|
1950-1951
yılının çetin kış aylarında Çin Konünist Güçleri şavaşa
girdikten sonra, 452 nci filonun kayıpları artmaya başladı.
Havada ve yerde Çin Konünist Güçleri’nin tecrübeli silahçılarının
vurduklarına ilave olarak hava şartları da kayıpları hızlandırıyordu.
|
|
Benim
filom olan 729 uncu “KURTLAR” filosunda Çin Konünist Güçleri’yle
muharebeye girdikten sonra 5 şehit ve 7 uçak kaybetmiştik. Bir
keresinde uçuş ekibinden bir pilot uçuşta bilmeden Çin Konünist
Güçleri’nin geliştirdiği birkaç tuzaktan biri olan kabloya çarpması
sonucu şehit verdik. Şimdiye kadar mevcut ekibimiz
hiç değiştirilmemişti. Bu konuda çok konuşulmasına rağmen özellikle
uçuş ekibimize yansıyan bir rotasyon ne yazık ki gerçekleşmemişti.
Uçuş
ekibindekiler kendi adlarını hergün Uçuş
Ekibi / Uçuş Saati / Uçak Durumu
Tablosu’nda görürlerdi. Ekibin uçuş saatleri ve sorti
saatleri II. Dünya Savaşı’ndaki uçuş saatleri ve sorti sayısını
geçince ekipten ,rotasyon isteyen sesler daha fazla duyulmaya başlanmıştı.
Rotasyonu çağırıştıran hiçbir şey ortada yokken acaba
rotasyon olacakmıydı?
|
Soğuk
bir Şubat günü “Vic üs harekat odasına girdi. Bu benim için tam
bir sürprizdi. Hem de ne sürpriz! Kısa, güçlü yapılı vücuda
sahip genç adam benim masama kadar gelip selam verip şöyle tekmil
verdi: “Kıdemli Üsteğmen Muzaffer Erdönmez, 1943-130, Pilot, Türk
Hava Kuvvetleri, Emir ve Görüşlerinize Hazırım.”
O
zaman elbette bunların hepsini anlayamadım. İngilizcesi benim alışık
olduğum bir aksan değildi. Kelimeler dişlerinin arasından kırpılmış
olarak
çıkıyordu. Üzerindeki giysileri de oldukça yıpranmış görünüyordu.
Daha sonra öğrendiğime göre bütün elbisesi üzerindekilerden
ibaretti. Türk Üsteğmen masamın iki adım önünde hazırol
vaziyetinde beklerken Türk Birliği’nin Kore’de savaştığını
hatırladım. İstihbarat brifinginde Türk Tugayı’nda 5,000
kadar kişinin 1950 Kasım’ında nasıl savaştığından
bahsedilmişti. Kore’de Kunuri çarpışmalarında Amerikan 2 nci
Tümeninden ayrılan Türk Birliği, Çin’lilerin beklenmeyen saldırısı
karşısında geri çekilmeyi reddetmiş ve şiddetli kayıplar
vermişti. Üsteğmen Erdönmez’de şahsen “Geri Çekilmem”
diyen Türk gururunu görüyordum.
( MİHO
ÜS HRK. SB GÖZÜ İLE KOREDE
TÜRK TUGAYI )
tiklayiniz
|
|
-“Üsteğmen,
sen görev için geldiğini mi söylüyorsun?”
-“Evet efendim”
-“Ne çeşit görev Üsteğmen?”
-“Uçuş görevi efendim. B-26’larınızla savaşmak için
geldim.”
Gözlerinde
farkettiğim o ışıltının dahada arttığını düşünüyordum.
Ayrıca bunu söylerken kendine güveninin daha da arttığını düşündüm.
-“Yanında Form-5 ve emirlerini getirdin mi? Uçuş
durumunu incelemek istiyorum.”
-“Hiç bir şey getirmedim efendim.”
-“Hiç uçuş tecrüben yok mu?”
-“Hayır efendim. B-26’larda çok uçuşum var. Ama hiçbir
yazı ya da doküman yok.”
