise İzmir'deki ölü miktarını en fazla 100 olarak tahmin etmektedirler.

    Amerikalı yazar, İzmir'in yeni valisi Nurettin Paşa'nın çevresinde bir kaç subay ve askerlerle birlikte Ermeni mahallesinde dolaştığında, yağmacıları bizzat yakalayıp aldıkları eşyayı bıraktırdığına gözleri ile tanık olmuştur.

    General ile kısa bir görüşme yapan yazar; Yunanlıların işgal sırasında yaptıklarına hiç bir zaman aynı biçimde karşılık verilmeyeceğini ve İzmir'de asayişin çok kısa sürede gerçekleşeceğini generalden duyduğunu bildirmiştir."

                                    (b)  Chicago Tribune:

    Gazetesine gönderdiği mektubunda Amerikalı yazar, Hükümet konağından Alcancak'a kadar olan (şimdiki fuar alanı) Rum-Türk mahalleleri yanmış ve yıkılmıştır. Terkedilen malların çapulcular tarafından yağma edilmesini önlemek için bu bölge kordon altına alınmıştır. Yakılan, yıkılan ve Yunanlıların öldürdüğü binlerce müslümanın cenazeleri ile dolu arazi şimdi Türklerin elindedir. Bu durumda Türklerin hiç bir misillemeye girişmemeleri Türk ordusunun disiplinine en somut örneği oluşturmaktadır. Bu asil davranış cidden belirtilmeye değer niteliktedir. Süvari ve piyade kuvvetleri asayişin sağlanmasında jandarmaya yardım etmektedirler. Yabancıların oturduğu yerlerde hiç bir olay görülmemiştir.

    Altı bin kadar Yunan esiri dün kente getirilmişti. Bunlar İzmir civarında yapılan savaşlarda esir düşmüşlerdir. Müslüman halk bunlara saldırmak istedi ama; Türk Komutanları halkı durdurdu ve esirlere zarar verilmesini önlediler.

    İstanbul'dan öğrenildiğine göre; işgal kıt'alarının sadece İstanbul'da ve Boğazlarda bırakılması kararlaştırıldı.

                                     (c)  Chiago Tribune'de yayınlanan "Mektup":

    Bir Avrupa'lı subay; "Mustafa Kemal Paşayı zafere götüren savaşların seyri incelendiğinde, Paşa hazretlerinin yüksek bir askeri yetenek gösterdiğinin belirlendiğini" yazmaktadır.

                                     (d)  Morning Post:

    7 Kasım 1922 tarihli sayısında, Aydın Şimendifer şirketinde çalışan bir İngilizin İngiltere'ye annesine gönderdiği mektubu yayınlamıştı. 12 Eylül 1922 tarihinde İzmir'den postaya verilen bu mektupta şöyle denilmektedir.

    "Gazetelerde, Yunanlıların İzmir'i tahliye ettiklerini ve Mustafa Kemal Paşa'nın İzmir'e girdiğini okumuşsunuzdur. Yunan geri çekilmesi başladığı zaman, İzmir'e doğru göçmen halkı taşımak üzere kentte bulunuyordum.

    Yunan Ordusu ile ben de kaçmak zorunda kaldığım sırada, Yunan kıt'alarının düzenli Türk Ordusunun Milis kuvvetleri ile çarpışmalarını seyrettim. Yunan ordusunu gördükten sonra diyebilirimki, buraların Yunanlılara verilmesinden artık söz edilmemelidir. Ben Türkler ile daima birlikte yaşarım. Cumartesi günü Türklerin İzmir'e girişi olağanüstü bir olaydı. Kendilerine karşı bomba atıldığı halde Türklerden bir silah bile patlamadı. İzmir Yunan değil Türk'tür. Sevgili anne ve baba, her İngiliz anlamalıdırki, İzmir Yunanın değil Türkün olmalıdır.

    Yunan ordusu geri çekilirken karşısına çıkan her binayı yaktı ve tüm memleket onlar tarafından tahrip edildi. Sanırım gazeteler Türkler, Ermenileri katlediyor diye feryada başlamışlardır. Ermenilerin davranışlarını gördükten sonra, Türkler ne yapsa haklarıdır demek isterim. Ermeniler Mustafa Kemal Paşa'ya bile bomba attılar. Burada bulunup da Türk ve Yunan ordularının nasıl davrandıklarını görseniz, siz de "TÜRKLERE HAK VERİRDİNİZ". Aydın tren istasyonu yangından kurtuldu. Fakat bizin için artık iş yoktur. Hiç bir kent ve köy sağlam bırakılmadı. Yunanlılar neredeyse İzmir'in tamamını yaktılar.

    Yiyecek bile bulunamıyor şimdi. İzmir'e tekrar döndüğümüz zaman, Türkiye aleyhine savaş ilan ederse, hiç birimizin kurtulacağını sanmıyorum.

    Eğer zalim Yunanlılar geri çekilirken bu biçimde davranmasalardı Türkler de karşılık vermezdi. Son 15 günlük ilerleyişinde Türk kent ve köylerinden geçen her asker bu kent ve köylerin yakılıp, yıkılmış durumunu gördükten sonra başka türlü davranamazdı.

