Giriş
: “Cruise”
füzesi uçuş süresinin tamamında veya büyük bir kısmında normal
bir uçak gibi uçan ancak pilotu olmayan güdümlü silah sistemlerine
verilen genel bir isimdir. “Cruise” füzelerini oldukça eski bir geçmişleri
vardır, kolay yapımları, diğer füze sistemlerine nazaran daha ucuz
olmaları ve değişik yerlerden, havadan, karadan ve denizden fırlatılabilmeleri
onları cazip hale getirmiştir.
ABD
arsenalinde bugün 2000 kilometre mesafeden hedefe fırlatılabilen ve
hedefi birkaç metre hatayla vurduğu iddia edilen “Cruise” füzeleri
mevcuttur.
|
|
Başlangıç
: Askeri
amaçla kullanılan ilk “Cruise” füzesi 2. Dünya Savaşı’nda
Almanya’nın Londra’yı bombardıman için kullandıkları V-1 uçan
bombalardır. V-1’ler karadan, açılı bir platform üzerinden bir
roket motoru (RATO) yardımıyla fırlatılmakta, fırlatma tamamlandıktan
sonra V-1 uçuşa geçince ramjet ana motoru devreye girmekte ve roket
motoru otomatik olarak düşmektedir. Bundan sonra V-1 bir uçak gibi
hedefine doğru yoluna devam etmektedir. O zamanki teknoloji bugünün
elektronik teknolojisinin çok gerisinde olduğu, örneğin uydu bağlantılı
GPS sistemleri henüz gelişmediği veya keşfedilmediği için
V-1’ler yere çok yakın ve arazi düşey kesitine paralel bir şekilde
uçma olanağına sahip değildi. Bu nedenle yükseklerde uçan Hawker
“Typhoon”
ve Gloster “Meteor”
gibi hızlı av uçakları tarafından kolayca yakalanıyorlardı.
|
2.
Dünya savaşı’nda Almanya’nın kullandığı meşhur V-1 uçan
bombası
|
2.
Dünya Savaşı’nın Pasifik Cephesi’nde sona ermesi atom bombasının
Amerikan B-29’u
“Enola Gay” tarafından Hiroshima’ya ve daha sonra da
Nagasaki’ye atılması sonucu mümkün olmuştur. Bu olayın
neticesi harbin bütün galipleri dikkatlerini nükleer silahlara ve
bunu düşman üzerine gönderebilecek uzun menzilli balistik
sistemlere çevirmişlerdir.
|
|
1950-60
arası:
1950’li
yılların ortalarına gelindiğinde kıtalararası (ICBM) balistik füzeler
henüz emekleme seviyesindeydi. USAF’ın orta menzilli (IRBM) füzeleri
olan Jupiter ve Thor henüz devreye girmemişti. Sovyetler Birliği’nde
de durum aynıydı. SS-6
ancak 1960’da hizmete girebilmiştir. Hakiki manadaki ilk kıtalararası
Sovyet füzesi olan SS-7’nin
üretimine 1956’da karar verilmiş olmasına rağmen deneyler 1960’a
kadar devam etmiş, servise girişi ise bunu takip eden yıllarda olmuştur.
|
Sovyetler
Biriliği’nin ilk “Cruise” füzesi AS-1 “Kennel”
|
|
|
Uzun
menzilli bombardıman uçakları ile nükleer bombaların taşınabilme
olanağı vardı ve bütün süper güçler bu olanağı zaten kullanıyordu.
Sovyetler’in Tu-95
ve Tu-16’sı,
USAF’ın B-36’sı,
B-47’si
ve hatta 1956’da devreye giren B-52’si
bu uçaklar arasında sayılabilir. Ancak bombardıman uçaklarının
av-önleme uçakları tarafından havada önlenebilme ve imha
edilebilme, hava alanlarının da daha önceden tahrip edilebilme
olanağı olduğundan nükleer başlıkları daha güvenli bir şekilde,
atmosfer dışından parabolik bir trajektoride taşıyabilecek çok
kademeli kıtalar arası füzelere ihtiyaç vardı. Ancak bu talebin
1960’lı yıllardan önce karşılanamayacağı ortadaydı. O zaman
ne yapılmalıydı? Tek çıkış yolu bir ara çözüm bulunmasındaydı.
Balistik füzeler devreye girene kadar aradaki boşluğun o günün
oldukça gelişmiş jet teknolojisini kullanan “Cruise” füzeleri
ile kapatılması yoluna gidildi. Amerikalı’ların geliştirdiği
uzun menzilli, satıhtan fırlatılabilen RGM-6 “Regulus”, MGM-13
“Mace” ve MGM-61 “Matador”
füzeleri bu uygulamanın en önde gelen örneklerindendir.