Bu
kadarı benim için çok fazlaydı. Ama yeni bir uçucu personele
sahip olma düşüncesi fikirlerimin netleşmesine yardımcı oldu.
Bu gönüllü pilotun odamdan dışarı çıkıp gitmesine izin
veremezdim.
-“Lütfen otur Üsteğmen.”
-“Hayır efendim. Teşekkür ederim.”
-“Madem oturmuyorsun , rahatta bekle. Ben hemen döneceğim.”
-“Evet efendim.”
Erdönmez
, rahat pozisyonuna geçmedi ama genede biraz rahatlamış görünüyordu.
|
Ben
hangarın öbür tarafındaki irtibat subayının yanına gittim.
Ama 452 nci filonun ne filo komutanı ne de yardımcısı Binbaşı Kamanski
filodaydı. İrtibat subaylarımızdan Yüzbaşı John Rumbaugh’a
bize takviye gelen personel hakkında emir olup olmadığını
sordum. O da üzerinde çalıştığını, Grup’a sorduğunu
konunun Tokyo’daki büyükelçiliğe kadar gittiğini ancak bir
bilgi alamadığını söyledi. Ben de ona sözlü emrin yeterli
olacağını söyledim. O da bunu onaylar anlamında ses çıkarmadı.
Yüzbaşı Rumbaugh birliğimizin en iyi irtibat subayıydı.
Benim o sabah olanlardan haberim yoktu. Türk pilot ile ilk
karşılaşan Astsubay Del Hasting sabah olanlar hakkında şunları
anlatmıştı:
“Ben
hangarın sonundaki büromda dışarı bakarken alışılmadık bir
şey gördüm. Bizim arkadaşlarımızdan bir kaçı yer personeli
gibi görünen birisiyle konuşuyorlardı. En azından bana öyle
geldi. Bende merak ettim ve yanlarına gittim. Yer
personeli sandığım kişi kendini, Muzaffer Erdönmez, Kıdemli Üsteğmen,
Türk Hava Kuvvetleri, Birleşmiş Milletler komutası, 8 inci Ordu
Karargah çalışanı olarak tanıttı. Hikayesini
anlatırken eşyalarının yanında duruyordu. Beş tane torbası
vardı. Orta seviyede İngilizce konuşuyordu. Kore’den cepheden
geldiğini ve oradaki Türk Tugayı’yla birlikte çarpıştığını
anlatıyordu. Türkler 25 inci Piyade Tümeni’ne bağlı olarak
savaşıyorlardı. Üsteğmen bize birlikte çalıştığı piyade subaylarıyla
ilgili fikirlerini anlatıyordu. Söylediğine göre “Kore’de ön
saflarda çarpışan çılgın piyadeler hayatlarını her gün
riske atıyorlardı.” Ben
ona ne istediğini sordum. O da “Ben pilotum, uçmak istiyorum”
dedi. “Ben küçük rütbeli bir astsubaydım
ve ona elbette bir uçak tahsis edemezdim. Ona Yarbayı beklememiz
gerektiğini söyledim.”
|
“Yarbay Art Reaume bu aralar Kuzey Kore’de bir
yerlerdeydi. İrtibat Subayımız John Rumbaugh yerinde değildi. Aslında
her zaman yerinde olurdu. Astsubaylar Jack Reynolds ve Gene Hoffman
yemeğe gitmişlerdi. Üstlerim geldiğinde hepsine teker teker
problemi anlatacaktım.”
“Üstlerimin böyle bir problemi çözmede pek de maharetli
olmadıklarını anlayacaktım. Yarbay Reaume bombardıman görevinden
döndükten sonra, biz problemi ona devrettik, yada devrettiğimizi
sandık. Herşeyden önce Yarbay komutanımızdı ve bütün
problemleri çözerdi. Doğru değil mi?”
Bakalım öyle mi oldu. ?
|
“Yarbay, Türk üsteğmen ile görüştüğünde hiçbirimizin
farkına varmadığı bazı şeyleri ortaya çıkardı; birincisi Üsteğmen’in
hiç parası yoktu ve uzun zamandır yemek yememişti.