    Uygar sandığımız Yunanlıların geri çekilirken yaptıkları çirkin davranışların uygarlıkla hiç bir ilgisi yoktur. İngiltere bu köpekleri koruyorsa, İngiliz ulusunun alçalmakta olduğunu söylemekten başka diyecek bir şey yoktur."

                      (22)  Yerli Basında Yazılanlar:

    11 Eylül 1922 tarihli TAN Gazetesi, İzmir'in kurtuluşunu şöyle bildirmektedir.

    "Türk süvarisi Cumartesi günü İzmir'e ulaşmış ve Yunanlıların hiç bir direnişi olmadan kenti işgalcilerden kurtarmıştır. Kentin teslimi düzenli bir şekilde gerçekleşmiş ve üzüntü yaratacak her hangi bir olaya rastlanmamıştır.

    Gerçekten son üç gündür İzmir'de Yunan hükümeti yönetimi görülmemektedir. Kişisel yaşamını kurtarma çabasına giren Yunan komiseri; görevini ve kendi halkını bir anda bırakmış Iron Duk adlı Fransız savaş gemisine sığınmıştı.

    Yunanlıların elindeki Türk toprakları işgalcilerle hiç bir görüşme yapmadan silah gücü ile geri alınmıştır.

    Bu gün (12 Eylül 1922) İzmir için hüzünlü bir gündür. İzmir'deki yerli Rumların "Türklere kalmasın" diye kendi evlerini yakmaları ve Yunan askerleri tarafından çıkarılan büyük yangın Kordon'da bulunan oteller, işyerleri ve pekçok meskenin de yanmasına sebep olmuştur."

                           (23)  Bursa'nın Kurtarılışı ve Daha Sonraki Günler:

    10/11 Eylül 1922 gecesi Bursa Yunanlılardan tamamen temizlendi. İznik gölü batısından Mudanya yönünde ilerleyen Kocaeli Grubu, 11 nci Yunan Tümeni ile 47 nci ve 55 nci Yunan Alaylarını Mudanya'da kıstırdı. Gemilere binip kaçmaya fırsat bulamayan Yunan birlikleri ve komutanları esir edildi. Bursa bölgesinde yenilgiye uğrayan 3 ncü ve 10 ncu Yunan Tümenlerinin artıkları, Bandırma doğusunda mukavemet etmek istedi, ancak Türk birliklerinin hucümuna dayanamayarak, Kapıdağ yarımadasına sığındı. Kapıdağ'a sığınan Yunanlıların bir kısmı esir edildi. Anadolu'yu işgal eden Yunanlılar, vahşi ve insafsıza davranmışlar ve çekilirken bölgeyi yakıp yıkarak harabeye çevirmişlerdi. Türk Ordusunun üstün başarı ve fedakarlıkları sonucu düşman "Vatanın harimi ismetinde boğulmuştu." 300.000 kişilik Yunan ordusu Megalo İdea uğruna Anadolu'da böylece yok olmuştu.

    18 Eylül 1922'de Batı Anadolu düşmandan tamamen temizlenmişti. Batıdaki bu başarılardan sonra Türk Ordusu Çanakkale ve İstanbul bölgesine yöneldi. 23 Eylül 1922 günü 20 nci Süvari Alayı'nın bir bölüğü Çanakkale yakınındaki Erenköy'e girdi. Bu durumdan telaşlanan İngilizler, Çanakkale mutasarrıfı aracılığı ile Erenköy'ün 24 Eylül sabahına kadar boşaltılmadığı takdirde savaş açacaklarını bildirdiler. 2 nci Süvari Tümeni Komutanı bu ültimatomu cevaplandırmağa lüzum görmedi.

    Türk Orduları Boğazlara yaklaşırken İngiltere Başbakanı Loyd George Türkiye'ye karşı savaş açmaya kararlı bir tavır takınarak, Fransa, İtalya, Romanya, Yugoslavya ve İngiliz dominyonlarından Türkiye'ye karşı sefere katılacak askeri birlik göndermelerini istedi. Hindistan, Kanada, Güney Afrika dominyonları bu teklifi reddetti. Avusturalya da kaçamak bir cevapla İngiliz Başbakanı'nın teklifini olumsuz karşıladı. İtalya ne savunma ne de taarruz için hiç bir harekette bulunmayacağını bildirerek, Çanakkale'deki birliklerini geri çekti. Fransa, kuvvetlerini Çanakkale'den çekeceğini İstanbul'daki yüksek komisere bildirdi. Romanya ve Yugoslavya bazı bahanelerle İngiliz teklifine olumsuz cevap vermişti.

    20-23 Eylül 1922 tarihlerinde Fransız - İngiliz - İtalyan temsilcileri Türklerle yapılacak barış anlaşmasının esaslarını kararlaştırmak amacıyla bir konferans yaptılar. 28 Eylül 1922 günü daha evvel Anadolu ile temas kuran Franklin Bouillon arabulucu olarak İzmir'e gönderildi. Başkomutan Gazi Mustafa Kemal'le görüşen Franklin Bouillon Trakya'nın Türkiye'ye geri verileceğine dair teminat verdi. Bu teminat üzerine Boğazlara doğru yapılan harekat 28 Eylül 1922 günü Başkomutanın emri ile durduruldu.