Sovyetler’in MiG-15’den
geliştirdikleri AS-1
“Kennel”, AS-2
(Kh-20) ve AS-3
(Kh-20) de bu uygulamanın havadan kara hedeflerine fırlatılan
belirgin örnekleridir. Satıhtan satıha atılanlar arasında da
SS-N-3 “Sepal” sayılabilir.
Tabii
bu uygulamanın en büyük mahsuru, bu füzelerin daima devamlı gelişmekte
olan hızlı av-önleme uçaklarının tehdidi altında olmalarıydı.
Radara kolayca yakalanıyorlar ve hemen önleme uçakları önlerine
çıkıyordu. Bu nedenlerle balistik kıtalar arası (ICBM) ve orta
menzilli (IRBM) füzeler devreye girince bu ikinci kuşak diyebileceğimiz
“Cruise” füzeleri devre dışı bırakıldı.
Ancak
geçen zaman içinde bir taraftan anti-balistik füze sistemleri geliştirilmeye
başlandı diğer yandan da nükleer silahların terk edilmesi için
uluslar arası andlaşmalar imzalandı ve balistik füzeler imha
edilmeye başladı. Kalan füzeler de konvensiyonel silah sistemlerini
taşımak için çok pahalı elemanlardı. Bu nedenlerde tekrar
“Cruise” füzelerine bir geri dönüş başladı; ancak bu sefer
gelişen teknolojinin ışığı altında.
|
Yeni
Dönem “Cruise” füzeleri: Bugün
en az oniki ülke “cruise” füzesi üretmekte ve ihraç
etmektedir. Kullanıcıların sayısı ise bilinmemektedir. Bu füzeler
uzun menzilli havadan-karaya, karadan-karaya füzelerden kısa veya
orta menzilli gemi-savar füzelere kadar büyük çeşitlilik göstermektedir.
Bunlardan bazılarını saymak gerekirse İngiliz yapımı “Sea
Eagle”, Çin
yapımı”Silkworm”, Fransız “Exocet”, Alman
“Kormoran”, İsrail “Gabriel”, İtalyan “Otomat”, Norveç
“Penguin”, İsveç “RBS-15” ve ABD yapımı “Harpoon”,
“BGM-109 Typhoon”, AGM-69 “ALCM Cruise” füzeleri sayılabilir.
Sovyetler Birliği/Rus Federatif Cumhuriyeti’nin ürettiği
“Cruise” füzeleri ise daha büyük bir çeşitlilik göstermektedir.
AS-16
(Kh-15), AS-16
(Kh-55), AS-5
(KSR-2) ve AS-4
(Kh-22) havadan atılan, SS-N-9 , SS-N-12 , SS-N-19 denizden, satıhtan
veya denizaltından fırlatılan füzeler sayılabilir.
|
SS-N-12
“Cruise” füze kovanları
|
“Cruise”
füzeleri gelişen teknolojilerin sağladığı üstünlükler sayasinde son
derece alçaktan uçabilen, arazi konturlarını ve düşey kesitini
izleyebilen, birkaç metre hata ile hedefi vurabilen, bu işlemleri yaparken
radarlara ve düşman uçaklarına yakalanmayan, uçucu personelin kaybına
neden olmayan en ucuz çözümlerdir.
|
“Cruise”
füzesi nasıl çalışır:
“Cruise”
füzelerinin çalışma sistemleri tipler arasında benzerlik göstermekle
beraber daha spesifik olabilmek için bugünlerde gündemde olan, USN
tarafından gemilerden fırlatılan, BGM-109 “Tomahawk” füzeleri
ile USAF’ın B-52H’lardan fırlattığı AGM-86 ALCM’ler esas alınmıştır.