Yarbay bana dönüp “astsubay, Üsteğmen’i Maliye kısmına götürün
ve yeterli miktarda para alın, bir şeyler alıp karnını
doyurabilsin.” diye emir verdi. Güya ben problemi komutana
devretmiştim ama bu gene benim problemim olmuştu. Yarbay’a
usulca normal şartlarda uygun formlarla bile para almanın çok
zor olduğunu hatırlattım. Yarbay bizi, “yapabileceğiniz ne
varsa yapın” diyerek Maliye’ye yolladı. Komutanın Jeep’iyle
Türk Üsteğmen ile birlikte Maliye’ye vardık.
“Bu noktada 452 nci Bombardıman Filosun’un çok
profesyonel olduğunu ve çalışanlarla çok iyi iş ilişkilerimin
olduğunu belirtmeliyim. Bu problemle ilgili olarak benim temas
kuracağım kişi Başçavuş Bob Musk idi. Sanırım herkes bu
durumun nasıl gelişip bu noktaya geldiğini biliyordu. Bana söylendiği
gibi yapmam gerekeni yaptım ve problemi tekrar Yarbay
Reaume’ya iade ettim.”
“729 uncu Bombardıman Filosu’nda, Sam Amca’nın üniformasını
sürekli giyen birçok subay vardı. Bu Türk subayı da kendi Hava
Kuvvetlerinde bu haklara sahipti. O çok kişilikli ve bizim subay
ve astsubaylarımız tarafından saygı gören biriydi. Bizim
subaylarımız Üsteğmen için yardım toplamaya başladılar. Kırk
yıl sonra hatırladığım kadarıyla bu 300 dolar civarında bir
paraydı. Üsteğmen Erdönmez, kendisi hakkında bir karar verilene
kadar 729 uncu Filo’da çalışmaya başladı. Amerikan Hava
Kuvvetleri’nin uçuş tulumu giyiyordu ve Türk Hava Kuvvetlerine
ait rütbe işaretlerini taşıyordu. Rütbeleri altın yıldız şeklindeydi.”
|
Tekrar
ofise dönersek, bizim yabancıya şüphe ve saygıyla karışık şöyle
bir baktım. Belki B-26 Invader’leri harpte uçurabilirdi ama bunu
bana ispatlaması gerekirdi.
Sonraki otuz dakikada Üsteğmen’in hikayesinin en azından
bir kısmını öğrendim. Bu hikayelerin çoğu oda arkadaşları
ve diğer arkadaşları tarafından duyuldu. Arkadaşlarından öğrendiğim
kadarıyla Muzaffer “Vic” diye çağırılmak istiyordu. ( Muzaffer = Victorious = Vic
) Bu arada çok arkadaşı olduğunu
da belirtmeliyim. Beraberinde getirdiği eşyaları canvas bezden
yapılma torbalar içinde 45 kalibre Thomson marka bir tabanca, 45
kalibre yarı otomatik makinalı ve birkaç yüz adet mermiden
ibaretti. Bizimle olduğu sürece torbasını daima ranzasının altında
muhafaza etti.
Vic’in anlattığına göre, Amerika’da uçuş eğitimi
aldıktan sonra Türkiye’de B-26’larda uçmuştu. Miho’ya gelişinden
altı ay evvel Kore’deki piyade birliğine katılmış ve cephede
çarpışma hattında bilgilere ilk elden ulaşma imkanına sahip
olmuştu. Anlaşıldığına göre birliğine İleri Hava Kontrolörlüğü
( İHK) ve tercümanlık yapması amacıyla gönderilmişti.
|
MİHO
ÜS HRK. SB GÖZÜ İLE KOREDE
TÜRK TUGAYI tiklayiniz
|
Netice
olarak biz fazladan bir pilota sahip olmuştuk. Bizim beklediğimiz
bir pilot olmasa bile , Vic bizim Uzak Doğu’ya geldiğimizden bu
yana etrafımızda gördüğümüz tek yeni yüzdü. Vic’in
kabiliyetinin ne olduğunu öğrenmek zamanıydı. B-26 larda uçuş
kontrollerine başlamadan önce yapmamız gereken bazı şeyler vardı.