                             (24)  Mudanya Andlaşması:

    Savaş sonrası yapılacak anlaşma için görüşmeler 3 Ekim 1922 günü Mudanya'da başladı. Garp Cephesi Komutanı İsmet (İNÖNÜ); Fransız, İngiliz, İtalyan askeri temsilcileri bir araya geldiler. Yunan delegeleri toplantıya katılmamış, Mudanya'da sonucu beklemişlerdi.

    Müttefikler, Doğu Trakya konusunda oyalayıcı bir tavır alınca, Başkomutanlık 6 Ekim 1922'de harekatı durdurma kararını kaldırdı. 2 nci Uçak Bölüğü Susurluk civarında Beyköy'e intikal etti. Askeri hazırlıklarımızı yakından izleyen Müttefikler, daha fazla israr etmeden, Andlaşmayı 11 Ekim 1922'de imzaladılar. Yunanlılar bu anlaşmayı imzalamak istemedi, fakat sonunda ikna edildi ve sabah saat 06.00'da Mudanya Andlaşması imza merasimi tamamlandı. Bu andlaşma ile;

    -Savaş haline son veriliyor.

    -Trakya, Yunanlılar tarafından 30 gün içinde boşaltılarak teslim ediliyor.

    -İstanbul ve Boğazlar teslim ediliyor ve fakat bu bölgede, Barış yapılıncaya kadar İngiliz, Fransız ve İtalyan devletlerinin işgal kuvvetleri sayılarını artırmamak şartiyle kalmaları kabul ediliyordu.

     Andlaşmanın imzalanmasından sonra Refet Paşa (BELEN) Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin ve Başkomutanın "Fevkalade Murahassı" ünvaniyle 19 Ekim 1922 günü İstanbul'a gitti. İstanbul halkı Refet Paşa'yı büyük bir coşkuyla bağrına bastı. Trakya'nın teslim alınma yetkisi de Refet Paşa'ya verilmişti. Mudanya andlaşması gereğince İstanbul'daki askeri tesislerin bir proğram dahilinde işgal kuvvetlerinden Türk Ordusu ilgililerine teslim ediliyordu. Hava tesislerinin teslimine memur heyette Hava Yüzbaşı Rifat Mazlum ve Teğmen Avni Okar da vardı. İngilizlerden, Yeşilköy tren istasyonu civarındaki hava yollarının bulunduğu binalar, Fransızlardan, yukarıdaki yerin biraz kuzeyindeki Fransız hava yollarının işgal ettiği hava birliğinin binaları, Yeşilköy'deki eski Deniz Okulu binası ve Safraköy (Sefaköy) civarınada eski Uçuş Okulu binası ve hava meydanı teslim alındı.

     Safraköy meydanındaki binaların önemli bir kısmı Fransızlar tarafından yakılmıştı. Protokol gereği zamanında tahliye edilemeyen malzemenin Türk ilgililerine teslimi gerekiyordu. Bunlar içinde 5-6 adet uçak hangarı, uçak yağları, çok miktarda alkol ve bazı uçak malzemeleri vardı. Bu malzemeler İzmir'deki hava birliklerine gönderildi.

     Bundan üç yıl evvel Yeşilköy ve civarından ne kadar kısa bir sürede, ne kadar aşağılayıcı bir hüzünle ve telaşla atıldığımızı hatırlayıp, bu günkü şerefli durumdan gururlanmak ne büyük bir hazdı. Fransız subayının zamanı dolduğu halde teslim etmek istemediği malzemeler için yalvarışını izlemek hayatta ender rastlanacak bir olaydı.

     29 Ekim 1922'de Edirne Jandarma Alayı adı verilen ve yeni kurulan bir birlik vapurla İstanbul'a geldi ve Trakya'ya geçti. Diğer seyyar jandarma birlikleri 30 Ekim 1922'de Gemlik'den, 31 Ekim 1922'de Bandırma'dan Akdeniz ve Gülcemal vapurları ile Ereğli'ye çıkarıldılar. 21 Kasım 1922'ye kadar Türk birliklerinin Trakya'ya nakil faaliyetleri tamamlandı. Edirne ve Gelibolu bölgeleri 18-26 Kasım 1922 arasında Türk birlikleri tarafından teslim alındı. Vatan topraklarının tamamı düşmandan arınmıştı.

     29 Ekim 1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine "Anayasa" ile yeni bir Türk Devletinin doğduğu ve "Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir" olduğu konusunda bir önerge verildi. Bu önerge 30 Ekim 1922'de gündeme alınarak, 1 Kasım 1922 günü kabul edildi. Böylece Osmanlı Saltanatına son verilmişti.        

 Devamı için tıklayınız

Editör :     Ercan ÇETİNERLER

KAYNAKLAR

Copyright © 2000-2003 Tayyareci