Denizden
fırlatılan “Tomahawk” füzeleri destroyerlerden, kruvazörlerden
ve denizaltılardan fırlatılmaktadır. Bu füzeler USAF’ın
havadan atılan füzeleri ile ilk hareket açısından farklılık göstermekle
birlikte aralarında büyük benzerlik bulunmaktadır. Her iki tip te
ilk fırlatma işlemi için metal bir gömlek içine alınmış
bulunmaktadır. Gemiden fırlatılanlar ilk hareketi roket motoru ile
almakta, bunun hemen akabinde gömlek parçalanıp kuyruk kanatçıkları
ortaya çıkarap füzeyi kontrol altına almaktadır. Roket motorunun
çalışma süresi yalnız oniki saniyedir. Bu süre içinde kuyruk
kumanda kanatlarına ilaveten ana kanatlar açılmakta ve F-107
turbofan motoru devreye girmektedir.
|
“Tomahawk”
füzesi ABD Donanması’na ait bir zırhlıdan fırlatılıyor
|
|
Deniz
altından fırlatılan “Tomahawk”ların tek farkı daha kalın bir
zırha sahip olmaları ve bunun neticesi 36 kilo daha ağır olmalarıdır.
Fırlatma işlemi bir torpido kovanından su jeti vasıtasıyla yapılmakta,
roket su sathına gelir gelmez roket motoru devreye girmektedir.
Bundan sonraki işlemler satıhtan fırlatılan “Tomahawk”larla
benzerlik göstermektedir.
|
Denizaltından
fırlatılan bir “Tomahawk”
|
Havadan
atılan AGM-86’larda ise füze daha B-52H’ın kanat altındaki pilonu veya
gövde içindeki yuvasını terkederken turbofan motoru çalışmaya başlamakta,
füze gövdeden ayrıldıktan sonra ana kanatlar açılarak kontrollu uçuşa
geçmektedir.
Günümüzün
modern ABD menşeili “Cruise” füzeleri GPS yer belirleme ve yön bulma
sistemleri, TERCOM arazi konturlarına uyum sağlıyan sistemler ve DSMAC
dijital görüntülü arazi uyumu sistemleri ile donatılmıştır. Daha önceki,
örneğin Körfez Savaşı’nda kullanılan “Cruise” füzeleri GPS yerine
ataletsel belirme sistemi olan IPS’leri kullanıyorlardı.
GPS
sistemi uydular ile haberleşme neticesi füzenin yerküre üzerindeki
konumunu sağlamaya, rotasını tanzim etmeye ve düzeltmeye yarayan bir
sistemdir. Bu sistemin işlemesi için fırlatıcı araç, uydu ve
“Cruise” füzesi arasında bir haberleşmeye (communications) ihtiyaç
vardır.
TERCOM
sistemi ise aşağı bakan bir radar gibi çalışarak arazi konturlarını
takip eder, uçuş güzergahındaki arazinin düşey kesitlerini çıkararak füze
bilgisayarına aktarır. Aktarılan bu bilgiler daha önce füze bilgisayarına
yüklenmiş olan üç boyutlu arazi haritasıyla karşılaştırılır,
gerekirse güzergah düzeltilir veya füze planlanan irtifadan ve güzergahtan
uçmaya devam eder. Bu irtifa zaman zaman 15-20 metreye kadar inmektedir.
Yeni
“Cruise “ füzelerinin burunlarına dijital bir kamera yerleştirilmiş
bulunmaktadır. Bu kamera DSMAC denen bir sisteme bağlıdır ve tespit edilen
dijital görüntü ile arazi korelasyonunu sağlar, sonuçta hedefin
belirlenmesini temin eder. Ancak
görünen hedef daha önce bilgisayara yüklenmiş olan bir data olup bina o
anda terk edilmiş olabilir. Bu özellik en son nesil “Cruise” füzesi
olan AGM-129’larda yok edilmeye çalışılmaktadır.
|
|
|
ABD’nin
“Cruise” füzeleri:
ABD’nin
elindeki modern “Cruise” füzeleri üç ana tipten oluşmaktadır.
- GLCM:
Ground Launched Cruise Missile- Yüzeyden Fırlatılan Cruise Füzesi
- ALCM:
Air Launched Cruise Missile: Havadan Fırlatılan Cruise Füzesi
- SLCM
: Surface Launched Cruise Missile: Yüzeyden Fırlatılan Cruise Füzesi
Donanmanın
elindekilerin tamamı SLCM kategorisine girmektedir. “Tomahawk”
olarak adlandırılan bu “Cruise” füzeleri dört ana modelden oluşmaktadır.
- BGM-109A.........................................
Kara taarruz, nükleer başlık taşıyabilir
- BGM-109B
(RGM-109B).................. Gemilere karşı
- BGM-109C
(RGM-109C)................. Kara taarruz, konvensiyonel başlık
- BGM-109D
(RGM-109D)................. Kara taarruz, konvensiyonel çoklu başlık (cluster
munition)
-
AGM-86C “Cruise”
Yukarıdaki
“Tomahawk” füzelerinin tamamı iki varyant halinde üretilmişlerdir:
Yüzeyden ateşlenebilenler, denizaltından ateşlenebilenler.