40 nolu emir gereği bizlere verilen Hava Kuvvetleri İkmal Birliği’nden
tüm malzemeleri (uçuş tulumu, iç çamaşırı, çorap vs.) Vic için
de aldık. Vic’in tek ihtiyacı bir nolu üniformaydı.
Birde
maddi konuyu çözmeliydik. Vic’i
tanıyan herkesin söylediğine göre Vic, bırakın toplanan 300
doları almayı hiçbir şekilde bir dolar dahi almazdı. Geçekten
çok gururlu, mağrur bir kişiydi.
Vic’e
yardım işini organize eden Fisher ile birlikte çalışan Dick
Leebrick’ti. Yardım kampanyası sırasında çok hassas davranmıştı.
Paraları topladıktan sonra, Dick sahte bir maaş bordrosu hazırlayıp,
Türk Devleti’nin gönderdiği maaş olduğunu söyleyerek Vic’e
imzalattı. Güya Tokyo’daki Türk elçiliği aylık 12 dolarlık
maaşın yanında giysi vs. ihtiyaçları için 300 dolarlık bir
tahsisat göndermişti.
|
Üsteğmen
Erdönmez, boyu ortalamadan biraz kısa, sportif yapılı, kuvvetli
bir vücut yapısına sahipti. Hiç şüphe yok ki O, olimpiyat
madalyalı şampiyon bir güreşçiydi. Bütün bunlar O’nun mavi
üniforma içine girmesini zorlaştırıyordu. Dick Leebrick, Vic için
para toplama ve maaş bordrosu düzenlemenin yanında, Tokyo’ya
gidip üniforma ve ihtiyaçlarını karşılaması için seyahat
emri düzenledi. Geri döndüğünde Vic satın aldığı üniformayı
giyiyordu. Elbise üzerine tam oturmuştu. Omuzlarındaki yıldızlar
parlıyordu. Hiç kimse Hava Kuvvetlerinin mavi elbisesini bu kadar
gururla giymemişti.
|
|
Vic’in
daha önce B-26’larda Harbe Hazır bir uçucu olduğunu gösteren
hiçbir uçuş kaydı olmadığından, dikkatli bir şekilde üst
makamların izniyle hareket etmeye karar verdik. Bu şampiyon güreşçinin
agresif bir pilot olmasını umuyorduk. Bizi hayal kırıklığına
uğratmayacaktı. O’nu bir dizi testleren geçirdik; stall ve tek
motorlu egzersizler, bir dizi iniş kalkış çalışmaları,
touch-and-go ,maksimum güç ile kalkış gibi. Vic’i silahçı
pozisyonunda da denedik.
|
|
Harekat subayı yardımcılarından
Russ Barnen, Vic’in silahçı pozisyonundaki performansını
ölçmek için görevlendirilmişti. Barnes, yetenekleri ve
bilgisiyle herkeste saygı uyandıran bir pilottu. Barnes sınava
tabi tuttuğu pilotları O.K.
yada uçamaz şeklinde değerlendirir
fazla ayrıntıya girmeyi sevmezdi. Vic ile uçuşundan sonra konuşmamız
şu şekilde oldu:
-“Nasıl
gidiyor Russ?”
-“O
iyi bir pilot”
-“Nasıl
yani? Ne yaptı uçuşta?”
-“Uçuşunu
izledim.”
-“Nasıl?”
-“Bilmiyorum
ama ben bu VIC'in uçuşuna hayran kaldım.”
|
Daha
sonra da Vic hakkındaki düşüncelerini öğrenmek için seyrüsefer
subayı olarak aynı uçuşta bulunan Bob Stonner’a sordum.
Bob’un değerlendirmesi şöyleydi:
-“Vic’i
çok iyi tanımıyorum ama, sana şunu söyleyebilirim: O, bizim düşmanlarımıza
şahsi kini olan çok kararlı bir asker. Saldırılarına hedefini
tamamen tahrip edene kadar devam ediyor. O’nun sakin hali bu
durumunu görmemizi engelliyor.”
-“Ben
kariyerim boyunca birçok pilotla uçtum ve göğsünde böylesine
ateş taşıyanı hiç görmedim.”
Bu
kadar yıl sonra, hala O’nun kendine olan mutlak güvenini hatırlayabiliyorum.
Harekat
subayı olarak, Vic’i hedef bölgesine götürüp ilk olarak
harekat usüllerini gösterip sonra da yanına oturup bana ne yapacağını
göstermesini izlemek benim görevimdi. Benim bilgilerimi de kontrol
etmek bakımından, Vic başka pilotlarla da uçtu. Ben onun bizim
radyo konuşmalarını ve düşman bölgesi üzerindeyken uyguladığımız
harekat usullerini anladığından emin olmalıydım.
|
İlk
olarak kol uçuşu ile ilgilendim. Genellikle kol uçuşu başlarında
yükselirken ve Japon Denizinde bulutlar üzerinden geçerken bir buçuk
saat boyunca yapmamız gereken çok az şey vardı. Bu noktada her
zaman yaptığımız kuyruk sallama işaretini yaptım. Bu, alçalma
esnasında kol uçuşu yerinden açılıp, koldakilere biraz rahatlama ve çevreyi daha iyi görebilme
imkanı verecekti. Bu sinyale Türk güreşçi hariç herkes uydu.
Biraz öne eğilerek, Erdönmez’in çenesini ve
ışıldayan gözlerini görebiliyordum; yüzünde gülümseme
vardı, evet gülümsüyordu! Kimbilir kaç Çin’li yada Kuzey Kore’li
asker süngünün yanlış tarafında onun yüzündeki bu gülüşü
görmüştü?
Her
şartta ne olursa olsun Türk askerinin inatçılığını gösteriyordu;
geri adım yok, geri çekilme yok. Birkaç kere “uzaklaş” işareti
vermeme rağmen bu Türk uzaklaşmıyordu. Muhabere subayım da bunu
farketmiş ve dahili hatta “Yüzbaşı, koldakinin kanatları
benim gözüme girecek neredeyse “ diye beni uyarmıştı.
|
|
Bu
arada Joe Farber’den de bahsetmeliyim. İtalyan asıllılar arasında
Joe’nun yüzünden gülümseme hiç eksik olmazdı; Japoncayı İtalyan
aksanıyla ve malum İtalyan mimik ve el kol hareketleri yaparak
konuşurdu. Filoda dörtlü koromuzda bas sesiyle şarkı söyler ve
daha önemlisi armonika çalardı. Filomuzda seyrüsefer subayı
olarak görev yapardı ve bombardımanlara katılırdı.
Bir
güneşli öğleden sonra Kuzey Kore’den görev dönüşü
Inchon’da Deniz Kuvvetleri gemilerinin üzerinden geçerken,
armonikasıyla dahili hatta melodiler çalıyordu. Ben onu emergency
guard kanalına aldım. Bu kurallara elbette aykırıydı. Sanırım
denizcilerde bunu sevmişlerdi. Joe’nun bir sonraki parçası
“California, Here I Come!” idi. Buralarda kimlerin
“Kaliforniya’lı” olduğunu herkes biliyordu.
Miho
kuleyi arayıp Batı-Doğu alçak geçişi için izin istedim.
Telsizde ben bunları söylerken, fonda armonikadan yayılan
“California, Here I Come” şarkısının
melodileri geliyordu. Bu uçuştan sonra bu şarkı bizim filonun şarkısı
oldu.
Joe
Farbe’nin seyrüsefer ve bombardımancı olarak görevinde çok
iyi olduğunu biliyordum. Ama bu son Norden bombardımanında 100
feetlik köprüyü üzerine çullanıp bombalayınca işinde eşsiz
olduğunu kanıtlamıştı.