Hava
Kuvvetlerinin elindeki “Cruise füzeleri ise “ALCM” ve
bunun geliştirilmiş modeli olan “ACM” (Advanced Cruise
Missile- Gelişmiş Cruise Füzesi) versiyonlarından oluşmaktadır
ve aşağıdaki modelleri içermektedir.
1.
AGM-86B.......................................
Nükleer başlıklı
2.
AGM-86C.......................................
Konvensiyonel başlıklı
3.
AGM-86D.......................................
Konvensiyonel başlıklı, AGM-86C’nin geliştirilmiş
modeli
4.
AGM-129........................................
Nükleer veya konvensiyonel başlıklı, Radara görünmeyen
(Stealth)
Bunlardan
ilk üç model “ALCM”, sonuncusu ise “ACM” olarak sınıflandırılmaktadır.
Bunların tamamı B-52H’lar tarafından
6’sı kanat altında ve 14’ü gövde içinde olmak
üzere taşınabilmektedir. B-2’ler de AGM-86D ve AGM-129 taşıyacak
tarzda modifiye edilmişlerdir.
|
|
|
“Tomahawk”
ve ALCM “Cruise” füzelerinin spesifikasyonları:
Tomahawk
füzelerinin maliyeti 600.000 ila 1.000.000 ABD Doları arasında değişmektedir.
Boş ağırlığı 1588 kilogram olan bu füze 452 kilogram
konvensiyonel silah başlığı taşıyabilmektedir. Menzili 1600 kilometrenin
üzerinde olup uzunluğu 5.56 metre, kanat açıklığı ise 2.67 metredir.
Süratleri: ABD yapısı olan AGM-86'lar ve "Tomahawk"ların
hızı yüksek subsonik hızdır. Yani modeline göre 550-600 mil/saat
(880-960 km/saat) arasıdır.
Şu an hizmette olan Rus yapımı cruise füzelerinin süratleri ise süpersonik
veya yüksek supersonik hızdır. Örneğin SS-N-12 nin hızı 2.5 Mach (2750
km/saat)dir.
“Tomahawk”
detayları
B-52H’ların
taşıdığı AGM-86’ların ise maliyetleri yaklaşık 600.00 ABD Doları
civarındadır. 1469 kilogram boş ağırlığı olan bu füzeler 678 ila 1356
kilogram konvensiyonel savaş başlığı taşıyabilmektedir. Menzilleri de
taşıdığı başlığa bağlı olarak 1000 kilometre civarında değişmektedir.
Detonasyon (patlatıcı)
sistemleri ise:
ABD'nin konvensiyonel başlıklı "Cruise" füzeleri çarpma
patlamalı başlıklara sahiptir. Bu başlıklar iki tiptir; parça tesirli başlık
ve delici başlık. Nükleer başlıklı olanlar ise hedefin üzerinde belirli
bir yükseklikte "proximity fuse" veya benzeri bir sistemle patlar.
|
Cruise füzelerine karşı
önlem nasıldır:
Cruise füzelerine
karşı önlemler, çok alçaktan uçabilen uçaklara karşı alınan
önlemlerle aynıdır. Tomahawk ve AGM-86 gibi Cruise füzeleri hedefe
çok alçaktan uçarak gelmekte, belirli bir yakınlığa yaklaşınca
da yükselmekte ve bilahare pike yaparak hedefe dalışa geçmektedir.
Yakalanabileceği en uygun an bu andır. Bu anda uçaksavar ateşi ve
kısa menzilli SA (yerden havaya) füzeler ile vurulabilir. Diğer bir
önlem de Rusya'nın elindeki MiG-25 ve özellikle bu iş için geliştirilmiş
MiG-31'lerdir. MiG-31'lerin dördü birarada uçtuğu taktirde 800
kilometrelik bir cepheyi her yükseklikte radar ile tarayabilmekte ve
hareketli bütün uçar nesneleri tespit edebilmektedir. Arkasından
da roket veya top saldırısı ile tahrip edebilme yeteneğine
sahiptir. ABD yapımı F-15C/D ve F-16'ların Block 42 ve 50'leri de
bu yeteneğe sahiptir. Ama yine binlerce kilometrelik bir cephede bu iş
oldukça zordur. Hele saldırganın elinde hava üstünlüğü varsa.
|
Editör
:
M.
Haluk SEVEL
|
copyright
©
2000-2001 Tayyareci
|
|