Bizim
bu uçuşumuzdan sonra General Sweetser bizim dördümüzün
birlikte uçmamızı ve birlikte kalmamızı istedi. Oda arkadaşlarım
bu şekilde değişmiş oldu.
Vic’in
hikayesini anlatırken Joe Farbe’den bahsetmem alakasız görülebilir.
Bu iki kişiyi de tanıyanlar ilgiyi kolaylıkla kuracaklardır.
|
Üsteğmen
Muzaffer Erdönmez’in uçuş
sırasında ve genel tavırlarında görülen hiddetli davranışları,
kesinlikle onu spordaki hareketlerine de yansımıştı. Biz
Vic’in güreşte olimpiyat bornz madalya sahibi olduğunu öğrenmiştik.
Vic’in
nişancılığı hakkında söylediklerini dinleyen filonun en iyi
üç nişancısı onu sportmence ördek vurma yarışmasına davet
ettiler. Ve bahisler başladı. Vic’in parasal durumunu
bildiklerinden başlangıçta miktarlar makul düzeydeyken sonlara
doğru çılgınca yükseldi. Aralarında Joe Farbe’nin de olduğu
dört kişi, bir ördek sürüsüne rastladılar. Bir an bu güzelliği
seyretmek için duraksadılar. İşte tam bu sırada herkes Vic’in
tüfeğinden çıkan iki el silah sesi ile irkildi. Kimse buna hazır
değildi.
Şoktan
kurtulan Bill Tonne ilk konuşan oldu.
-“Allah
aşkına Vic! Ne yaptın?” Senin bu yaptığın hiç de sportmence
değil!
-“Sportmenlik
mi? Boşver onu. Ben öldürmek için ateş ederim.”
Spor
yada her ne içinse beş tane ölü ördek suyun üstünde yüzüyordu.Şaşkınlık
içinde kalan üç kişi bahis parasını Vic’e ödediler. O gün
başka da atış olmadı. Bu Vic’i filoda üstün duruma getirmişti.
“Öldürmek
için ateş etmek”. Aslında savaşın temeli de buydu elbette.
“Sen onlara ateş etmezsen onlar sana ateş ederler.” Bu
vecizeyi insanlar savaşarak, yaşayarak öğrendiler. Aynı durumun
en ilkel silahlardan günümüzün ileri teknoloji ve yıldız savaşları
için de aynı olduğunu söyleyebiliriz.
Bununla
beraber Üsteğmen Erdönmez’in düşmana ateş etmesi filomuzda
yerleşmiş bir usul değildi. Belkide farkımız, Vic’in atalarının
yüzyıllardır savaşcı bir ruha sahip olmalarıydı.
|
Vic’in
savaştaki düşünce tarzını uçtuğu B-26 yı uçuşundan sonra
kontrol edince anlamıştım. Kore’deki demiryollarını
kullanılamaz ve kısa sürede tamir edilemez hale getirmek için 8
bin feetten süzülerek dalıp 1000 feetten bombalıyorduk.
Mesafemiz hafif silahların menzili dışındaydı ve etkili ve güvenli
bir görevdi.
Bir
gün Vic B-26 sının burnunda çok sayıda 20 mm lik kurşunların
hasarıyla döndü. Buna rağmen uçağı çok iyi bir şekilde
indirdi. O akşam oda arkadaşı Bill Tonne ye vuruldukları görevle
ilgili neler olduğunu sorduğumda, Bill, Vic'in “O... çocuklarının bana
ateş ettiklerini gördüm. Ben de onları haklayana kadar üzerlerine
daldım.” dediğini, " ve gerçekten Vic'in çetin ceviz olduğunu" söylüyordu.
|
Öğretmen pilot Virge KUNS uçuş sonrası
ERDONMEZ' in sigarasını yakarken.
|
Bu
olaydan iki hafta kadar sonra Üsteğmen Erdönmez buna benzer bir
görevde düştü. Son görüldüğünde kendisine gelen uçaksavar
ateşini takip ederek hedefe doğru ters uçuyordu. Daha sonra kaza
yeri incelendiğinde kurtulan olmadığı anlaşıldı. Kazada
kaybettiğimiz diğer kişiler şunlardı: Astsubay Robert L.Allred
(Silahçı), Yüzbaşı Joseph L. Farbe (Seyrüsefer subayı), bas
sesli ve armonika sahibi.
Kaza
haberi 729 uncu Filo hangarına ulaştığında ortalığı bir
sesizlik kapladı. “Artık armonika sesi yok” sesleri duyuldu.
Başka bir konuşma olmadı. Sadece sesizlik.
|
|
Üsteğmen
Muzaffer Erdönmez
( tiklayiniz
) Birleşmiş Millet’lerin Güney Kore,
Pusan’daki anıt mezarlığında yatmaktadır. Savaşa katılan ve
Çin ve Kuzey Kore’lilerle çarpışan onaltı ülkenin bayrakları
şehitlikte dalgalanmaktadır. Üsteğmen Muzeffer Erdönmez 28 yaşındaydı.
Fotoğrafları Hava Kuvvetlerinde her tarafına aslıdı. Milli
kahraman ilan edildi.
Ruhu
şad olsun.
|
|
Yazar : Wally Mc Dannel ( Miho Üssü
Hrk. Sb ) Kitap
: Fly Till You Die, 452nd Bomb Wing (Light),
Turner Publishing Co, Paducah, KY 1994, ISBN 1-56311-112-8
Çevirmen
: Akif sayar
( Teşekkürlerimle... )
|
|
Hv.
Plt. Ütğm. Muzaffer ERDÖNMEZ'in KUNURİ'de Alb. Thomas S. GUMBY'i
kurtarması. tiklayiniz
|
|
ERDÖNMEZ'İN ŞEHİT
OLUŞU :
Ercüment
ÇİFTÇİ Havacılık Dünyası, cilt 1, sayı 9, mart-nisan 1960,
sayfa 28-29 dan derlediklerim.
Hava
Pilot Üsteğmen Muzaffer ERDÖNMEZ 729 ncu bombardıman filosu 452nci
wing e atanır ve Amerikan pilotları ile aynı filoda B-26 INVADER uçaklarında
uçmaya başlar. Hava taarruzlarına
katılır. 21 nisan 1951 tarihinde
6 uçaklık taarruz kolu ile KUNURİ yakınlarında YALU nehri
üzerinde VONSANG kasabası 6 km kuzey doğusunda bir köprüyü imha
görevi alırlar.. Bu taarruz için hedef üzerine geldiklerinde uçaksavar
savunması ile karşılaşırlar.. Ütgm ERDÖNMEZ in uçağı vurulur
ve irtifa kaybı başlar. 6 lı kolun diğer elemanları atlamasını
ikaz etsede ERDÖNMEZ
atlamaz ve uçağını hedef köprüye çevirir. Tüm bomba ve
roketleri ile köprünün tamamen imha edilmesini sağlar.
Fakat
Hava Pilot Üsteğmen Muzaffer ERDÖNMEZ
KORE savaşının 731 şehidinden birisi olmuştur…
ERDÖNMEZ
in kahramanlığı yabancı basında da yer alır.. Amerikan pasifik 5
inci hava kuvvetleri onun adına bir anma töreni tertip eder.
Amerikan kongresi Erdönmez’ e madalya verilmesine karar verir.
Madalya ve beratı Erdönmez’ in babası emekli albay Mehmet Naci
ERDÖNMEZ teslim aldığında “Herkesten çok ağlamak ve herkesten
çok sevinmek bizim hakkımızdır” der.
Şehit
Hv. Plt. Ütgm Muzaffer ERDÖNMEZ
25.11.1922
de İstanbulda doğmuş. Ilk ögrenimini çapa da orta öğrenimini
Konya askeri orta okulunda lise öğrenimini Bursa askeri lisesinde
tamamlamış. 1941
yılında girdiği harp okulundan 1943 yılında mezun olmuştur. 1944
yılında teğmen 1947 yılında da üsteğmenliğe terfi etmiştir.
Bekardır.
|
harekat sirasinda
kaybolduguna dair 28 nisan 1951 tarihli, 452 bombardiman filosu
karargahinin raporu asagidaki gibidir:
452. bombardiman wing (hafif) karargahi
apo 950, c/o postmaster
san francisco, california
28 nisan 1951
turk irtibat grubu
apo 500 tokyo, japonya
sayin baylar,
bu mektup kidemli ustegmen muzaffer erdonmez’in harekat
esnasinda kayip oldugunu bildiren resmi tebligati itmam etmek
uzere yazilmistir. bu heyecan ve teessur aninda size ve sizin
vasitanizla kidemli ustegmen. muzaffer erdonmez’in kaybi dolaysi
ile muzaffer erdonmez’i sevenlere en derin taziyelerimizi sunmak
isterim.
ustgm. erdonmez 21 nisan 1951 de kuzey kore’de savas vazifesini
alan 6 li b-26 hafif bombardiman tayyare kolunda bir b -26
tayyaresinin pilotu idi. hedef wonch, ang-ni civarindaki demiryolu
idi. filo ilk taarruzu hic bir kaza olmaksizin yapmis, fakat,
ikinci hucum esnasinda, utgm. erdonmez tarafindan pilote edilen
tayyarenin bir motorunda yangin ciktigi halde tirmandigi takriben
4 mil uzaktan goruldu. takriben 3500 ft. ten tahminen 800 ft. e
kadar yatarak inmis ve bu irtifada sola virile girerek dusmege
devam etmis ve cok kisa bir muddet icinde cakilmistir. yanmakta
olan enkaz uzerinde yapilan muteaddit ucuslarda hayat eserine
tesaduf edilmemistir. tayyarenin ates aldiginin ilk gorulmesinden
sonra murettebatin tayyareyi terk edip etmedigi bilinmemekte ise
de hic bir parasutun acildigi gorulmemistir. filonun mutebaki
tayyareleri tarafindan dusmanin yerden ates acmasi gorulmemistir.
cakilma yeri kuzey kore’de, wonch, ang-ni sehrinin takriben 3
mil kuzeydogusundadir.
muzaffer erdonmez, subat ayinda, komutanliga iltihak ettiginden
beri amerikali arkadaslarinin en yuksek saygilarini kazanmaga
muvaffak oldu. o sadece herkesin sevgisini en cok kazanan bir
subay olmakla kalmamis ayni zamanda 729. bombardiman skadronu
(hafif) nun en iyi pilotu olmustur. onun gozunu budaktan
sakinmayan cesareti ve bir savas pilotu olarak, memleketi ile,
chosin barajindan turk kahramanlarinin yarattiklari efsaneyi
kahramanliklar ile birlikte hurriyet sever milletlerin kalplerinde
yer almaya layik kilmistir. o her bakimdan, komunist esareti
altinda olu gibi yasamak ve sevdiklerini de ayni akibetten
kurtarmak azmi ile omuz omuza carpisan milletlerarasinda yer alan
yigit turk milletinin yetistirdigi bir kimse olarak kendisini
gostermistir.
bu heyecan ve teessur aninda ustegmen erdonmez icin taziyelerimizi
hukumetinize, akrabalarina ve dostlarina bildirmenizi rica ederiz.
eger benim veya personelimden herhangi birinin yardimina ihtiyac
gosteren bir sey varsa bize yazmaktan cekinmeyiniz.
saygilarimla
komutan
amerikan tugg. luther w. sweester jr.
kaynak:
ufuklarin otesindekiler. hv.k.k. mer.d.bsk., hava harp tarihi
yayinlarindan no: 8; hava kuvvetleri basimevi, eskisehir
|
|
|
UÇANTÜRK'TEN
1
2
|
|
|
Copyright
© 2000-2014 Tayyareci
|